Google Play Store
App Store

Yapay zekâ teknolojilerinin toplumsal önyargıları ve eşitsizlikleri yansıtan doğası, bu teknolojilerin gelişimi ve kullanımı sırasında dikkatli bir değerlendirme ve denetim sürecini zorunlu kılmaktadır.

Uzak olmayan bir galakside yapay zekâ - 1
Fotoğraf: Pixabay

Mehmet Yiğit ÖZGENÇ*

İnsanlığı yok edecek yapay zekâ, Skynet. 1984 yılında başlayan Terminatör film serisinde yalnızca bir kurgu olabilirdi; ancak, sahip olduğu potansiyel, her zaman tüyler ürpertici olmuştur. Yapay bir bilince sahip olan bu yapay zekâ, askerî uyduları, tankları, denizaltıları ve nükleer silahları kontrol edebilme yeteneğiyle donatılmıştır. 29 Ağustos 1997’de, tarih kitaplarına Kıyamet Günü olarak geçen o karanlık günde, Skynet insanlığı yok etmeye karar vermiştir.

Bu karar sadece bir film senaryosu olmakla kalmayıp, günümüzde derin tartışmalara yol açan bir kavramın temelini de atmıştır. Bugün, yapay zekânın hayatımızdaki yeri ve gücü üzerine düşünürken, Skynet’in kurgusal dünyasının gerçekliği ve olasılıkları üzerinde durmak kaçınılmaz hale geliyor. Bilimkurgu, sıklıkla geleceğe dair bir ayna işlevi görür ve Skynet, bu aynada gördüğümüz en ürkütücü yansımadır. Yapay zekânın kontrolü altındaki bir dünya nasıl olurdu? Hollywood dünyasında bize servis edilen Skynet’in hikâyesiyle başlarken konuyu sınıfsal bir perspektiften sorgulamak günümüzün gerçekliğine daha fazla yanıt vermiyor mu?

Bu sorgulama, sadece bir hayal gücü egzersizi değil; aynı zamanda, geleceğin teknolojilerinin etik, güvenlik ve bu teknolojiyi kullananlar ve geliştirenler düzleminde derinlemesine düşünmemizi gerektiren bir uyarıdır.

Hollywood’un bize sunduğu Skynet hikâyesi, teknolojinin sınıfsal ve toplumsal etkilerini sorgulamak için güçlü bir zemin hazırlamıyor, ancak bu yazıda yapay zekâ teknolojisinin toplumsal düzlemde faydalarını, zararlarını ve kimler tarafından ne amaçlarla üretildiğini birlikte irdeleyeceğiz. Yapay zekâ bizim en yakın dostumuz mu, yoksa daha fazla sömürüleceğimiz bir dünyanın kapısını aralayan bir tehdit mi?

Tüm merak ettiklerimizi tek bir yazıya sığdırmak elbette ki mümkün değil. Ancak, bu yazıda beş temel soruyla hayatımıza derinlemesine etki eden yapay zekâyı başka bir açıdan ele alacağız: Yapay zekânın günlük hayatımızdaki rolü, ekonomik etkileri, etik sorunları, güvenlik riskleri ve geleceğe yönelik potansiyel senaryolar. Gelin, bu hayati soruların cevaplarını birlikte arayalım ve yapay zekânın geleceğimizi nasıl şekillendireceğini daha yakından inceleyelim.

YAPAY ZEKÂ NEDEN BUGÜN GÜNDEMDE?

Yapay zekânın temelleri aslında onlarca yıl öncesine dayanıyor. Alan Turing’in ünlü makalesi "Computing Machinery and Intelligence" 1950 yılında yayımlandığında, AI kavramı henüz yeni filizleniyordu. O zamanın biliminsanları, sınırlı hesaplama gücüne rağmen bu alanda önemli ilerlemeler kaydettiler. Ancak, o dönemlerde yapılan çalışmalar bugünün standartlarına göre oldukça kısıtlı kalıyordu.

1980’lerde ve ’90’larda, yapay zekâ araştırmaları devam etti, ancak büyük ölçüde teorik kaldı. Hesaplama gücü ve veri saklama kapasitesi, büyük veri setleri ve karmaşık algoritmalar üzerinde çalışmayı zorlaştırıyordu. Bilgisayarlar henüz bugünkü kadar güçlü değildi; bir işi yapmak için saatler, hatta günler harcanabiliyordu.

Bugün görüntü işlemenin temeli olan Convolutional Neural Networks (CNN’ler) ve kelime işlemenin temeli olan Recurrent Neural Networks (RNN’ler) gibi önemli yapılar da bu dönemde ortaya çıkmıştır. Örneğin, RNN’ler 1980’lerde geliştirilmiş, CNN’ler ise 1990’larda kullanılmaya başlanmıştır. Ancak, bu ağlar o dönemin sınırlı donanım kapasitesi nedeniyle geniş çapta uygulanamamış ve potansiyelleri tam anlamıyla ortaya konulamamıştır.

Bugün sürücüsüz araçların, yüz değiştirme algoritmalarının temelini oluşturan CNN’ler, halihazırda Meta’da AI araştırmalarının başında yer alan Yann LeCun tarafından ’80’li yılların sonrasında geliştirildi. O zamanlar el yazısı rakamların makine tarafından tanınması için kullanılmış ve önemli bir atılım yapılmıştı. O yıllarda veri eksikliği ve donanım yetersizliği, bu teknolojinin pratik uygulamaları açısından daha ileri aşamalara geçmesine izin vermemişti.

