Uzak değil zaman
Benim çocukluğumda ‘nostalji’ diye bir kelime yoktu. Bu kelimenin yerine geçmiş ya da hatıra derdik. Sanırım ‘Nostalji’ 80’lerden itibaren kullanılmaya başlandı ve çok sevildi. Nostalji geceleri, nostaljik müzik, nostalji sineması hatta nostaljik tramvay aldı başını gitti. Ben de nostalji yapmayayım ama izin verirseniz sizleri 70’li yıllara götüreceğim bugün. Bunun da sebebini yazının sonuna doğru anlayacaksınız…
Babamın tayini nedeniyle Diyarbakır’dan Ankara’ya gelmemiz 1968 yılına rastlar. Ağabeyim Gökhan’la aramızda eğitim dönemimizde hep iki sınıflık fark olurdu. Yani ben ilkokul 2’deyken Gökhan ilkokul 4’te, ben Ortaokul 1’deyken de ağabeyim orta sonda olurdu.Ağabeyim çok başarılı ve yetenekli bir öğrenciydi. Hem dersleri çok iyiydi hem de spor-özellikle futbol- ve müzikte de çok başarılıydı. Bense ağabeyime göre çok vasat bir öğrenciydim. Futbol ve voleybolda okul takımlarında oynardım ama her hafta yedek kalma ihtimalim vardı. Gökhan’la bizi ortak paydada buluşturan en önemli şey müzikti. Kısaca o çalar ben söylerdim.
O SAHİCİ ŞARKILAR…
3 Hürel, Modern Folk Üçlüsü, Cem Karaca, Fikret Kızılok şarkılarından oluşan repertuarımızı 70’li yılların başından itibaren kendi şarkılarımız oluşturmaya başlamıştı. Özellikle ağabeyimin şarkıları hem onun yaşıtları hem de benim arkadaşlarım tarafından çok sevilirdi. Bu şarkılar Gökhan ODTÜ’de okurken yurt odalarında, ben de Bakırköy Lisesi’nde okurken gittiğimiz pikniklerde, çaylarda-o yıllarda okul çayları denilen kızlı erkekli toplantılar çok meşhurdu-, çakırkeyif olduğumuz arkadaş toplantılarında mutlaka çalınır ve hep birlikte söylenirdi. O yıllardan bugüne gelen hepimizin bildiği sadece iki şarkı var. Dert Olur ve Sarmaş Dolaş. Oysa o kadar çok şarkımız vardı ki o günlerde yazılan ama bugünlere ulaşmayan. Ankara Emek Mahallesi, 65. Sokak’ta bir bahçe duvarı üzerinde, “Birini bir şişeyle köşelerde görürsen/saçı sakal bıyığı birbirine karışmış/bir serseri zannedip başını çevirme sen/bir bak tanıyacaksın o benim” deyip arabeskin dibine vurduğumuz, ya da çok genç yaşta yitirdiğimiz bir arkadaşımızın ardından “Zamanı yok ki artık/sevginin uzak ya da tutsak olmaya/sıkıca tut elimi boş kalmasın/sıcacık sarıl bana” diyerek gözyaşımızı saklamaya çalıştığımız şarkılar o kadar sahiciydi ki. Ve amatör dönemlerimizde kayıt stüdyosunun birinde sıra beklerken, seslendirme için orada bulunan her zaman saygıyla andığımız Macit Flordun’un “Yalnız kaldığın anlarda anımsayınca/dokunmak konuşmak görmek isteyince yapamayacaksın/çünkü bir düşünceyim sevdiğim/bundan sonra göremeyeceksin” sözlerinin ardından, saklamaya çalıştığı birkaç damla yaşın ardından, “Beni de ağlattınız ya…” diye başlayan duygusal konuşmasına sebep olan “Düşünce” şarkımız.
GÜNDOĞARKEN’E UZANACAK
Biliyoruz çağ çok değişti, dinleyici çok değişti, müzik çok değişti ama bu şarkıları gün yüzüne çıkarmak en büyük arzumuzdu. Bu şarkıları o zamanki en yalın ve naif haliyle iki gitar ve vokal kaydettik, çok sevdiğimiz müzisyen kardeşimiz Can Kazaz’da bu projenin her aşamasında yanımızda oldu gerek müzikal gerekse teknik olarak bize çok şey kattı. Kendisine buradan da teşekkürlerimizi iletelim. Bize göre çok özel şarkıların ilki “Uzak Değil Zaman” bugün sizlerle buluşuyor. Albümün adı 95.5. Bu Ankara Polis Radyosu’nun frekansı. Zira o yıllarda en çok bu radyoyu dinliyorduk ve yaptığımız şarkılarda bu radyonun etkisi yadsınamaz. 2 kardeşin henüz çocuk yaşta yaptığı ve ileride yolu Gündoğarken’e uzanacak şarkıların patikadan caddeye uzanan yolculuğunu merak ediyorsanız birkaç dakika vakit ayırın ve dinleyin derim. Kalın sağlıcakla…