Uyumlu tenler, uyumsuz benler
“Şehir flanörü, diyalektik kutupları arasında çekiştirerek kendini ona açar: kendini manzara olarak sunar ve onu kapatır.” (Benjamin). Şehir, çok farklı dokulardan oluşmuş açılıp kapanan bir yüzeydir, şehirle birlikte bedenler de açılır ve kapanır. Diyalektik kutupları arasındaki gerilim şehrin tüm yüzeylerinde hissedilir. Şehrin yüzeyini oluşturan inorganik ve organik dokuların birlikte titreştikleri de olur, fakat çoğu zaman birbirleriyle çatışırlar. Şehir doku uyuşmazlığından muzdariptir. Birbirleriyle uyuşması zor olan dokuların bir araya geldiği, asfalt, beton, taş, metal, plastik ile organik olanın birbirleriyle etkileşime geçtiği acayip, melez bir organizmadır. Her tekil beden doğal olarak bünyesine ait olmayan yabancı cisimleri ayırt etme kabiliyetine sahiptir. Bu yeteneği sayesinde bünyesine zarar verebilecek olan cisimlerden uzak durabilir. O yüzden şehirli bedenler temkinli ve mesafelidir. Doku uyuşmazlığı sadece organik olanla inorganik olan arasında değildir; asıl uyuşmazlık organik yüzeyler arasındadır. Kimi tenler birbirleriyle uyumludur, kimileri uyumsuz; kimileri birbirlerine dokunur, kimileri birbirlerini iter. Şehir, canlı ve çatışmalı bir manzaradır.
∗∗∗
Şehir, çekim ve itim yasasıyla işleyen bir makinedir. Empedoklesçi evrende bedenleri bir arada tutan kuvvet sevgidir, ayrılmalarına neden olan ise nefret: “Her şey sevgi ve nefretten doğar.” Bedenler sevgi denilen kuvvet sayesinde bir araya gelebilir, toplumsal bir beden olarak kudretlenebilir ya da nefret yüzünden parçalanır ve kudretsiz parçalara ayrılır. O yüzden sevgi ve nefret gibi öznel duygular politiktir, doğrudan “polis”le, şehrin yönetimiyle ilgilidir. “Seviyorum” ya da “nefret ediyorum” demek, sandığınız gibi öznel ifadeler olmayabilir. Tensel uyum ya da uyuşmazlık politik bir meseledir. Birliktelikler düşüncelerle değil, duygularla da kurulur ve duygularla parçalanır. Duygular politiktir, duygular ve tensel uyum manipüle edilebilir. Elbette evren sahipsiz değildir, evreni yöneten, çekim ve itim yasasını düzenleyen bir sahibi vardır. Neleri bünyenize dâhil edeceğinize, nelerden uzak duracağınıza, hangi tenlerle uyuşacağınıza, hangileriyle uyuşmayacağınıza, kimleri seveceğinize, kimlerden nefret edeceğinize karar veren odur. Diyelim ki nefret etmeniz gereken bir bedenle karşılaştınız ve birleştiniz. Evrenin uyumunu bozmakla, kaos çıkarmakla suçlanabilirsiniz. Evren yönetimi ciddi bir iştir, şehirdeki birleşmeler asla rastlantıya bırakılamaz.
Önce şeylerin köklerinden koparılmaları gerekir, yoksa onları evrenin işleyişine uygun işlevlerle donatamazsınız. Evrenin işleyişi şeyler arasındaki ilişkilere bağlıdır. Kimin kimi seveceğini, kimden nefret edeceğini saptamak, uyumlu bir evren için elzemdir. Evreni başka türlü yönetemezsiniz. Fakat şehirdeki insan kendi köksüzlüğü ve yalnızlığını özgür seçimi olarak telakki edecektir. Şehir, köklerinden koparılmış bedenlerin bir araya getirildiği ve köksüz bedenlerle bir arada yaşamak zorunda oldukları bir yerdir. Ve hiç kimse o yere ait değildir, zira kentsel dönüşümlerle şehir ve bedenleri sürekli yerlerinden edilmektedir. Bedenler müdahalelerle sürekli köksüzleştirilir. Yerle ve başka bedenlerle kuracakları her türlü kalıcı ilişki anında buharlaşır. Şehirdeki insana bu uçucu yaşamı bireysel özgürlük olarak deneyimlemekten başka bir seçenek bırakılmamıştır. Şehirdeki insan, “köksüzlüğünü - dönüştürücü bağlar kurabilme ve onları devam ettirebilme konusundaki eksikliğini - bir marifet olarak gören, köksüz bırakılmış bir varlıktır”
(Neşeli Militanlık, İletişim).
∗∗∗
Kendinizi üzgün ve yalnız bir modern olarak hissediyor ve bir topluluğa ait olma ihtiyacı mı duyuyorsunuz? Elbette şehirde kendinize bir cemaat bulabilirsiniz. Fakat şehir denilen uçucu evrende cemaatler, ancak evrenin sahibinin teniyle uyumlu bedenler arasında kurulabilir. Kalıcılık, sahibin kalıcılığıyla ilişkilidir. Sadece sahiplerinin tenleriyle uyuşan bedenlerin bir araya gelmelerine izin verilir. Aksi takdirde her türlü bir araya geliş, evrenin sahibine bir tehdit oluşturacaktır. Şehir kendini bir manzara olarak açar ve kapatır. Manzarada bir nesne olmak ya da manzarayı değiştirmek! Sevgi ve nefret kavramlarını, ten uyumunu bir daha düşünün derim.