Zaman döner, söz dönerdi. Önce zaman çığırından çıktı, ardından da söz. Çıkmalıydı da. Yoksa bedenler ve zihinler sonsuza kadar bir çemberin içinde kapalı kalacaklardı. Sözün döngüselliği ritmindendir.

Uyak, sözü kıvırır, tekrar başlangıç noktasına gerisin geri götürür ve döngü tamamlanır. Çember evdir. Uyak, sözün evi terk etmesini, alıp başını uzak diyarlara gitmesini önlemek için icat edilmiştir.

Durmadan kendi üzerine kıvrılan söz, evin direği etrafında dönen bir tekerlektir: “Dön baba dönelim, hacılara gidelim”. Evin direği babanın etrafında döndükçe sözün evden uzaklaşması mümkün değil. Sözün kıvrımlarını açanlar ve yolculuğa çıkaranlar, uyaklı cümleler kurmaktan, babanın sözüne uyak olmaktan sıdkı sıyrılanlardı. Alman romantik Herder 1769’da denize açılmış ve düşünceleri de birden kanatlanmıştı: “Burada her şey düşüncelere kanat takıyor, hareket veriyor ve hava sahasını genişletiyor… Kıyıdayken insan ölü bir noktaya takılı ve bir durumun dar çemberiyle sınırlı” (R. Safranski, Romantik, Kabalcı). On iki ton müzisyenleri de evden uzaklaşabilmek için az uğraşmamışlardı: “Önceleri gene eninde sonunda eve, asıl tona dönülüyordu; ama yavaş yavaş öyle uzaklara gidilmeye başlandı ki artık temel tona dönmeyi gerektiren bir duygu kalmadı.” Artık başka dünyaları duyumsayabilirlerdi. Arnold Schönberg’in ilk atonal kompozisyonu, 1908 tarihli 2. Yaylı Çalgılar Kuarteti, Alman şair Stefan George’un dizeleriyle başlar: “Başka gezegenlerin esintisini duyuyorum içimde.”

Bazen de insan yolculuğa çıkmak zorunda kalabilir. Hamlet’ten kurtulmak için üvey babası onu deniz yolculuğuna gönderir. Hamlet yolculuktan “Bende tehlikeli bir şeyler var” diyerek döner. Bunu daha önce söyleyemezdi. Sanki bu deniz yolculuğu onu daha önceden yapamayacağı bir şeyi yapabilecek hale getirmiştir (Deleuze, Kant Üzerine Dört Ders, Öteki). Çizgisel zaman onu değiştirmiştir. Döngüsel zamandan kurtulunca insan başkalaşır. Baba zamanı büktüğü ölçüde zamanın efendisidir: “Yehova, mekân değil, zamanın tanrısıydı” (R.Sennet, Yabancı, Metis). Bükülmüş zaman sınırlandıran, sınır koyan bir zamandır. Çizgi haline geldiğinde artık dünyayı sınırlandırmayı bırakır, onu kat eder. İnsan da babanın ebedi döngüsünden kurtulduğu ölçüde kaçış çizgisine dönüşür, dünyayı kat eder ve değişir. Her aynının geri döndüğü döngüsel zaman yerini çizgisel zamana bıraktığında, hep aynı olan geri dönmez, geri dönen her zaman başkasıdır. Ve onda, zamanın efendisi babanın hakimiyetini tehdit eden tehlikeli bir şeyler vardır. Ancak zamanı çizgi haline getirerek başkalaşan biri, zamanı bükerek hep aynı olanı geri döndüreni yerinden edebilir.

Yunan tragedyasında zaman döngüseldir. Trajik döngüde sınırı aşan, dolayısıyla döngüye zarar veren bir eylem vardır, kralın öldürülmesi gibi. Eylem döngüyü bozar, sonra kralın öcü alınır, döngü onarılır ve tekerlek yeniden kaldığı yerden dönmeye devam eder. Hölderlin, trajik döngünün açılmasının ve düz bir çizgi haline gelmesinin ilk kez Sofokles’in tragedyalarında gerçekleştiğini söyleyecektir. Oedipus’ta zaman düz çizgi haline gelmiş ve çizgi üzerinde Oedipus’un serseri hayatı başlamıştır. Oedipus sürekli kaçış halindedir.

Döngüsel zaman çizgisel hale gelir gelmez, söz de uyaklı olmayı bırakır. Zamanın kendi üzerine kıvrılması olan uyak ortadan kalkmıştır. Oedipus’ta başlangıç ile son artık uyak oluşturmaz (Deleuze). Söz kendi üzerine kıvrılmaz, düz bir çizgi üzerinde serseri hayatına başlamıştır.

Modern tragedyalar çağı, zamanın çizgisel hale gelmesiyle başladı. Elbette zamanı ve sözü bükerek kendi ebedi döngülerini inşa etmek ve halkı düzmece destanlarına uyak yapmak isteyen despotlar hâlâ çıkabilir. Fakat söz artık zıvanadan çıkmış ve kentin kaldırımlarında başı boş dolaşmaktadır. Uyaksız zamanlarda söz, tıpkı Oedipus gibi serseri bir hayat sürmektedir. Modern hayatın kahramanları, başı boş dolaşan sözcükleri toplayan ve hayatı anlamlı kılmak için uyaklar icat edenlerdir. Fakat modern trajedi uyağa izin vermez. Uyak derhal buharlaşır ve söz yoluna devam eder. Kahraman hep yoldadır ve hep yolda olduğu içindir ki kıvrımlarını açabilir, kendini gerçekleştirebilir ve başkalaşır. Kahraman geri döndüğünde onda, despotu yerinden edecek tehlikeli bir şeyler vardır.