Vakıfbank dördüncü kez dünyanın en büyüğü

Ülkemizin, takım sporları dalındaki en başarılı ekibi Vakıfbank, Ankara’da düzenlenen Dünya Kulüpler Şampiyonası’nı kazanarak kupayı dördüncü kez müzesine götürdü ve bizlere bir başka gururu yaşattı.

Uğur Vardan, Dünya Kulüpler Şampiyonası sonrası “Kendini futbol ülkesi sanan voleybol ülkesiyiz” yazdı sosyal medyada. Ne kadar güzel bir saptama. 15-19 Aralık tarihleri arasında Başkent Voleybol Salonu’nu dolduran binlerce sporsever üst düzey voleybola eşlik ederken, turnuvaya katılan 2 takımımızın madalya sahibi olmasına, daha da önemlisi Vakıfbank’ın tarihinde dördüncü kez dünyanın zirvesine çıkışına şahit oldular. Gönül, Uzak Doğu takımlarının da turnuvaya geldiği 8’li bir turnuva isterdi. Her ne kadar Uzak Doğu takımları bu turnuvanın tarihinde hiçbir zaman ilk 4’e giremese de, tüm dünyanın temsil edildiği bir turnuvayı, doğal olarak, tercih ederdik. Tabii onlar Covid sebebi ile Ankara’ya yolculuk etmeme kararı alınca turnuva 6 takımla düzenlendi.

GRUPTA SET VERMEDİ

Grup maçları aynen tahmin edildiği gibi gerçekleşti diyebiliriz. Altay, Vakıfbank ve Minas’ın yanında oldukça zayıf kalıyordu ve Minas’ın, turnuvanın ilk günü rakibini 3-0 mağlup etmesi ile grubun profili aşağı yukarı belli oldu. Diğer tarafta da merakla beklenen Imoco – Fenerbahçe mücadelesini, Italyan takımı beklenenden kolay kazandı. Fenerbahçe’nin turnuvanın genelinde çekeceği, sayı yükünün iki oyuncu üzerinde toplanması ve orta oyuncularının vasat performanlarından doğan sıkıntılar daha bu maçta göze çarpmaya başladı. Imoco tarafında Folie – De Kruıjf ikilisi 13 sayı üretirken, Fenerbahçe tarafında Eda – Popovıc ikilisi 8 sayıda kaldılar. Özellikle Popovic’in, oldukça kötü bir turnuva geçirdiğini söyleyebiliriz. Maçın bir başka çarpıcı istatistiği de Imoco pasörü Wolosz’un tek başına yaptığı 4 bloğa karşılık Fenerbahçe’nin takım halinde 6 blok yapabilmesiydi.

Turnuvanın en fazla merak edilen maçlarından birisi de Vakıfbank ıle Minas arasında oynanan grup mücadelesiydi. Minas’ın smaçörü, çok uzun süredir ulusal takımdan uzak olan Neriman Özsoy’un, Vakıfbank’a karşı performansı elbette merak ediliyordu. Ancak bu maçın Neri açısından çok iyi geçtiğini söyleyemeyiz. Guidetti, planının çok önemli bir kısmını onun üzerine kullanacağı servislere ayırmıştı. Neriman manşet almakta çok büyük sorunlar yaşayınca, Minas bir türlü oyuna giremedi ve sarı-siyahlılar Brezilya takımına hiçbir sette 20 sayı dahi vermeyerek grup liderliğini ele geçirdi. Minas liberosu, Léia Silva’nın da oldukça kötü performansı, onları yarı finalde Imoco karşısında da, ilk seti almalarına rağmen çaresiz bıraktı. Folie – De Kruıjf ikilisi Minas’ı ortadan paramparça ettiler ve toplamda aldıkları 28 sayı ile, Egonu’nun 28 sayısına tam anlamı ile eşlik ettiler. Bu 28 sayının toplam 10 tanesi blok sayısıydı ki Minas maç boyunca sadece 4 blok yapabilmişti.

