Varoluşun en zorlu görevi

FURKAN KEMER

Başlarda işler yolundaydı. Güneş bizi ısıtmak ve aydınlatmak için etrafımızda dolanıyordu. İnsan cennetten kovulmuştu ama dünyanın efendisiydi. Bir şeyler değişecekti. Copernicus daha on altıncı yüzyılda, evrenin merkezinin Dünya olmadığını fark etti. Güneş bizim için orada değildi. Birkaç asır sonra Darwin dünyaya geldi. İnsanların da tüm canlılar gibi olduğunu, yani tekhücreli canlıların milyonlarca yıllık evrimsel mekanizmanın bir sonucu olduğunu gösterdi. Önce evrenin efendisi olmaktan kovulan insan, Darwin’le birlikte dünyanın efendisi olmaktan da kovulmuştu. Sonra Freud piposunu ağzına götürdü. İnsan kendisinin efendisi olmaktan da uzaktı. Haberi olmadan doğuyordu, çeşitli yetişme ve çevre koşullarına maruz kalıyordu. İradesi sıska ve sabırsızdı. İnsanın elinde hiçbir şey kalmamıştı. Büyük bir krizdi bu. Anlam krizi.

Todd May’in geçen ay İrene Kitap’tan çıkan Anlamlı Bir Yaşam’ında, işte bu sorularla hesaplaşıyoruz. Hiçbir şeyin efendisi değiliz, ayrıcalıklı bir yerde değiliz; evrenin sonsuzluğunda, bir toz zerreciğinde öylece yaşıyoruz. Filozof Todd May, yaşamın anlamına dair yazmadan önce, daha temel bir soruyla başlıyor: “Yaşamın anlamlılığına dair sorular sormanın manası nedir?”

Önemli bir sorudur bu. Bu sorunun etrafında dönüp dolaşan başka sorular da vardır. Sözgelimi, dünya bir anlam içermek zorunda mıdır? Ya da bir anlam varsa, bu anlam insanın verdiği bir anlam mıdır yoksa dünyanın verdiği bir anlam mı? Öznel ve nesnel anlam problemi, Todd May için kritiktir. Eğer yaşam, insanın canlı oluşuna dair bir anlam barındırıyorsa, bu anlamı keşfetmek insan için bir görev haline gelir. Eğer yaşam, insandan bağımsız bir anlam içeriyorsa, biz bir anlam arayalım ya da aramayalım, evren anlamlı olmaya devam eder.

May, evrenin bizden bağımsız bir anlam barındırıyor olması konusunda Camus’den bahseder; evren öyle sessizdir ki bizim anlam arayışımızı umursamaz. Todd May, kitabın hemen başlarında Aristoteles’in düşüncesini Camus’ye bir cevap olarak kullanır. Aristoteles’e göre evren, ancak bizden bağımsız bir anlama sahipse anlam içerir. Çünkü her şey gibi evrenin de tek bir telos’u (nihai amaç) vardır. İnsanlar kendi telos’larını keşfederek evrendeki yerlerini bulabilecektir. Evren sessiz değildir; yalnızca konuşturmamız gerekir. May, Aristoteles’in çağında yaşasaydık, bu düşüncenin bizi ikna edebileceğini belirtir. Ancak günümüzdeki evren çok farklıdır.

Peki Tanrı? Tanrı bize bir anlam verebilir mi? May, Tanrı’nın Aristoteles’in rasyonel evrenine benzer bir görevi olduğunu belirtir. Ancak ne yazık ki Tanrı bize bir anlam vermez. Çünkü birçok farklı tanrı, birçok farklı anlam iddiasındadır.

Anlam sorunu, modern insanın kapısına dayanmıştır. Todd May de bunun bilincindedir. Anlam sorununa farklı kavramlarla yaklaşmayı önerir. Bu kavramlardan biri mutluluktur. Mutsuz bir insan, evren anlamlı olsa da olmasa da mutsuzdur. Todd May’e göre mutluluk, yaşamın anlamından daha öznel, daha kişiseldir. Ancak mutluluk bir bilgi olarak kavranmaz, yalnızca deneyimlenir veya hissedilir. O halde, kavranmayacak bir şeyin peşinden gitmek için anlam arayışını bir kenara bırakmak ne kadar doğrudur?

“Ama eğer evren ve Tanrı cevabı sağlamıyorsa ve mutluluk anlamın yerine geçmiyorsa, bu durumda onu nerede bulabilirim? Anlamdan yoksun kalmak, en iyi ihtimalle köksüz bir mutluluğa mahkûm olmak insana özgü kaderimiz mi bizim?”

May, tüm bunlara “anlatısal değerler”i de ekler. İnsan değişir, gelişir, düşer, yanılır; bu farklar kendi hikâyelerimizi oluşturan şeydir. Evrende bir anlam arıyorsak, bu anlamı “kimin” aradığını bilmek zorundayız. Kendimize dair bildiklerimiz, anlam arayışında yol gösterici olabilir.

May’e göre, ne olursa olsun anlam arayışının kendisi önemli ve değerlidir; bir anlam varsa ancak bu şekilde ulaşılacaktır. Tüm bu kavramların, bilinmezliklerin ve enginliğin içerisinde, bunları düşünmek her şey değilse de en azından bir şeydir.