Vargı
Haber: Köfteci Yusuf’un köftelerinde domuz eti çıkmış.
İç ses: Vay çakal...
Ya niye çakal dedin ki, belki adama çökmek için yapıyorlar. 8 ay önce çıkartılan bir sonuç nasıl bu kadar zaman gizlenmiş, bu firmanın arkasında kim var? İşine gelmeyince hemen senaryo yazmaya başla. Nasıl yani, sen bu devletin kurumlarının raporlarına körü körüne inanıyor musun? Abicim bir kere domuz eti kullanmak istese de kullanamaz, çünkü Türkiye’de entegre domuz çiftliği yok, olsa alımı satımı belgelemek gerek, böyle bir tesis olmadığı için böyle bir belge de olamaz. Ne entegresi birader, her yer yaban domuzu kaynıyor, geceleri atarsın kamyonete sabaha kadar katarsın köfteye. Yav manyak mısın, bunu niye yapsın, niye böyle bir riske girsin, kime güvenecek de yaban domuzlarını öldürtüp kestirecek, herkesin cebinde telefon, bir fotoğrafa bakar. Kardeşim, aptal olma, yapan yapar. Sen Togg fabrikasının içinden hiç seri üretim videosu izledin mi? Bugün Fiat’a, Renault’a git, üretimde her aşamanın online videosuna ulaşırsın. O fabrikayı neden liman kenarına yaptılar sanıyorsun? Yani basarsın gizlilik sözleşmesini, her şeyi yaparsın. Hasbinallah, Togg’a nereden geldik? Yusuf’da domuz eti var mı, yok mu bunu konuşuyorduk. Bana göre böyle bir şey mantıksız, olanaksız, ticari mantıktan söz ediyorum, kim kendini böyle bir riske atar? Belki de konu risk filan değildir, herif tedarikçilerin öyle boğazına basıyordur ki adamlar ucuz et verebilmek için bu yola başvurmuştur, Yusuf da ‘Ucuza geliyorsa arkasını aramam’ demiştir. Şimdi git İstanbul’un anlı şanlı büfelerine sana sucuklu tost diye, iç yağına karıştırılmış mukavva satıyorlar, et koksun yeter. Yahu şehir efsaneleriyle konuyu sapıtıyorsunuz. Yaz abi Google’a, bu Yusuf kimin adamı? Arkasında devlet olmadan nasıl büyür bu kadar? Peki o zaman bu mantıkla, aynı devlet neden şimdi firmayı batırmaya kalksın? Belki avanta vermeyi kesmiştir. Ben Bursalıyım, Yusuf’u yedirmem, bu adam köfteyi Türk damak tadına göre en ucuz ve en seri üretmenin yolunu buldu, arkasını önünü bilmem, domuz eti koyacağına biraz daha fazla soya basar itibarını zedelemez. Ay şimdi konuştukça canım Yusuf’un köftesini çekti, ne zamandır yemiyoruz, hadi gidelim mi bu öğlen? Yeriz, yedirmeyiz kardeşim, o kadar.
∗∗∗
Yukarıdaki paragrafı belki de sizin de içinden geçen farklı iç seslerin (ama hepsi sizin iç sesiniz) derlemesi olarak hazırladım. Bu sesler karmaşası sonuncunda kimileri Köfteci Yusuf’a gitmeyi bırakabilir, kimileri (hatta sanırım çoğunluğumuz) tam aksine Köfteci Yusuf’a akın edebilir. İç seslerden bunalıp konuyu en sığ ayrıma bağlarız: “Köfteci Yusuf’a AKP’nin adamı olduğu için (veya olmadığı için) komplo kurdular.”
