Google Play Store
App Store

Yazının başlığı nereden çıktı demeyin. Geçtiğimiz günlerde  “Finans profesörü, mühendis, akademisyen ve yazar” diye tanınan Özgür Demirtaş, şöyle bir çağrı yaptı:

“Sevgili Öğrenciler: Kötü bir Üniversiteye gideceğinize Üniversiteye GİTMEYİN. Türkiye’deki Üniversitelerin BÜYÜK çoğunluğu kötü. Boşuna 4 yılınızı harcamayın. Beni dinleyin YAPMAYIN. Gelecekte Üniversitelerin çoğuna gerek kalmayacak. Sadece EN İYİ %10’luk kesim işe yarayacak.”

Bu anlayış hiç de yalnız değil. Baksanıza TÜSİAD, bir kez daha, “ekonomideki yetenek açığı sorununun çözümü için mesleki eğitime önem verilmesi şart” (10 Ocak) diyor.

NEDEN GİTMELİ?

Üniversite, ileri düzeyde öğretim, araştırma ve yayın kurumudur ve bu işlevlerini yapmada da “özerk” olmalıdır. Ülkemizin üniversiteleri, Boğaziçi örneğinin de kanıtladığı gibi bu nitelikten çok uzaktır.

Bununla birlikte, üniversite eğitimi öğrenci için bir “özgürleşme ve toplumsallaşma” sürecidir.  Gencin bu süreci “kendi yaratıcı yeteneklerini de katarak yaşaması” başlı başına çok değerlidir.

Sevgili öğrenciler, diğer bilimler konusunda bir şey diyemem ama “hukuk” ve “ekonomi” dallarında her olanağı kullanarak üniversiteye GİDİN.

Hukuk fakültesinde “insan hak ve özgürlüklerinin” gelişmesi için insanlığın verdiği o kutsal savaşların; 1770’lerden başlayarak yazılan “insan hakları evrensel bildirilerinin”, Türkiye’nin 10 Aralık 1948 Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Bildirisi’ne katılımıyla insan haklarının ne kadar “değerli” olduğunun ayırdına varacaksınız. Bu bağlamda çok daha önemli olarak Cumhuriyet’in oluşturduğu hukuk devleti özelliğiyle ülkemizin Birleşmiş Milletler’den sonra “çağrılı” üye olduğu Avrupa Konseyi’nin 4 Kasım 1950’de imzalanan “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin hazırlanmasına katıldığını ve o hakları korumak için kurulan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin -AİHM’e üye verdiğini, kararlarını uygulamaya başladığını gururla öğreneceksiniz. Hukuk konusunda kulağınıza bir gerçeği daha fısıldayayım; ülkemizin gelmiş geçmiş en kusursuz anayasası, bu topluma 1961-71 arası  “özgürlüğün en güzel on yılını” yaşatan 1961 Anayasası’dır.

Çok daha özelde, yaşadığımız çağda “suçsuz ceza olmaz” ilkesini,  devletin tüm yurttaşlarına “eşit uzaklıkta” olması gerektiğini tüm varlığınızla duyumsayacaksınız.

Aldığınız dersler yeterli olmayabilir; o zaman da Yapay Zekâ-YZ başta olmak üzere erişilebilir bilgi kaynaklarını kullanacaksınız.

Toplumun ana dokusu olan ekonomiyi öğrenmek için de üniversiteye GİDİN.

Ekonomi derslerinde birey ve toplum olarak “üretim, tüketim ve yeniden üretim süreçlerini” yalnız kuramsal ya da teorik yönleriyle değil, uygulamalı ya da politika yönleriyle de öğreneceksiniz. Emek, sermaye ve teknoloji üçlüsünün üretim için bir araya gelmesini; bölüşüm ve yeniden üretimi;  zaman içinde, ilkel, köleci, feodal ve kapitalist üretim aşamalarıyla bunların evrimini; küreselleşme ve Yapay Zekâ’ya uzanan değişimi öğrenmenin tadına varacaksınız.

Daha özelde, enflasyonun neden bir numaralı halk düşmanı olduğunu kavramak ve bunu topluma anlatmak için de ekonomi okumaya gidin. Bitmedi, ekonomi okumanız için çok önemli bir nedeniniz daha var. TÜİK!

İstatistik, ekonomi politikalarının, uygun deyimle can suyu, olmazsa olmazıdır. Ekonomi politikası denilince de  kamunun gelir-gideri ya da topladığı vergiler ve harcamaları ile temelinde “paranın fiyatı” olan “faiz” bulunan para yönetimi akla gelir. Sağlıklı bir ekonomi politikasının yol göstericisi istatistiktir.

Cumhuriyet’in kuruluşuyla birlikte bilimsel bir yaklaşımla oluşturulan Devlet İstatistik Enstitüsü’nün-DİE adı 2005’te Türkiye İstatistik Kurumu-TÜİK yapıldı. Kurum, bu köşede de yıllardır sıkça vurgulandığı gibi, yayınladığı istatistiklere güven duyulmaması ile gündemden düşmüyor. Bu konudaki onca yerli uyarıya ek olarak, Avrupa Birliği -AB İstatistik Birimi ve Avrupa Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü-OECD tarafından yapılan, bilimsel yöntemlere uyulması yönündeki uyarı ve çağrılar da dikkate alınmıyor. Ülkenin AB’den uzaklaştırılmasının bir boyutu da budur.

İşsizlik, ekonomik büyüme ve gelir bölüşümü istatistikleri de hiç güven vermeyen TÜİK, bir başka nedenle,  “ücret ve maaş” gibi emekçi ve emekli maaşlarının saptanmasında belirleyici olan “enflasyon istatistiklerinin” gerçekleri yansıtmaması nedeniyle gündemden düşmüyor" .

TÜİK, bu gerçekten çok sağlıksız duruma çözümü yine “yanlış yerde” arıyor.

Şu haberi duydunuz mu?  TÜİK, “kurumsal algısını olumlu yönde geliştirmek ve koordinasyonunu artırmak için” 2024-2028 yıllarında 2.9 milyar TL’den fazla bir harcama yapacakmış.

Gençler bu olanağı da kullanın! TÜİK’e “doğru istatistik” konulu araştırma önerileri verin, hem de binlercesiyle. Alacağınız yanıtlara inanın çok güleceksiniz; doğrusu gülmeye sizin de toplumun da gereksinimi var.

Benden söylemesi: Gençler,  üniversiteye GİDİN.