Google Play Store
App Store

Türkiye’de bir soygun rejimi haline gelmiş olmasına rağmen vergi hâlâ kutsal sayıldığından, kendi hesabına çalışan doktor, mühendis, kafe sahibi, dönerci vb. orta sınıf, geniş emekçi kesimlerin gözünde bütün vergi adaletsizliğinin öznesi olarak görülüyor.

Vergi değil soygun sistemi
Fotoğraf: AA

Arif Koşar - Dr. 

Vergilerin iki boyutu vardır: İlki kimden toplandığı, ikincisi kime aktarıldığıdır. Bu iki boyut ulusal gelirin yeniden dağıtımını yönlendirir. Politik tercihe göre vergi politikası örneğin aşırı yoksul insanların gelirlerini bir nebze olsun arttırabilir ya da sermaye sahipleri ile multi-milyarderleri daha da zengin edebilir. Şimşek öncülüğünde gerçekleştirilen yeni vergi düzenlemesiyle, bazı yenilikler yapılarak ikinci tercihte ısrar edildiği görülüyor.

Türkiye’de vergi sistemi, açıkça halktan alma ve sermayeye verme mekanizmasına indirgenmiştir. Toplam vergi gelirleri içinde KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerin oranı %65 dolayında.

Emekçiler satın aldıkları ekmek, su, mazot, domates, pantolon, telefon, kağıt, kitap, akla hayale gelen ne varsa her şey için vergi ödemektedir. 10 bin TL geliri olan emekli de, 10 milyar geliri olan sermayedar da harcamaları sırasında aynı oranda vergi ödemektedir. Yani dolaylı vergiler işçiler, emekliler için gelirlerinde büyük bir azalma, sermaye için vergisizlik anlamına gelmektedir.

Pakette kurumlar vergisinin %25’ten %30’a yükseltilmesi öngörülüyor. Çeşitli nedenlerle şirketler bu oranlara hiç yaklaşmadığı için, pakette bir alt sınır belirlenmiş. Küresel asgari kurumlar vergisi %15, yurtiçindeki şirketlerin asgari kurumlar vergisi ise %10 olarak öngörülüyor. Oysa ücretlerden %15 ila %35 arası gelir vergisi, daha işçiler ücretlerini görmeden kesilirken, koca koca şirketler için planlanan kağıt üstündeki vergi oranları bunlar. Yıllardır şirketlerden neredeyse vergi alınmadığı için asgari bir vergi oranı belirleme ihtiyacı duyulmuş. Örneğin 2023 yılında Türkiye’nin en büyük şirketlerinden biri olan Ford Otosan %4 vergi ödedi.  Arçelik %1,6, Otokar %2,7, Tüpraş %12,2 vergi ödedi. İstanbul, Ankara, İzmir Sanayi Odalarının başkanları son üç yılın büyük kısmında bir lira vergi ödememiş. Vergi düzenlemesindeki ilk imzanın sahibi AKP’li vekil Nilgün Ök’ün eşinin ve kendisinin şirketleri yıllardır vergi vermiyor. Öyle bir vergi düzeni kurmuşlar ki, ihracat, teşvik, indirim, af derken, koca koca şirketler vergi ödemeden yıllarca faaliyet yürütebiliyor. Şimdi, paketle kurumlar vergisi %30’a değil %50’ye çıkarılsa da kitabına uydurup vergi ödemedikten sonra ne anlamı var?

Vergi düzeninde değişim yaratma potansiyeli olan servet vergisi, borsa kazançlarına vergi, finansal kazançlara vergi, kurumlar vergisinin uygulanmasına dönük ek bir önlem gibi sermayeyi zora sokacak hiçbir düzenleme yeni pakette yok. Paket yeni ama anlayış eski. Emekçinin üzerindeki tek bir vergi yükü bile azaltılmış değil. Ama sermayeyi koruyan bakış açısı baki.

ORTA SINIF HEDEFTE

Paketteki yeniliklerden ilk dikkat çekeni, aslında yıllardır dillere pelesenk olmuş bir söylem etrafında kuruluyor: “Vergiyi tabana yayma”. Bunun tercümesi “tavan”ı yani sermayeyi korumak ve “taban”ın yani halkın üzerindeki vergi yükünü arttırmaktır. Yeni düzenlemede, sermaye için bazı vergi revizyonları öngörülse de en kritik düzenlemelerden biri orta sınıf diyebileceğimiz kendi hesabına çalışan doktor, diş hekimi, mühendis, mimar, restoran, kafe ve diğer küçük işletme sahipleri üzerindeki denetimlerin arttırılması, yılın belirli zamanlarında hasılatlarının tespit edilmesi, tespit edilen hasılatlar ile beyanları arasında %20’yi aşan oranda uyumsuzluk varsa izah istenmesi ve gerçek hasılat üzerinden vergi tahsil edilmesi. Bu denetimler için gelir idaresi çalışanlarına fazla mesai ücreti ödenmesini sağlayan düzenleme de düşünülmüş. Hangi ölçüde hayata geçer, göreceğiz. Ancak niyet şu: İşçi sınıfının sırtındaki vergi yükünün yanına kendi hesabına çalışan emekçilerin de eklenmesi ve böylece verginin “tabana”, yani emekçi sınıflara daha iyi yayılması.

Türkiye’de bir soygun rejimi haline gelmiş olmasına rağmen vergi hâlâ kutsal sayıldığından, kendi hesabına çalışan doktor, mühendis, kafe sahibi, dönerci vb. orta sınıf, geniş emekçi kesimlerin gözünde bütün vergi adaletsizliğinin öznesi olarak görülüyor. Bakan Şimşek ve hükümet yetkilileri de sanki bütçe açığının sebebiymiş gibi sürekli bu kesimleri hedefe koyuyor. “Suçlu”ya bağırıldıkça gerçek suçlu olan büyük sermayenin soygunu gizleniyor.