Ne büyük bir ihmalkârlık sergileyerek bağıra bağıra gelen deprem için önlem almayanları ne de deprem sonrasında hızla müdahale etmek yerine kendi iktidarlarını düşünenleri unutacağız.

Unutmayacağız

DOĞUŞ SARPKAYA

Deprem. Bu satırları yazarken ölü sayısı on bini aşmış durumda. Enkazların altında kaç kişi olduğu bilinmiyor. Bu felaket sadece binaları değil içimizdeki birçok noktayı yıktı. Günlerdir bir taraftan dayanışmayı büyütmeye çalışırken diğer taraftan hayatta olduğumuza utanarak saatleri sayıyoruz. Yıkıntıların içinden bir kişinin daha canlı çıkmasını umut ediyoruz.


Yediğimiz lokmadan, içtiğimiz sudan, aldığımız nefesten, ayağımıza giydiğimiz çoraptan ar ediyoruz. Tüm bunların içinde bir de insanların acılarını değil kendi iktidarını düşünen organize bir kötülükle karşı karşıyayız. Deprem öncesi önlem almayıp, felaketin bu boyutlara ulaşmasına neden olanlar, deprem sonrasında da neredeyse bilerek yapıyormuşçasına büyük bir beceriksizlikle hareket ediyor. İlk önceliği insan hayatı olması gerekenler, toplanan yardımları engelleyerek, sosyal medyada kurulan acil müdahale kanallarını, interneti kısıtlayıp, baltalayarak kendi iktidarlarını korumaya çalışıyorlar.

Böyle bir ortamda kitaplardan bahsetmek de çok zor. Çünkü Manguel’in dediği gibi: “Ne kadar güçlü olursa olsun bir acıyı kaldıracak ya da tek bir adaletsizlik ânını dönüştürecek bir şiir yoktur belki de.”

Şu an milyonların acısını yüreğimizde hissederken, yaşanan adaletsizlikleri, kötülükleri anlamaya çalışırken, bu anı kavrayacak dizeleri nasıl yazabiliriz ki?

“Felaketin anlatılabilmesi mümkün mü?” sorusu edebiyatçılar, felsefeciler ve siyaset bilimciler arasında sıklıkla sorulur. Bu muammaya eşlik eden soru ise felaketin nasıl anlatılması gerektiğidir. Bu konuda bir mutabakata varılmış değil. Felaketin yaşandığı an ise yapılabilecek tek şey o anın kaydını tutmak belki de. Çünkü tüm olup bitenler bittikten sonra yaşananların hızla unutuluşa terkedileceğini, tüm bunlar yaşanırken deneyimlenen adaletsizliklerin iktidar tarafından inkâr edileceğini, inkârın yetişmediği yerde ise mümkünse geçmişin çarpıtılıp, tahrif edileceğini biliyoruz. Bu felaketle yüzleşmek yerine, yaşananları sayıya, görsele ya da bir çeşit törene indirgeyerek gerçek bir hesaplaşmanın önünü tıkayacaklarını, unutuşun yatağına su taşıyacaklarını da… Tabii ki muktedirler, beceriksizliklerinin ve organize kötülüğün yarattığı travmaların bir şekilde halının altına süpürülmesini, üst üste yığılan yıkıntıların üstünden atlayıp geçilmesini, dillendirilmeden unutulmasını arzular. Egemenlerin toplumsal hafızanın zayıflığına güvenerek yaptıklarının hesabını vermemelerini engellemek ise bugünden kaleme sarılmakla mümkün.

Diğer taraftan her felakette ilk bırakılan nesne kalem oluyor. Yaşananların ağırlığını üstünde hissederken, bir şey yazmak, okumak, izlemek neredeyse imkânsızlaşıyor. Oysa bu anları unutuşa terk etmemize engel olacak en önemli araç edebiyat. İnsanın kendiyle yüzleşmesini, geçmişi ve şimdisiyle hesaplaşmasını sağlayan, geleceği umut, düş ve inatla inşa etme iradesinden bahsedebilen bir yaratım süreci. Adaletsizlikleri dönüştüremeyeceğinin farkında olsa da başarısızlığa uğrayacağını bilerek yapıyor bunu üstelik.

BirGün Kitap’ın bu sayısını hazırlarken tam da bunu düşündük. Tüm bu acılar yaşanıyorken kalemden ve sözün gücünden vaz geçmek başka türlü bir kaçış olacaktı. Ne kadar zor olsa da kitaplardan bahsetmeye devam etmek gerektiğini konuştuk aramızda. Yaşananların kaydını tutmaya, bugün yaşanan adaletsizliklerin üzerine gitmeye inatla devam edeceğimizin sözünü vererek tabi.

Bu sayının dosya konusu Aşk’tı. En güzel duyguların katillerinin sesini sürekli duyarken ve acımız bu kadar tazeyken aşktan bahsetmek istemedik. Uzun bir süre sonra dosyasız çıkmaya, yaşadığımız felaketi kapağımıza taşıyarak toplumsal hafızaya katkıda bulunmaya karar verdik.
Son olarak şunu söyleyelim: Ne büyük bir ihmalkârlık sergileyerek bağıra bağıra gelen deprem için önlem almayanları ne de deprem sonrasında hızla müdahale etmek yerine kendi iktidarlarını düşünenleri unutacağız. BirGün Kitap’ın bu sayısını deprem bölgesinde yitirdiğimiz canların anısına adıyoruz.