Kadın mücadelesinin yarattığı umutla çoğalan eylem alanlarının, sonrasında da inatla harmanlanarak daha kalabalık, daha örgütlü bir sesin çoğalmasına ihtiyaç var. Neşemizi çalanlardan hesap soracak, bu çürümüşlüğü, karanlığı elbirliğiyle defedeceğiz.

Ülkeyi yeniden kadınların iradesi kuracak

Fatoş EROL

“Tek adamlı son 8 Mart” vurgusunun, “hükümet istifa” seslerinin yükseldiği, ülkenin her anlamıyla enkaz haline getirilmesine karşı yasın, öfkenin büyük bir isyanla dile geldiği bir 8 Mart’ı geride bıraktık. 8 Mart alanları, kadınlar açısından uzunca bir süredir AKP’nin 21 yılda yarattığı ve tek adam zorbalığıyla devam ettirebildiği neoliberal-siyasal İslamcı sömürü düzeninin yarattığı karanlığa karşı en temelde yaşam hakkını savunmak zorunda kaldığı bir kavga alanı oldu. Depremin yarattığı yıkım ile iyiden iyiye büyüyen toplumsal öfkenin, bugün gözle görünür biçimde hissedilen toplumsal değişim/dönüşüm talebinin en yüksek perdeden dile getirildiği yerlerden birisi de çok doğal ki, 8 Mart alanlarıydı.


AKP’yi gönderme iddiasının toplumda bir karşılığının olduğu, umut yarattığı bir seçim dönemine girmiş olduk. Millet ittifakının programı ise neoliberal düzenin sürdürüldüğü ve AKP’nin yarattığı rejimin restorasyonundan ibaret bir sürece işaret ediyor. Ancak, yıllardır AKP çürümüşlüğüne karşı mücadele eden toplumsal kesimlerin ve bu kesimlerin en dinamik alanı olan kadınların derinleşen ekonomik, siyasal ve toplumsal sorunlarının bir restorasyon süreci ile çözülemeyeceği, köklü bir dönüşümün gerekliliği ortadadır. Bu nedenle, kadınlar açısından AKP’nin gönderilmesi kadar sonrasındaki döneme yönelik mücadele hattı ve programı örmek yaşamsaldır.

AKP’nin siyasal İslamcılıkla birlikte ördüğü sömürü ve talan düzeni, yoksulluk, gericilik ve toplumsal çürüme ile bir arada yükselen kadına yönelik şiddet ve iktidarın doğrudan yürüttüğü kadın düşmanlığı, toplumsal bir özne olarak kadınların varlığı için başlıbaşına bir tehdit oluşturdu. Bu tehdide karşı kadınların öfkesi, mücadelesi, direngenliği ve dayanışması ile yükselen kadın hareketinin ulaştığı kitlesellik toplumda ciddi bir karşılık buldu. AKP’nin toplumsal meşruiyetini en fazla sorgulatan kadın hareketi, iktidarın yasakları, marjinalleştirme çalışmaları ve hakaretlerine karşı mücadeleyi daha da büyüttü. Kadın hareketinin geldiği noktadaki talepleri, haklılığı ve meşruiyeti, seçimlerden sonra oluşacak tabloda da belirleyici faktörlerden birisi olacaktır.

Kadınların taleplerinin ve mücadele programının başlıkları bir hayli kalabalık. Bu talepler, en temelde, eşit, özgür, laik, korkusuz ve şiddetsiz bir yaşam düşünün örüldüğü bir hatta ilerliyor. Kadının varlığını yok sayan, onu ancak aile içerisinde anlamlı kılan ve bunu bakanlık ismini de değiştirerek toplumsal olarak örgütleyen bir anlayışa karşı kadınlar için politika üreten bir kurumun olması talebi, kadınların kamu nezdinde aileden bağımsız olarak kabul edilmesi talebi bile yapılacak daha çok işimizin olduğunu gösteriyor.

Kadınların çalışma yaşamına daha fazla katıldığı, istihdamın artırıldığı, bunun için özel önlemlerin alındığı ve kadınların düşük ücretlerle güvencesiz, kayıtsız ve sigortasız çalıştırılmadığı bir gelecek için mücadele ediyoruz. Kamusal hizmet olması gereken bakım emeğinin piyasa koşullarına terk edildiği, hane için bakım emeğinin tümüyle kadınlara yüklendiği ve böylelikle kadınları çalışma yaşamından, toplumsal yaşamdan koparan uygulamaların sona erdirilmesini istiyoruz. Kentlerimizin, yaşam alanlarımızın, üretim yaptığımız toprağımızın, deremizin, suyumuzun rant uğruna yok edilmediği bir gelecek istiyoruz.

