Sercan Meriç

sercanmeric@birgun.net

Seçime çok kısa bir süre kalmışken, AKP iktidarı sanatçılara ceza yağdırmaya devam ediyor. Son olarak İmam Hatiplilere yönelik hakaret ettiği iddiasıyla yargılanan Gülşen’e 10 ay hapis cezası verildi. Yaklaşık bir hafta önce de Amed Şehir Tiyatrosu sanatçıları gözaltına alınmıştı. İktidar Türkü, Kürdü ayırmadan muhalif kim varsa gözdağı vermek için topyekun bir saldırı içinde…

Tabii bu süre zarfında birçok sanatçı da sesini, sözünü esirgemiyor. Esirgememekle birlikte artık üretilen eserlerden ziyade, yaratılan baskının nasıl aşılacağı sanat alanındaki gündemi bir hayli işgal ediyor.

AKP’lilerin yıllar içinde Talibanvari bir anlayışa evrileceği, “Tükürürüm böyle sanata” sözünden aşikârdı. Kimileri görmek istemedi, kimileri ise ballı belediye konserleri, etkinlikleri, panelleri, büyük bütçeli dizileri kaybetmemek için göz yumdu.

Bugün, göz yummayan, karşı durmaktan imtina etmeyen bir sanatçıya kulak vereceğiz.

Heykeltıraş Mehmet Aksoy…

Kamuoyu onu 2011’de Türkiye-Ermenistan dostluğunu vurgulamak için yapmaya başladığı “İnsanlık Anıtı” ile tanıdı. Heykelin yapımına 2006’da Kars’ın AKP’li Belediye Başkanı Naif Alibeyoğlu ile başlanmıştı. 2011’de ise dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, heykelle ilgili “Ucube” söylemini kullanmıştı.

Bu açıklamanın ardından heykel tamamlanmadan yıkıldı. Ancak Aksoy ve “İnsanlık Anıtı”, AKP’nin ve Erdoğan’ın sanata nasıl baktığının acı bir örneği oldu.

İşte, sansürün ve sanata karşı düşmanlığın dilemması!

Aslında Aksoy, bu tarz vandallıkla ilk kez karşılaşmıyordu. Ankara’yı yıllarca sömüren ve dinozor fetişiyle tanınan İ. Melih Gökçek de başkan seçildikten sonra ilk olarak Aksoy’un “Periler Ülkesinde” isimli heykelini kaldırmıştı.

Usta sanatçı, 6 Şubat’ta gerçekleşen depremler sonucu Hatay’da erkek kardeşini, kardeşinin eşini ve yeğenini enkaz altında yitirdi. Hem bir başsağlığı dilemek hem de 14 Mayıs’taki kritik seçimlere giderken hislerini öğrenmek için Aksoy’u aradım.

“Nasılsınız, yakında bir seçim var, umutlu musunuz?” diye sorduğum Aksoy, şöyle başladı cevap vermeye: “Gelecekteki hayallerimiz olmaz diye tabii ki endişeleniyoruz. En kötüsü de bu galiba. İnsanın hayallerinin gerçekleşmeyeceğini düşünmesi, oradan bir umutsuzluğa kapılması kötü bir şey. Daha güzel bir cumhuriyet, daha güzel bir düzen, daha adaletli bir düzen tabii ki istiyoruz. 20 senelik bir hükümette insani değerlerin sıfırlandığı bir duruma geldik. İnsanlar paranın değerleriyle düşünmeye başladılar. Seccademiz dolar oldu sanki. İnsanlık böyle ilerleyebilir mi?”
Polenezköy’deki atölyesinde üretmeye devam eden Aksoy, formlar dünyasında, formların üstünde yansıyan ışığın sevinciyle mutlu olan bir sanatçı.

Baskılarla ilgili elbette şikayetçi… Sanatın hiçbir zaman teslim olmayacağını kaydediyor Aksoy ve “Benim bir endişem yok kendi adıma. Kimse benim özgürlüğümü elimden alamaz. Hapishanelere de soksan elimden alamazsın. Gene heykel düşünürüm, heykel yaparım” diyor.

Bu sözleri akıllara “Vücudum köle olsa da düşüncelerim özgürdür” diyen Sofokles’i getiriyor.
Aksoy’la konuştukça, konu konuyu açıyor…

Aksoy’la konuşurken yıkılan “İnsanlık Anıtı”na değinmemek olmaz. Konuyu açtığımda usta sanatçı Suriye sınırına da böyle bir insanlık anıtı dikilmesi gerektiğini vurguluyor:

“Orada Kel Dağı diye bir dağ var. Kıbrıs'tan da Suriye'deki Lazkiye'den de görülür o dağ... Bu dağın tepesine bir İnsanlık Anıtı dikmek lazım. Savaş karşıtı anıt... Ben de zaten o dağın üstünde doğdum. Ermeni vatandaşların yoğunlukla oturduğu bir yerdir. Oraya gerçekten öyle bir barış anıtı, kardeşlik anıtı, sevginin yüceltildiği, insanlığın yüceltildiği bir anıt çok güzel olur. Kars'ta zaten müdahale edilmiş haliyle o anıtı tekrar yükseltmeyi istiyorum. O yarım kalmıştı. Azerbaycan ile yapılan gaz pazarlığına bonus olarak gitti benim heykelim… Onu tekrar ayağa kaldıracağız. O gözyaşı, savaşların acısını yaşayanların acısını temsil eden bir gözyaşı. Onu da tekrar yapacağım. Bütün komşu ülkelerden görülen bir şey olacak. Işık olacak...”

Umalım ki ışık olsun…