Vazgeçmek
Balıkçılar kahvesi eskisi gibi değil, ben eskisi gibi değilim. Eskiden her tür değişim beni hüzünlendirirdi. Uzun zamandır öyle değil. Turgut Uyar’ın dizesindeki gibi, "Aşkım da değişebilir gerçeklerim de / Pırılpırıl dalgalı bir denize karşı..." Virginia Woolf’tan okumuştum, değişmeye devam eden bir benlik, yaşamaya devam eden bir benliktir. Bunu ülkelere, siyasete, sanata, yaşamın her alanına uyarlamak mümkün.
SONSUZA KADAR
Ama bir yandan da insanın kendi kendisini değiştirmesi öylesine zor ki, ya da toplumların... Bir sürü öneriler, projeler, kitaplar... Benlik kavramı, psikolojik sürekliliğimize ve içsel tutarlılığımıza bağlı olduğu için kapalı bir kültürün içinde yaşayan biri için bu oldukça zorlu bir süreç. Evlilik yeminleri bile geleceğe dair bir ipoteği içinde barındırır, ölüm ayırana dek... Bütün âşıklar sonsuza kadar sevilmeyi talep ederler. Değişim kaçınılmaz olduğu kadar korkutucudur da.
Bazen kendimizde bir şeyleri değiştirmeyi istediğimizde de, hiç de o kadar kolay olmadığını anlarız; örneğin sigarayı bırakmak ya da diyet yapmak bile pek çok insan için zor ya da imkânsız bir sürece dönüşür. Kimse başkası için değişmez ya da başkası istiyor diye. Freud’dan biliyoruz ki, insan ruhu içinde herhangi bir değişikliğe karşı çıkan karşıt güçlerin mücadelesi eksik olmaz hiçbir zaman; bağlayan ve birleştiren yaşam dürtüleri ile ayrılan ve parçalayan ölüm dürtüleri... Bu dürtüleri, içinde bulunulan çevre ya da toplum baskılandırır çoğu zaman, biri diğerine galip gelebilir dış desteğin de yardımıyla. Arzuların değişmeyeceğini varsayan, kim olduğumuzu ya da ne istediğimizi önceden belirlemeyi hedefleyen bir kültürün içinde yaşadığımızda daha da sancılı bir hal alır değişim.
FERAGAT
Bir yandan değişim sürekli olarak kişilerden ve toplumlardan feragat talep eder. Yeni bir şeyin gelmesi, bir şeyden vazgeçmeyi gerektirir. Vazgeçmek değişimin ana dinamiği; daha iyi tanıdığımız eski şeyden vazgeçerken tanımadığımız yeni şeyin beraberinde getirdiği belirsizlikle mücadele edebilmek... Sevgilisinden ayrılan biri şöyle düşünebilir: Bir daha beni hiç kimse böyle sevmeyecek. Bu düşünce yeni bir aşkla kolayca anlamını yitirebilir. Bunu öğrenmenin tek yolu vazgeçebilmek. Adam Phillips ‘On Giving Up’ adlı son kitabında, değişimin anahtarını vazgeçmek olarak tanımlar. Vazgeçmeden değişemeyiz. Vazgeçmenin keşfi ve kutlaması olmadan farklı bir gelecek yapmaya girişemeyiz. Adam Phillips, vazgeçmenin genellikle başarısızlık gibi algılandığını, bu yüzden vazgeçerken bir meşruluk arayışına girildiğinden bahsetmiş. Bu yüzden artık olduğumuz gibi devam edemeyeceğimize inanınca bir şeylerden vazgeçmeye razı oluyoruz genellikle. İnsanın kendisine ulaşıp hayattan en iyi şekilde yararlanamamasının, yani bir şeylerden vazgeçememesinin en önemli nedeni, belki de kayba ve zamanın geçmesine karşı duyduğu hassasiyeti, kırılganlığıdır.
"Hayal kırıklığımız arzumuzun anahtarıdır" diye yazan Adam Phillips’e göre, bir şeyi veya birini istemek, onların yokluğunu hissetmek anlamına gelir. Yani her vazgeçiş, bir arayış... Daha geniş ve sahici bir yaşam, ancak kendimize olabildiğince şeffaf olabildiğimizde, belirsizliklere ve hayal kırıklıklarına tahammül edebildiğimizde gerçekleşir.