Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN), Dubai’deki iklim konferansının (COP 28) bitmesine bir gün kala iklim kriziyle birlikte hız kazanan yok oluşun rakamlarını açıkladı. Tehdit altındaki canlıların durumunu gösteren kırmızı listede artık 157 bin 190 tür var ve bunların 44 bin 16’sı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Başka bir deyişle, yaklaşık her üç türden biri.

Türkiye’de de tehdit altındaki türlerin sayısı arttı. 2018 yılında Türkiye’deki bilinen türlerin 401’i tehdit altındaydı. Beş yıl sonra bu rakam 469’a çıktı. 469 türden 142’si kritik seviyede tehdit altında, 158 tür ise ‘tehlikede’ kategorisinde yer alıyor. Kritik seviyede tehdit altında olan türler arasında Bozdağ çekirgesi, baytop soğanı, kuşaklı kiraz kuşu, Wagner engereği ve Gümüşhane Lalesi gibi onlarca farklı canlı var. Denizden karaya, bozkırdan tatlı sulara kadar her yerde yaşayan canlılar tehdit altında. Ne yazık ki doğa koruma alanındaki çabalar uzun yıllar istiyor ve koruma çabaları sürdürülebilir olmazsa birkaç yıl içinde kazanımlar kaybedilebiliyor.

Yaşamın hızı ve doğadan kopuş o kadar trajik bir boyutta ki bu bilginin korkunçluğunu bile hissetmiyor çoğu insan. Bitki, kuş, sürüngen olunca gözümüzün önüne getiremiyoruz belki de. Hayatımız bina, otomobil ve parayla örülü.

∗∗∗

Yok oluş süreci dünyanın her yerinde gözlemlenebiliyor. Doğayı Koruma Birliği’nin bu yılki güncellemesinde ilk kez mercek altına aldığı tatlı su balıkları bu iddiayı doğrular nitelikte. IUCN, 14 bin 898 tatlı su balık türünün dörtte birinin yok olma riskiyle karşı karşıya olduğunu saptamış. Yok olma tehlikesindeki tatlı su balık türlerinin en az yüzde 17'si iklim değişikliği nedeniyle gezegenle vedalaşmak üzere. Nehirlerde azalan su seviyesi, deniz suyu seviyesinin yükselmesiyle nehirlere karışan tuzlu sular ve değişen mevsimler tatlı su balıklarının yaşamasını güçleştiriyor. Yok olma tehlikesindeki tatlı su balıklarının tek sorunu iklim değil elbette. Yarısından fazlası kirlilikten, yarıya yakını da barajlar ve su kullanımı gibi nedenlerden de etkileniyor. İklim krizi türlerin üzerindeki baskıyı artıran bir başka ama güçlü bir etken çünkü yerel müdahalelerle iklim krizinden çıkma şansımız yok.

∗∗∗

Uluslararası Doğayı Koruma Birliği bu nedenle Kırmızı Liste’deki son güncellemeyi İklim Konferansı’nda yaptı. Ne yazık ki onlar bu açıklamayı yaparken, birkaç bina ötede, iklim krizini durdurma çabalarına büyük bir darbe vuruluyordu. Biliyorsunuz, krizden çıkış için elimizdeki tek çözüm fosil yakıtları (kömür, petrol ve gaz) kullanmayı bırakmak. İklim konferansının gizli sahibi petrolcüler, kömürcüler ve gazcılar ise COP 28’in sonuç metninden ‘fosil yakıtlardan vazgeçme’ ibaresini itinayla çıkardılar. Gezegenin son umudunu bilime rağmen insanların elinden almaya çalışıyorlar. Bu yazı kaleme alınırken birçok ülke ve doğa savunucuları metni eski haline getirmeye çalışıyordu. Fosil yakıtlardan vazgeçme çağrısı metne geri dönse bile belli ki zayıflatılmış bir biçimde ifade edilecek ve aynı güçler hayata geçirilmemesi için ellerinden geleni yapacak.

İnsan, evrende yaşayabildiği bilinen tek gezegenle ilişkisini koparmış gibi davranıyor. Başka bir yerde yaşayabilirmiş gibi, öyle bir yer varmış gibi ya da gezegendeki diğer canlılar olmadan bir hayat sürebilirmiş gibi davranıyor. Yanılıyor elbette ama kapitalizmin kendisini hapsettiği duvarların dışına çıkamıyor. Duvarları aynayla kaplamaktan başka çaremiz yok. İnsana yaşadığı ve yaşattığı sefaleti göstermek zorundayız. Yazmaya, konuşmaya ve mücadeleye devam.

∗∗∗

İklim krizini sonlandırmayı müzakere ettiğimiz süreçlerden şirketleri çıkararak işe başlayabiliriz. Yok oluştan kâr edenlerle müzakere etmenin bir faydası yok, onlara sadece yapmaları gerekeni söylemeliyiz. Bunun için mevcut hükümet ve devlet yapılarının değişmesi gerek. Zor diye düşünmeyin, insanlar krizin boyutlarıyla yüzleştikçe, imkansızları başarmak için adım atmaya da hazır olacak.