Ücretler düşerken: İtirazların muhatabı kim?
Kimi beyaz yakalıların kendilerini mavi yakalılardan üstün görmeleri ve onların yaptıkları işi küçümsemeleri, işçiler arasında karşılaşılan en belirgin yabancılaşma örneklerinden biridir. Bahsi geçen haksızlık yanılsaması da böylesi bir düşünme biçiminin parçası.
Önder KULAK - Kurtul GÜLENÇ
Marksist yabancılaşma teorisinde kimi zaman gözden kaçırılan noktalardan biri de işçi sınıfının kendi içinde ortaya çıkan birtakım yabancılaşma ilişkileridir. Her şeyden önce yabancılaşma, sınıflı ve sınıfsız toplumlar arasında bir karşılaştırmadır. Bir yerde ilişkililik olanın bir yerde ilişkisizlik olması ve bu dolayım üzerine farklı ilişkilerin mevcudiyetidir. Kendisi tarafından üretilen ama karşısında dışsal bir nitelik kazanan nesnelerle çevrili işçi, burjuvadan farklı bir toplumsal varoluş sergilerken onunla ayrışık ilişkilere sahiptir.1 Ayrışıklık farklı bir içerimde olsa da kimi bakımlardan diğer işçilerle de söz konusudur.
İşçinin kendi emeğine dayanarak, ücreti aracılığıyla satın aldığı metalar ve yaptığı birikimler nihayetinde özel mülkiyet statüsündedir. Bu mülk biriktirilebilir olmayıp salt ihtiyaçları karşılayacak kadar az olsa dahi kavramsal açıdan mahiyeti değişmez. Burada neticede işçinin toplumsal mülkiyetin bir paydaşı olarak, emeğine denk ölçüde meta ve birikim edindiği bir koşul söz konusu değildir. Herkes kendini geçindirme ve mümkün mertebe daha iyi yaşam koşulları sağlama telaşındadır.
Dolayısıyla bu “telaş” içinde işçiler, yedek işgücü ordusundan çıkıp emek-gücünün burjuva tarafından metalaştırılmasına, istihdamın korunmasına, üretime katılımına ve nicesine değin, başka işçilerle antagonist olmasa da çeşitli karşıtlıklar yaşayabilmenin olasılık zemininde bulunurlar. Sınıf “kendinde” bir nitelikten “kendisi için” bir niteliğe dönüştükçe, başka bir deyişle mevcudiyetinde yabancılaşmayı değilledikçe bu karşıtlıkların aşılması beklenir.
MAVİ VE BEYAZ YAKALI
İşçiler arasındaki en temel farklılıkların başında mavi ve beyaz yakalı ayrımı gelir. İlki bedensel, öteki ise bilişsel ağırlıklı bir iş yükü üstlenir. Uzun yıllar boyunca beyaz yakalı, kendi emek-gücü vasfını kazanabilmek üzere eğitimde harcadığı zaman ve para dolayısıyla, mavi yakalıya nazaran daha fazla ücret ve daha iyi çalışma koşullarına sahip olmuştur. Ne var ki çoğu beyaz yakalı için durum son dönemde değişmekte. Nispi refah koşulları üniversite eğitimi gibi imkanları daha erişilebilir kıldığından, bugün beyaz yakalı sayısı eskisine oranla çok daha fazla. Kapitalizm koşullarında bu artış, pek tabii ki yedek işgücü ordusuna yeni katılımlar anlamına geliyor. Bunun sonucu da, genel tepkisizliğin de yardımıyla, beyaz yakalı kesimin ücretlerinde dikkate değer ölçüde bir düşüş oldu.
Diğer yandan, çoğu mavi yakalının yaşamı her geçen gün zorlaşırken, inşaat, temizlik, tamir, taşıma gibi sektörlerden kimi meşakkatli ya da ince ustalık gerektiren işlerde ücretler (çalışma koşulları yine kötü olsa da) birçok beyaz yakalının üzerine çıkıyor. Özellikle Batı Avrupa’da zorlukları nedeniyle çoğunluğun bu işlerden kaçınması, yeterli sayıda işçi bulmak için görece daha yüksek ücretlerin verilmesini sağlıyor. Bugünlerde ücretleri düşen birçok beyaz yakalı ise, kendi kazancıyla kıyaslayarak, böylesi bir ücret farklılığını haksızlık olarak niteliyor. Bu haksızlık yanılsaması bir süredir Türkiye’de de yaygın.
YANLIŞ HEDEF
Kimi beyaz yakalıların kendilerini mavi yakalılardan üstün görmeleri ve onların yaptıkları işi küçümsemeleri, işçiler arasında karşılaşılan en belirgin yabancılaşma örneklerinden biridir. Bahsi geçen haksızlık yanılsaması da böylesi bir düşünme biçiminin parçası. Bu düşünme biçiminde beyaz yakalı, sömürü ilişkilerinin farkında değildir; emeğiyle kazandığı meblağın görece geçiminin üzerinde kazandırmasını “hakkını almak” olarak niteler. Böylece söz konusu meblağa daha yakın kişiyi hedef alarak, sömürüyü değil, işçiler arasındaki oranlamayı mesele eder. Sanki söz konusu mavi yakalının ondan fazla kazanması, onun daha az kazanmasının bir nedeniymiş gibi.
Sözgelimi aynı işyerinde çalışırken beyaz yakalının sarf ettiği “Bizden çok kazanıyorlar” minvalindeki küçümseyici ifade, aynı ürün veya hizmet üretiminde her ikisinin de emeğiyle sürece katıldıkları ve üretilen değerde pay sahibi oldukları gerçeğini kavramaktan uzak olduğuna işaret eder. Beyaz yakalı emek-gücü vasfını kazanmak için aldığı eğitimin altını çizerken, aynı zaman zarfında mavi yakalının iş tecrübesini ve pratik gelişimini yok sayar. Dahası, aldığı eğitimin üretim dışında sağladığı sosyal statünün burada da fazladan bir üstünlük özelliği olarak kabul edilmesini bekler. Bu sırada ücretindeki düşüşe karşılık itirazını doğru muhataba yöneltemez. Doğru muhatap artı-değere el koyan burjuvadır oysa.
İşçi, ufku kapitalist toplum ilişkileriyle sınırlı kaldığı sürece, böylesi bir yanılsamalar zincirini pekala kendi bünyesinde üretebilir. Ayrıca söz konusu yanılsamaların düzenin manipülasyon biçimleri üzerinden işlenerek kolayca hakim kurucu fikirlerle buluşturulduğuna ve böylece ayrımcılık gibi daha negatif boyutlar kazandırıldığına da sıkça tanık olunabilir. Bunların panzehri, ancak ki işçinin verili toplumsal varlığının ötesini fark edip yabancılaşmış ilişkileri reddederken, karşıtı ilişkilerin kuruculuğuna katılmasıdır.
1 Bkz. Önder Kulak, “Karl Marx’ta Yabancılaşma, Meta Fetişizmi ve Şeyleşme Kavramları”, Marx ve Sonrası içinde, İthaki Yayınları, 2017, ss. 15-36.