V.İ. ya da 6. Lenin
Eski yoldaşlar gitti, biz kaldık yağmurla ve Lenin’le baş başa! Aydan Çelik çizmiş kapağı, Lenin’i Hamlet gibi tasarlamış, elindeki orak-çekice bakıyor. Sayfaları çevirmeye başladım, ne kadar kısa ve dopdolu bir yaşam, 1870’de doğmuş 21 Ocak 1924’te, Devrimin 7. yılında ölmüş. Sonrası karışık...

1971’di, Eskişehir’de oturuyorduk, nedenini anımsamıyorum ama nüfus kütüğüne kayıtlı olduğumuz Sarıkavak köyüne gittim, annemin, babamın doğduğu köy. Akrabalarımın çoğu o köyün tepesindeki mezarlıkta yan yana uyuyor şimdi, hayattayken pek karşılaşamasalar da şimdi hep birlikteler.
Kıştı, dönüş için araç da yoktu, sabah şehre giden köy postasını beklemem gerekti, muhtarın evinde geceleyecektim, köy odasında yaşlılar sıcak sobanın çevresinde hem kemiklerini ısıtıyor hem çay sigara eşliğinde sohbet ediyorlardı. Bana da hoş geldin ettiler, dedemi, babaannemi tanıyorlardı ama beni nereden bilsinler, tanıştık.
12 Mart Muhtırası verilmişti, devrimciler her tarafta aranıyor, katlediliyor, evler basılıyordu, köylülerin konuşmaları da bunlar üzerineydi. Ben de söze karışınca, biri “Yeğenim Lenin hükümeti mi kuracağıdınız?” dedi. Çok hoşuma gitti söylediği ama, o günlerde herkes canının derdine düşmüştü, nerde Lenin hükümeti?
4-5 yıl sonra Eskişehir’in Mahmudiye ilçesine bağlı Hamidiye köyüne gittim bir akşamüstü, çoktan kapatılmıştı ama ben bir özlemle Çifteler Köy Enstitüsü diye anıyorum ve arıyorum hâlâ, Hamidiye Öğretmen Okuluydu artık, öğrenci derneği seçimleri vardı, siyasi çalışmaya katılacaktım, köyün kahvesine gittik, devrimcileri biliyorlardı, görünüşlerinden, sözlerinden, köylülerden biri sordu, “Bolşevik hükümeti mi kurmak istiyorsunuz?”
Ne Lenin hükümeti ne Bolşevik hükümeti, ikisi de anılarda ve rüyalarda kaldı, “biz görmedik sen görürsün” dediği gibi oldu şarkının! Uzunca bir otobüs yolculuğu yaptım şehir içinde. Gazete okuduğum için BirGün vardı elimde, Birikim’in de Lenin sayısı çıkmış, ölümünün 100. Yılı için hazırlanmış kallavi bir sayı, evladiyelik dedim aldım, hemen Şükrü Argın’ın yazısına daldım .... diyeceğim ama, otobüs kalabalık, dışarda yağmur, hava tam İstanbulluk, derginin kapağını gördü ben yaşlarda bir genç, “Birikim çıkıyor mu hâlâ?” dedi, “çıkıyor, bazı sayılarını alıyorum” dedim. Topa girdik. Eskiden solcu, şimdi de kalbi solda ama, inancını sorgulamış, hayli konuştuk, üniversiteye giderken “revizyonist” dediğimiz siyasetteki arkadaşlardan. Biraz sonra otobüs boşaldı, o da indi. Konuşmamıza kulak misafiri olan, yine yaşıtım sayılır gençlerden biriyle yan yana oturduk. “Ben de 5 yıl kaldım içerde” dedi, sözün torbası açıldı, inen arkadaşın tersine militan bir sol gelenekten geliyordu yeni arkadaş, eskiden yeniden konuştuk, yol uzundu. “Şimdi bir otopark işini görüşmeye gidiyorum” dedi, onu tanıyan, kim olduğunu bilen, milliyetçi çevreden ahbapları varmış, onlar çağırmış bu iş için! Nerden nereye! Yol uzundu, sonra o arkadaş da buluşacağı kahveye yakın durakta indi.
Eski yoldaşlar gitti, biz kaldık yağmurla ve Lenin’le baş başa! Aydan Çelik çizmiş kapağı, Lenin’i Hamlet gibi tasarlamış, elindeki orak-çekice bakıyor. Sayfaları çevirmeye başladım, ne kadar kısa ve dopdolu bir yaşam, 1870’de doğmuş 21 Ocak 1924’te, Devrimin 7. Yılında ölmüş. Sonrası karışık. Bunca erken ölmeseydi, dünya devrimi... diye bir cümleye başlayacak oluyorum... Bırakıyorum!
Şükrü Argın’ın “Evet ama hangi Lenin” yazısına başlıyorum nihayet. Girizgâhından anlaşılıyor daha yazının eğlenceli olduğu ve hatta ziyadesiyle de ironik, zira tam tamına 6 Lenin sayıyor Argın, yani V.İ. Lenin! Bende 7 hastalığı olduğu için, acaba bir İ daha olsa da 7. Lenin mi desem diye düşünüyorum. “Türk sağının Lenin algısı”na bakarken görüyorum onu da, “Bolşeviklerin Piri.” İşte Vİİ Lenin! Birkaç yıl önce gördüğüm ve çok hoşuma giden bir espri geliyor aklıma, Sovyetler Birliği’ni Sovyetler Pirliği yapmışlar, piri de belli işte, Lenin!