Kadınların ve kız çocuklarının yaşamlarını karartan, ülkenin tüm kamu kurumlarının işleyişine sirayet eden tarikat karanlığına karşı aydınlanma ve yaşam mücadelesi veriyoruz. Çocukların okullardan koparılarak tarikatlara teslim edildiği, çocuk yaşta istismara rıza kılıfının arandığı, dinî nikâhın önünün açıldığı, toplumsal yaşamın Diyanet’in helalli haramlı fetvalarıyla ve tarikat düzeni eliyle dizayn edildiği bir karanlığa izin veremeyiz, vermemeliyiz.

Kadınların kendi bedenlerine, hayatlarına yönelik karar alma süreci gerici saldırılar ve elimizden alınan kamusal haklar ile engellenmeye devam etmektedir. Resmî olarak yasak olmayan, ancak tek adamın lafıyla fiilen bazı uygulanmayan ücretsiz ve sağlıklı koşullarda kürtaj hakkımız için, her yaşta ve medeni durumundan bağımsız olarak herkese ücretsiz HPV aşısı yapılabilmesi için hâlâ mücadele veriyoruz.

Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için herhangi bir kamu kurumunun sorumluluk almaması, yasaların ısrarla uygulanmaması, İstanbul Sözleşmesi’nin tek adam lafıyla feshi sonucunda kadınlar polis eşliğinde bile gittiği evde öldürülebiliyor. Devlet eliyle bile isteye korunmayan, kendilerini güvensiz hisseden kadınlar sosyal medya aracılığıyla hayatı sevdiğini, intihar eğiliminin olmadığını yazarak olası katillerinin bulunması için önlem alma gereği duyuyor. Kamuoyu yaratmadığımız kadın cinayeti davalarının nasıl sessiz sedasız kapatıldığını biliyoruz çünkü. Erkek şiddeti ve devlet desteğiyle öldürülmediğimiz bir gelecek için mücadele ediyoruz. Kadın cinayetlerini önlemek için geniş kapsamlı önleyici, koruyucu önlemlerin alınmasını talep ediyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığı, kadınların, LGBTİ+’ların sapkın olarak tanımlanmadığı, her türden şiddetin olağanlaşmadığı bir sistem için, yani en temel insan haklarımız için sokaklardayız.

***

Taleplerimiz en özet haliyle bile yaşadığımız baskının, zorun boyutlarını göstermektedir. Kadınların onlarca yıllık mücadelesinin AKP’nin sonunu getireceği ve AKP sonrası dönemin temel belirleyen dinamiklerinden birisi olacağı aşikâr. Toplumun yarısıyız ve sözümüz, mücadelemiz, taleplerimiz memleketin dört bir yanından yükseliyor. AKP sonrasında kurulacak yeni düzende de biz bu sesi büyütmeye devam edeceğiz. Haklı taleplerimizin düzen muhalefetinde yarattığı sınırlı karşılıkla, yetersiz seçim vaatleriyle yetinecek değiliz. En temel haklarımız için mücadele etmeye, kamusal haklarımız için yasal güvencenin oluşturulması ve etkin bir biçimde uygulanmasının sağlanması için mücadele etmeye devam edeceğiz. Korkusuzca yaşadığımız, eşit ve özgür olduğumuz bir ülke bizim hakkımız ve bu ülkeyi kuracağız.

Ve bu kararlılığı büyütmek için en çok da bu dönemde örgütlü mücadeleye ihtiyacımız var. Kadın mücadelesinin yarattığı umutla çoğalan eylem alanlarının, sonrasında da inatla harmanlanarak daha kalabalık, daha örgütlü bir sesin çoğalmasına ihtiyaç var. Neşemizi çalanlardan hesap soracak, bu çürümüşlüğü, karanlığı elbirliğiyle defedeceğiz.

Enkaz altında kalan ülkemizi yeniden kurma yolunda irademiz, hesaplaşacak öfkemiz, dayanışmayı örecek mücadele deneyimimiz var. Biz varız!