NEFES KESEN DERBİ

Yarı finalin diğer karşılaşması bir İstanbul derbisiydi. Fenerbahçe, Vakıfbank’ı ligde 3-1 mağlup ettiği maçtan beri iki takımda da önemli değişiklikler olmuştu. Fenerbahçe Popovic’in formsuzluğunun üzerine hala çözemediği pasör belirsizliği ile uğraşıyordu. Bu köşede birkaç kez değindiğimiz Naz-Buse-Terzic üçgeninde, Sırp antrenörün kafasında ne olduğunu hala çözemiyoruz. Sanki, kendisi, Buse’yi ilk tercihi olarak kabul ettirmek için ciddi bir uğraş içerisinde, ancak Buse’nin zorlandığı maçlarda, kenardan gelip önemli işler yapan Naz elini zorlaştırıyor gibi. Hatta, ligde Vakıfbank’ı mağlup ettikleri maç da böyle bir hikayenin sonunda kazanılmıştı. Naz hakkında hem Fenerbahçe hem de ulusal takım açısından bir türlü cevaplanmayan sorular, sanırız sezon sonuna kadar sürecek. Fenerbahçe cephesi bunlarla uğraşırken, Vakıfbank’ın, çok iyi bir turnuva geçiren Gabi, Cansu ve Zehra’nın başrollerini oynadığı, Haak’ın da 17 sayı ürettiği maçı 3-0 kazanması sürpriz değildi. Fenerbahçe’de, rakibin hatasıyla kazanılan 15 sayı bir kenara bırakıldığında alınan 54 sayının 42’sinin Lazareva – Fedorovtseva ikilisinden gelmesi, yükün nasıl bu ikilinin üzerinde olduğu hakkında bir fikir verebilir.

5 SETLİK İKİNCİ FİNAL

Final mücadelesi, kupa tarihinin ikinci 5 setlik finali oldu. Bundan önceki tek 5 setlik mücadele, 2016’da Filipinler’deki Eczacıbaşı-Casalmaggiore finalinde olmuş ve yine ülkemizin bir temsilcisi, İtalyan rakibini mağlup ederek kupaya uzanmıştı. Vakıfbank ilk seti çok net bir oyunla, 25-15 kazandığında, herkes şaşkındı zira İtalyan devi uzun süredir böyle bir set oynamamıştı. Egonu’nun ikinci setle beraber vitesi artırması ve maçın karar setine gitmesi, Imoco’nun son birkaç ayda karar setiyle kazandığı sayısız maçla aynı tarifenin uygulanacağını akıllara getirdi, fakat Vakıfbank yıldırım gibi bir final seti oynadı. Ev sahibinde tam 4 oyuncu çift haneli rakamlara ulaşırken, Ogbogu ve Zehra, Imoco’yu yıkan planın çok önemli bir parçası oldular. Özellikle Birleşik Amerikalı oyuncunun, maç boyu tutturduğu istikrarı, maçın son setinin ilk yarısında iyice göze çarptı. Cansu’nun ısrarla ortadan hücumları denediği paslarda Ogbogu, Imoco bloklarını geçmeyi başardı ve Vakıfbank, Bartsch-Hackley’nin bütün bir maç hücumda aksamasına rağmen (özellikle arka alan savunmasındaki sağlam duruşunun hakkını yine de verelim), maçı 3-2 kazanarak 2018’de şampiyon olarak sahip olduğu, 2019’da Imoco’ya kaptırdığı unvanı geri almayı başardı (turnuva geçtiğimiz yıl düzenlenmedi).

GÖNÜLLERİN MVP'Sİ CANSU

Turnuva sonrasında dağıtılan ödüllerin ise bir kafa karışıklığı yarattığını söylemek lazım. Gabi ve Arina smaçör ödüllerini sonuna dek hak ettiler. Zehra’nın en iyi 2 orta oyuncu ödülünden birisini alması da yerindeydi, fakat sorun bundan sonra başladı. Robin de Kruijf’un diğer orta oyuncu ödülünü almasına final maçını göz ardı edersek katılabiliriz, fakat Ogbogu, finalde o kadar iyiydi ki, sanki ödülün ona gitmesi daha ikna edici olabilirdi. En iyi libero ödülü Imoco’dan De Gennaro’ya gitti, fakat sanki Ayça Aykaç bu ödülü daha çok hak ediyordu. Asıl acaiplik pasör çaprazı ve pasör ödüllerinde gerçekleşti. Evet Isabella Haak iyi bir turnuva geçirmişti, fakat Paola Egonu bu ödülü ondan daha fazla hak ediyordu. Pasör ödülü ise son yıllardaki en büyük hatalardan birisiydi bana göre. Bırakın en iyi pasör ödülünü, turnuvanın MVP’si olması gerektiği konusunda hemen herkesin birleştiği Cansu Özbay yerine Joanna Wolosz’un almasını açıklamak çok güç. Wolosz turnuva boyunca özellikle savunması ile dikkat çekmişti belki ama bunun “en iyi pasör” ödülü dalında Cansu’yu geride bırakmasının bir açıklaması olabileceğini düşünmüyoruz. MVP ödülünün Haak’a gidişi de bu yanlış kararların sonunda adeta ağızlarda ekşi bir tat bıraktı.