Gecenin karanlığında deniz yüzeyi ile geminin lomboz ışıkları şeridinin oluşturduğu “korkunç açı”, “paralel çizgiler sonsuza kadar kesişmezler” yasasının ihlalini gösteriyordu. Bu ihlal dışında Titanik’in yara aldığını gösteren başka hiçbir şey yoktu (S. Kern, Zaman ve Uzam Kültürü, İletişim). Çizgiler daha önceleri de yasayı defalarca ihlal etmeye kalkışmış, fakat her seferinde şiddetle bastırılmışlardı. Yeryüzünün yabani çizgilerine boyun eğdiremezsiniz, sonunda bir yolunu bulur ve kesişirler. İktidarlarını bir düzlem üzerinde, kesişmeyen paralel çizgiler yasasına dayandıranların planları çizgiler kesişince alt üst olmuştu. Gemi batıyordu. Tezgâhın başındaki kaptan hiç istifini bozmadan bağırıyor: “Batan geminin malları bunlar!” Cümledeki batan geminin malları biz oluyoruz, emeklerini yok pahasına satanlar. Nuh Nebi’den beri hepimiz aynı gemideyiz ve satılıyoruz. Geminin bordasında ve kıçında büyük harflerle “KAPİTALİZM” yazıyor. Battığı halde gemisini yürütene kaptan denir, bu alemde bunu herkes bilir. “Herkes biliyor, geminin su aldığını/herkes biliyor kaptanın yalan söylediğini.” (L. Cohen) Ve kaptan Allah’ın bildiğini kuldan saklamaya devam ediyor. Oysa gemiyi çoktan terk etmemiz gerekirdi. Gemi batıyor ama tek derdimiz kaptanı değiştirmek; kaptan değişirse işler yoluna girecek, öyle düşünüyoruz.

Batan gemiyi önce farelerin terk edeceğini ilk kim söylemişti? Mutlaka kaptan söylemiştir. Kim ister ki iğrenç fare olmayı? Belki fare olmayı gururumuza yediremiyoruz, belki de yerimize o kadar çok alıştık ki gemiyi terk edersek yeryüzünde kaybolacağımızdan korkuyoruz. Hizamız bozulmasın diye yerimizden hiç kımıldamıyoruz. Yaşam nedir ki? Çizgilerin birbirleriyle kesişmesi. Yeryüzündeki çizgiler birbirleriyle kesiştikçe yaşam çeşitlenip çoğalır, fakat biz kesişemiyoruz. Yeryüzünün eğri mekânında değil, iktidarın şeritlere ayırdığı bir düzlemde yaşıyoruz. Düzlemde paralel çizgilerin birbirleriyle kesişmeleri sonsuza kadar yasaklanmıştır. Kesişenler, yasa gereği cezalandırılır ve tecrit edilir. Gemi su aldığı halde hala gidebiliyorsa, sıralar halinde yerleştirilmiş ve ayaklarından zincirlenmiş kürek mahkumları sayesindedir. Yasanın kırbacı şaklıyor ve küreklere daha hızlı asılıyoruz. Ve kaptan yalan söylemeye devam ediyor. Platon’un mağarasındaki tutsaklar gibi ekranlardaki gölge oyunlarını izliyoruz, başka da bir eğlencemiz yok. Yalanlarla oyalanıyoruz. Fakat gemi su almaya devam ediyor.

Bazen gemide felaketi andıran anların yaşandığı da oluyor ve kesişmeyen paralel çizgiler kesişebiliyor. Felaket nedir ki? Düzlemin kırılması ve paralel çizgilerin kesişmesi. Ve çizgiler ilk kez birbirlerini fark edip hasretle birbirlerine dolandıklarında başka bir hayatın mümkün olabileceğine dair hayalleri yeşeriyor. Fakat bu anlar uzun sürmüyor. Aralarına giren kolluk kuvvetleri, çizgileri birbirlerinden ayırıp hizaya getirdiklerinde hayat yeniden normale dönüyor. Normal, birbirleriyle kesişmeyen taşıtların hız yaptıkları, şeritlere ayrılmış bir otoyoldur. Gemide son zamanlarda pek revaçta olan trend ise bir çizginin kendi üzerine kapanarak bireysel bir forma dönüşmesi. Gemi ahalisi arasında bunlar özgür bireyler olarak anılıyor. Kendi üzerine kapanan, bireysel özelliklerle kendini diğer çizgilerden ayıran ve farklılaşan çizginin çok daha hızlı kürek çektiğini fark eden kaptan özgürleşme trendini destekliyor. Normal hayat devam ettiği sürece özgürleşme kaptan için asla sorun değil. Çizgiler istedikleri forma bürünebilirler. Asıl sorun çizgilerin kesişmesi ve normalin ihlal edilmesi. Şimdilik gemide her şey normal ve hayat her şeye rağmen akıp gidiyor.

∗∗∗

Kırbaç şaklıyor ve hızla asılıyoruz küreklere. Gemi batsa da kimin umurunda, tek derdimiz var, o da kaptan. Kırbacı canımızı yakıyor. Kırbacını çok sık kullanmayan bir kaptanımız olsaydı keşke. İnsan bir kere hizaya girmeye alışmaya görsün, kaptansız bir hayatı düşleyemez bile. Nuh Nebi’den beri gemideyiz, Nuh’un gemisinde açtık gözlerimizi. Mitolojilere inanmayın, karaya çıktığımız yalan, gemiyi hiç terk etmedik. Gemi çürüdü artık, her yeri lime lime dökülüyor. Gemiyi terk edip yeryüzüne çıkmak ve yeryüzünün çizgileriyle dans etmek yerine küreklere asılmayı tercih ediyoruz. Normale alıştık bir kere.