Gündelik hayat pek çok sosyolojik olgu üzerine kuruludur ve bunlar söz konusu hayatı anlamak için güçlü imkân ve materyal sunarlar. Utanma duygusuna işaret eden ayıp mefhumu bunlardan birisidir. Bu mefhuma konu olan tutum ve davranışların, medeni ve/veya ceza hukukunda genellikle bir karşılığı yoktur. Dolayısıyla bu edimlerin bir mali/maddi cezası da yoktur. Yine de toplumsal hayatın tanzimi bakımından büyük işlev görürler. Bundan dolayıdır ki toplumsal huzursuzluğa konu olan birçok davranışı, utanma duygusu ile anlamaya ve/veya yargılamaya çalışmak yaygın bir eğilimdir.

Modernizm, toplumsal hayatı anayasalar, yasalar ve yönetmelikler gibi yazılı kurallar üzerine inşa etmiştir. Dolayısıyla yazılı olmayan tüm edimler ‘geleneksel’ ya da ‘eski’ içinde kodlanmış ve deyim uygunsa tedavülden çıkarılması hedeflenmiştir. Modern devletler bu yüzden ‘ayıp’a konu olan edimleri mümkün olduğu kadar yazılı hukuka konu ederek geleneksel normlar alanını işlevsiz hale getirmeyi denemiştir. Ne var ki diğer pek çok alanda olduğu gibi bu gerilim de, genellikle modern tahayyüle aykırı biçimde işlemiş; zamanla politik sistemler ile geleneksel ayıp kültürü arasındaki ilişki tersyüz olmuştur. Hatta gündelik edimleri utanma duygusunun sınırları ile değerlendirip ayıp sayan geleneksel eğilim, modern politik aktörleri de hizaya davet eden bir işlev görmüştür.

***

Türkiye’nin modernleşme tecrübesinde bu tersyüz olmuş durumun yüzlerce örneği vardır. Dolayısıyla tüm sosyolojik kategorilerde bunlara tesadüf etmek mümkündür. Ama özellikle kamu yöneticilerinin edimleri bu bağlamda dikkat çekicidir. Mesela son aylarda deprem ve seçimler vesilesiyle iktidar çevrelerinde gözlenen bazı tutum ve davranışlar bu toplumsal ayıbın tipik örnekleri olarak belleklere işlenmiştir. Derdini anlatan yurttaşı dinlemek yerine telefonu ile meşgul olmak, kamu yöneticisi olmasına rağmen vatandaşlarının bir kısmına hakaret etmek, asli görevi olduğu halde deprem bölgesine müdahale için talimat beklediğini söylemek, Kızılay örneğinde olduğu gibi felaketin orta yerinde insanlar çadıra ihtiyaç duyarken, temin etmek ve kurmak yerine satmayı tercih etmek, sınıfsal toplumsal uçurum halini normalleştirir gibi yoksul çocuklara para dağıtmak gibi tutum ve davranışlar ceza hukukunda yeri olmasa da geleneksel kültürlerin inşa ettiği utanma duygusunun kantarında tartılmakta ve yargılanmaktadır.

İçinde bulunduğumuz seçim süreci de aynı şekilde sosyolojik bir dizi ‘ayıp’a tanıklık ediyor. Kamusal kaynakları yönetmeye aday olan partilerin ve kişilerin, sadece seçimi kazanmak için başvurdukları dil, söylemin ve uygulamaların bir bölümü utanma duygusunun iyice aşındığını gösteriyor. Mesela rakipleri hakkında yalan söylemek, tam seçime giderken ‘kesenin ağzını açmak’, kamu yöneticisi statüsünü bırakmadan rakipleriyle eşit olmayan koşullarda mücadele etmek, vaatlerini söylemek yerine rakiplerinin açıklarını aramak, aleni olmak yerine pazarlıklar yapmak, eşit yurttaşlığı savunmak yerine kimliksel gerilimleri kızıştırmak, provakatif ortamlar inşa ederek rakiplerini sindirmeye çalışmak vb. Bütün bunlar özellikle ‘kitabına da uygun yapıldığında’ yasalara göre bir mali ya da maddi cezaya konu edilemeyebilir ama toplumsal değerler açısından ayıptır ve makul karşılanamaz.

***

Bugün utanma duygusunun aşınması o kadar sıradan bir duruma dönüşmüş görünüyor ki, Türkiye seçimden çok, olası hilelere karşı ‘seçim güvenliği’ni konuşmakla meşgul durumda. Adeta ‘hile olasılıkları’ üzerine çalışan ‘uzman ağları’ inşa ediliyor, eğitim seminerleri veriliyor ve muhalefet partileri başta olmak üzere herkes kendi ‘tedbirini’ arıyor. Bu aslında ‘toplumsal ayıbın’ da ötesinde bir durumdur.

Utanma duygusunun aşınması ve hatta normalleşmesi anlamına gelen bugünkü manzaraya rağmen yine de bireysel/toplumsal vicdanın kantarı işlemeye devam ediyor. Zira toplumsal hayatı tanzim eden ve geleneklere gömülü bütün edimler, binlerce yıllık bir geçmişe dayanırlar ve elbette birkaç yüz yıllık modern hile tahayyüllerinden çok daha güçlüdürler. Bu yüzden sosyolojik bir olgu olarak “ayıp”, günlük hayatın tanziminde en büyük dinamik olma özelliğini koruyor ve tüm hileli girişimlere rağmen kendi mecrasını bulacaktır.