Alfred North Whitehead’in ‘Bilim ve Modern Dünya’ adlı kitabı, zihinlerimizdeki metafiziksel ön kabulleri ve hayali içerikleri yerle bir eden gelişmelerin izini sürmek isteyen günümüz okuru için temel bir başvuru kaynağı.

Uygarlığın gelişimi, aklın sınırları ve bilimin rolü

Deniz POYRAZ

Alfred North Whitehead İngiliz matematikçi, mantıkçı ve filozof. Akademik kariyeri boyunca pek çok önemli çalışmaya imza atan bilim insanının 1924 ve sonrasını kapsayan son dönem eserleri metafizikle ilgiliydi ve bu alanda kendine önemli bir yer açtı, kendi metafizik sistemini kurdu. Bu yazıda ele alacağımız Bilim ve Modern Dünya adlı kitabı başta olmak üzere pek çok çalışması, onun olgunlaşmış metafizik görüşünün genel bir resmini sunuyor. Whitehead’in belki de en çok okunan eseri olan Bilim ve Modern Dünya, ana hatları itibarıyla 1925 yılında Harvard Üniversitesi’nde verilen sekiz derslik Lowell Dersleri dizisine dayanır.

Whitehead, Batı felsefesinde kendisine farklı bir yer kazandıran “süreç” görüşünü ortaya atmış ve “süreç felsefesinin” en tanınan figürü haline gelmiştir. Whitehead’in ortaya koyduğu süreç felsefesinin etkileri, çağdaş felsefede Isabelle Stengers, Gilles Deleuze ve Donna Haraway gibi önemli felsefe figürleri üzerinden süregelmiştir. Whitehead’in, düşünce sistemine geniş çaplı etkisini açıklamaya yönelik bir girişiminde Ernest Nagel şöyle der: “Onun felsefi yazıları, içinde yaşadığı toplumun dinamik gerilimlerinden bazılarını dışa vurur; kökleşmiş ve geniş ölçüde duyumsanan ihtiyaçlara cevap verir.” Herbert Read ise şöyle yazar: “Bu Descartes’ın Yöntem Üzerine Konuşma’sından bu yana benim ve felsefenin ortak sahasında yayımlanmış en önemli kitaptır. Bütün yaşam ve varlık kavramımızda bir devrimin içeriğini somutlaştırmakta, sadece bilim ve felsefenin değil dinin ve sanatın kategorilerini de yeniden yorumlamaya çalışmaktadır.”

Bilim ve Modern Dünya, geçen üç yüzyıl boyunca Batı kültürünün, bilimin gelişmesinden etkilenen birtakım yönlerine ilişkin bir çalışmayı somutlaştırıyor. Bilindiği üzere insanın kozmolojiler oluşturan ve de onlardan etkilenen muhtelif uğraşları din, bilim, estetik ve etiktir. Bu alanların her biri her çağda bir dünya görüşü önerir; fakat her çağın hâkim bir kaygısı vardır ve söz konusu üç yüzyıl boyunca kaynağını bilimden alan kozmoloji kökenleri başka bir yerde bulunan daha eski bakış açıları pahasına otoritesini kabul ettirmiştir.

Felsefenin işlevlerinden biri de kozmolojilerin eleştirisini yapmaktır; bu, onun şeylerin doğasına ilişkin farklı görevleri bağdaştırma, yeniden biçimlendirme ve gerekçelendirme işlevidir. Kozmolojik şemamızı şekillendirirken temel fikirlerin tetkiki ve kanıt öbeğinin muhafazası üzerinde diretmek zorundadır. Felsefe ağır çalışır; hatta öyle ki, kimi düşünceler çağlar boyunca uykuda bekler. Uygarlığın ilerlemesi daha iyi şeylere doğru tekdüze bir gidişattan ibaret değildir.

Bilim ve Modern Dünya, Julian Huxley’in de belirttiği üzere “bir döneme damga vuran kitaplardan biri.” Sayfaları çevirdikçe, bu sözün kıymeti daha bir anlaşılıyor. Çünkü Bilim ve Modern Dünya, başlarda entelektüel seçkin zümreye mensup bir azınlıkla sınırlı olan bilimsel hareketin sessiz gelişiminin izini sürmek, her çağın bilime dair yaklaşımını kendine özgü kültürel yorumuyla düşünmek için bir fırsat sunuyor. Zihinlerimizdeki metafiziksel ön kabulleri ve hayali içerikleri yerle bir eden gelişmelerin izini sürmek isteyen günümüz okuru içinse temel bir başvuru kaynağı. İyi okumalar.