"Vatandaş Türkçe konuş!"
Birgün'ün haberine göre, TDK Başkanı Şükrü Haluk Akalın, bir takım kelimeleri bozarak şarkı, türkü çığıranlardan, "Sanatçılar! Türkçe şarkı söyleyin!" diye ricada bulunmuş.
Kulak asan oldu mu bilmiyorum, zira yollar alanlar, barlar pavyonlar, evler sokaklar hala yankılanıyor Özcan Deniz'in, Gülben Ergen'in, Ayşe Hatun Önal'ın sesiyle. Bağırıyorlar hala hep bir ağızdan, "Sen beni öldürcen mi", "Ayağını yerden kescem senin", "Kırcan mı belimi" diye.
Eyvah elden gidiyor Türkçe! Başımıza taş yağıcek!
TDK Başkanı, topluma örnek olan, söyledikleri her şeyden herkesin bin keramet bulup özendiği yukarıda adını saydığım güzide sanatçılara, "Ne olursunuz böyle ifadeler kullanmayın, bunlar dilde yozlaşmaya yol açar" demiş.
Şimdi çok temiz, çok güzel İstanbul Türkçe'siyle konuşup yazıyoruz ya hepimiz, bir Gülben, bir Özcan, bir Ayşe Hatun kaldı! Onları da benzettik mi kendimize, artık gül kokmaya başlar güzel Türkçe'mizin bahçesi... Bir daha hiçbirimiz "falan olmayacağız", telefonda konuşurken bir daha birbirimize "dönmeyeceğiz", hayret ettiğimiz bir şey karşısında "waw" (sahi bu "w" yasak değil miydi?) demeyeceğiz.
Şimdi eğri oturup doğru konuşalım:
12 Eylül'ün "beşibiryerde" generalleri, Atatürk'ün kurduğu Türk Dil Kurumu'nu kapattıklarında, örneğin bugün TDK yönetiminde olanlar nasıl bir tepki gösterdi acaba? Mesela "devrim" kelimesini yasaklayıp yerine, "inkılap"ı ikame ettiklerinde, şimdi sağa sola buyruk verenler, "Aman etmeyin eylemeyin, 'devrim' kökü başka bir yabancı dilden gelmeyen, yaşayan Türkçe'nin ender kelimelerden biridir, şimdi onun yerine Arapça 'inkılabı' koymak yazık olur" gibi masumane bir itirazda bulundular mı, yoksa "darbecilerin buyrukları karşısında boynumuz kıldan incedir" mi dediler?
Devlet, bir güne bir gün oturup, "Nasıl yurttaşlar yetiştirdik acaba?", diye bir soru sordu mu kendine; ne dersiniz? Sorduysa eğer, biz "kullarından" da bir şey isteme hakkı doğar o zaman. Ama sorduğunu hiç sanmıyorum.
Eğitim sistemi, yürüttüğü dil politikası "gerzek" bir toplum yaratmaya yönelikse, müfredat programlarını "man kafa, düşünmeyen bireyler yaratma" üzerine kurmuşsa, düşünmeyi suç sayan yasaları, kara kaplı yasa kitaplarının içinde yıllarca sakladıysa, kendi topraklarında yaşayan diğer kültürleri (Kürt, Süryani, Laz vb) yok sayıp, dillerini yasakladıysa, bu dilleri kendi zenginliği sayacağına, "güneş dil teorisi" gibi ucube bir teoriyle dünyanın bütün dillerinin kökenini Türkçe'ye bağladıysa ve o Türkçe'ye de yaşayan bir organizma muamelesi yapmayıp, sağından solundan çekiştirerek, arılaştırma uğruna fakirleştirdiyse, televizyonların adında bile ilaç niyetine Türkçe bir sıfata rastlanmamasına ses çıkarmamışsa, batılılaşma hamlesini, batının kültürünü, sanatını, felsefesini, birey haklarını, hukukunu almak yerine, bütün bu değerleri kendisine göre yorumlayıp, içini boşaltıp bir "özenti"ye dönüştürmüşse, dağarcıkları üç yüz kelimeyi geçmeyen birtakım şarkıcı ve türkücüleri "devlet sanatçısı" ilan edip, gerçek yaratıcıları, yazarları, şairleri hapishanelerde çürütmüşse, sevemediği bilim adamlarını üniversitelerden kovduysa, fikirlerinden dolayı birçok aydını "terörist, bölücü" ilan edip toplumun dışına atmışsa... bizler, yani "kulları" olarak gördüğü biz "geniş yığınlar" ne yapalım şimdi?
Vaktiyle "Vatandaş Türkçe konuş!" kampanyasını, sadece Kürtçe konuşanlara karşı kullanıp, onları asimile etmeye çalışanlar, zamanı gelince kendi dillerinin de yok olmakta olduğunu anladıklarında kalkıp "Vatandaş Türkçe konuş!" diye çığlık çığlığa bağırmaları, artık hiçbir işe yaramayacak!
Atı alan Üsküdar'a bile uğramadı, artık geçmiş olsun!
Dil, hiçbir yasak dinlemez! Yetiştirdiğiniz vatandaşlar artık sizin dayattığınız dili değil, Gülben'in, Özcan'ın, Ayşe Hatun'un dilini seviyor. Çünkü çok basit, çünkü çok embesildir o dil ve yetiştirdiğiniz o insanların ağzında hiç de eğreti durmuyor.
Ne ektiyseniz, onu biçiyorsunuz. Ve kaldırdığınız hasat hepimizi zehirlemeye yeter!
Alakası yok, ama bir anekdot geldi aklıma, yazıya final olsun:
Bosna-Hersek savaşında, Sırplar esir aldıkları BM gücünden Fransız askerlerine, işkence olsun diye İngilizce öğretmeye kalkışmışlar.
Eminim Fransızlara, bundan daha büyük bir ceza düşünülemezdi!