Buna vargı diyoruz. Vargı TDK sözlüğünde şöyle açıklanıyor: Verilen bir önermeden çıkarsama yoluyla varılan sonuç. Çıkarsama, yani önermeleri veriye değil sezgiye dayalı olarak yorumlama. Örneğin Köfteci Yusuf konusunda elimizde somut olan tek şey, böyle bir raporun varlığı. Bir güven toplumunda olsaydık bu rapor tartışılmaz bir gerçeklik olarak kabul edilecekti ve firma da bu rapora dayalı hukuksal yargıyla karşı karşıya kalacaktı. Ama biz Türkiye’de bu “yargı” konusunu uzun zamandır unuttuk. Artık sanırım hiç kimse bağımsız ve nesnel bir yargı olduğunu düşünmüyor. “Yargıya güveniyorum” diyen azınlık, aslında paydaşı olduğu iktidarın “kendi yargı”sına güveniyor. Maymun gözünü açtıysa Themis’in başı kel mi?
∗∗∗
IMF verilerine göre 2002 yılında kişi başı milli gelirde dünyanın 74. ülkesiydik, AKP ile geçen 22 yılın sonunda 75. sıradayız. Kişi başı milli gelir, toplam milli gelirin yerleşik nüfusa bölünmesiyle bulunur, ülkedeki sığınmacıları da hesaba ekleyip yeni bir hesap yapsak belki de ilk 100’den bile çıkmışızdır. Eğitime, bilime, gençliğin gelişimine önem veren ülkeler sıralamada öne çıkarken, biz geri düştük. Üstelik geçmiş yüz yılın değerlerini satıp, gelecek elli yıla borçlanarak becerdik bunu. 22 yılımız laga lugayla harcandı. Eski otomobillerin havalandırma sistemleri pek iyi çalışmazdı, benim Doğan SLX’in ön camları da kışları buğu yapardı. Sirkeci’den bir buğu spreyi alıp sıktım, cam büsbütün buğu oldu. Meğer buğuyu yok eden sprey ayrıymış, buğu yapan sprey ayrı. Etiketinde adalet ve kalkınma yazan parti de bana bu buğu spreyini anımsatıyor. 22 yıllık tek parti iktidarı memlekete ne adalet getirdi, ne kalkınma.
Yargı vargıdan farklı olarak, bilgi, kavrama, bilimsel olarak karşılaştırma ve tüm bunların sonucunda bir değerlendirme yapma demek. Bu yazının başındaki uzun paragrafta Köfteci Yusuf ile ilgili yazılan iç seslerin bir tanesi bile bu niteliği taşımıyor, hiçbir cümle veriye dayalı değil, tamamı akıl yürütme, tahmin etme.
∗∗∗
Yargıdan umudunu kesmiş toplumlarda vargı kümeleri çoğalır ve keskinleşir. Herhangi bir konuda bir hüküm vermeden önce “bu sözümle bizim kümeden atılır mıyım, bizimkiler ne diyor, aykırı bir şey söyleyip başıma bela almayayım” diye düşünürüz. Bastığımız zeminin sağlam olduğunda emin olunca da vargımızın etki alanını genişletecek yeni kanıtlar (daha doğrusu yeni vargılar, hurafeler, efsaneler) sıralarız: Aşı iyidir, çünkü bakın hakkında bu kadar vargı var. Aşı kötüdür, çünkü bakın bu konuda da bir çok vargı var...
Ortada herkesin güveneceği bağımsız ve mutlak bir yargı olmadıkça, herkes kendi vargı kümesinde kendini haklı çıkartabilir. Bir kez böyle düşünmeye başlayınca “karşı taraf”ı ezmek, yok etmek, soykırım yapmak vs her şey meşrulaşır, her kötülüğe bir kulp bulunur ve çoğu zaman kötü, kötü olduğunu bile düşünmez.
Yargısız (ama vargılı) infazların cellatlarından biri olmak istemiyorsanız, her konuda çok düşünmenizi ve az konuşmanızı öneririm.
Bu arada bence dışarıda köfte yemeyin, marketten bile olsa gözünüzün önünde çekilmemiş kıymayı satın almayın.