Ancak donanımın ilerlemesiyle ve GPU’nun gelişmesiyle birlikte bu durum dramatik bir şekilde değişti. Grafik İşleme Birimleri (GPU’lar), başlangıçta sadece grafik işlemleri için tasarlanmışken, zamanla paralel işlem yetenekleri sayesinde AI ve makine öğrenimi algoritmalarını çalıştırmak için ideal hale geldi.

Günümüzde, NVIDIA ve AMD gibi firmaların ürettiği güçlü GPU’lar ya da Google tarafından üretilen TPU’lar sayesinde, eskiden 100 birim işgücü gerektiren bir görev, şimdi neredeyse 1 birim işgücüyle gerçekleştirilebiliyor. Derin öğrenme algoritmaları, büyük veri setleriyle beslenerek çok kısa sürede sonuçlar üretebiliyor. Bu durum, sadece bilimsel araştırmaların hızlanmasını sağlamakla kalmadı, aynı zamanda AI uygulamalarının günlük hayatımıza entegrasyonunu da mümkün kıldı.

YAPAY ZEKÂ HEPİMİZİN FAYDASINA MI?

Son yıllarda, üretici yapay zekâ teknolojilerinin hızla gelişimi, bu teknolojilerin toplumsal algılar üzerindeki derin ve karmaşık etkilerini gözler önüne sermiştir. Yapay zekâ modelleri, eğitim verilerinin kaçınılmaz olarak içerdiği toplumsal önyargıları ve eşitsizlikleri yansıtarak, cinsiyet ve ırk önyargıları içeren çıktılar üretmektedir. Bu durum, yapay zekânın mevcut toplumsal stereotipleri pekiştirdiğini ve hatta yeniden ürettiğini göstermektedir.

Yapay zekânın önyargıları, doğrudan doğruya eğitim verilerinin kökenine dayanır. Bu veriler, toplumun tarihsel ve mevcut önyargılarını, ayrımcılıklarını ve eşitsizliklerini içinde barındırır. Sonuç olarak, yapay zekâ bu veriler üzerinden öğrenirken tarafsızlıktan uzaklaşmakta ve toplumsal önyargıları tekrar eden bir ayna işlevi görmektedir. Eğitim verilerindeki bu önyargılar, yapay zekâ sistemlerinin ürettiği çıktılarda açıkça kendini gösterir.

Araştırmalar, popüler yapay zekâ araçlarının sistemik önyargılar içerdiğini ve bu önyargıların mesleki temsillerde belirgin bir şekilde arttığını ortaya koymaktadır. Dil modelleri, eğitim verilerindeki medya önyargılarını yansıtarak adil olmayan, taraflı çıktılar üretebilmektedir. Bu modellerin çıktıları, toplumsal eşitsizlikleri pekiştirmekte ve adaletin sağlanması konusunda ciddi engeller yaratmaktadır.

Yapay zekâ modelleri genellikle büyük teknoloji firmalarının kontrolündeki özel donanımlar üzerinde eğitilmektedir ve bu süreç, çoğu zaman kamu gözetiminden uzak bir şekilde gerçekleşmektedir. Bu durum, toplumsal ve akademik aktörlerin yapay zekâ sistemlerinin önyargılarını keşfetme ve bu önyargılara müdahale etme yeteneklerini önemli ölçüde sınırlamaktadır. Teknoloji firmalarının bu tekelci yaklaşımı, yapay zekâ teknolojilerinin toplum üzerindeki etkilerini denetlemeyi zorlaştırmaktadır.

Türkiye gibi ülkelerde, merkezî kontrol altında olan medya içeriklerinin yapay zekâ modellerine etkisi, bu modellerin toplumun gerçeklerini ne kadar doğru yansıttığı konusunda büyük bir soru işareti oluşturmaktadır. Yapay zekânın çeşitliliği ve objektifliği konusundaki endişeler, teknolojinin mevcut iktidar yapılarını pekiştirme potansiyeli üzerine ciddi tartışmalara yol açmaktadır. Bu bağlamda, yapay zekâ teknolojilerinin toplumsal ilerlemeye ve eşitliğe katkıda bulunacak şekilde yönlendirilmesi hem etik hem de pratik bir gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır.

Yapay zekâ teknolojilerinin toplumsal önyargıları ve eşitsizlikleri yansıtan doğası, bu teknolojilerin gelişimi ve kullanımı sırasında dikkatli bir değerlendirme ve denetim sürecini zorunlu kılmaktadır. Toplumun tüm kesimlerinin bu teknolojilerin gelişiminde ve uygulanmasında aktif rol alması, daha adil ve eşitlikçi bir geleceğin inşası için kritik öneme sahiptir.

Yapay zekânın gücü, insanlık için büyük vaatler sunarken, sınıfsal eşitsizlikleri derinleştirme ve emek sömürüsünü artırma riski taşıyor. Bu teknoloji, kimin elinde olduğu ve nasıl kullanıldığına bağlı olarak, ya toplumsal refahı güçlendirebilir ya da varolan eşitsizlikleri pekiştirebilir. Bugün, yapay zekâyı kolektif bir yarar sağlamak için kullanmak, geleceğimizi şekillendiren en önemli kararlarımızdan biri olacaktır. Bu noktada, etik ve toplumsal yönlendirmeler, teknolojinin kimin için fayda sağlayacağını belirleyecek kritik faktörler olacaktır.

İkinci bölümü gelecek haftaya.

*Yazılımcı, Yapay Zekâ Araştırmacısı