Google Play Store
App Store

“19 Mart Darbesi büyük bir halk muhalefetine ve Türkiye’nin vicdanının uyanmasına yol açtı. Rejimin kaba kuvveti, hukuksuzluğu ve her türlü borazanı var ama halkı ve vicdanı yok. Zorbalığın ‘Aşil topuğu’ halkın vicdanının uyanmasıdır.”

∗∗∗

Türkiye tarihinin en ağır darbelerinden birini yaşıyoruz. 19 Mart 2025’te halkın ezici çoğunluğunun oylarıyla işbaşına gelmiş dünyanın en büyük metropollerinin birinin belediye başkanı olan Ekrem İmamoğlu’na ve Türkiye’ye karşı bir darbe yapıldı. İmamoğlu’nun cumhurbaşkanlığına aday olmasının ardından bir darbe ile gözaltına alındı ve tutuklandı. Türkiye tarihinde ilk kez seçilmiş bir belediye başkanına ve bir cumhurbaşkanı adayına karşı açık bir darbe yapıldı.

Devlet aygıtını ele geçiren bir oligarşik grup Anayasayı ilga etmeye çalışıyor. Soruşturma ceza hukukunun temel ilkeleri hiçe sayılarak siyasi amaçlarla yürütülüyor. Calvin Castellio’yu nasıl Engizisyonda yargıladıysa Mithat Paşa, Nazım Hikmet, Adnan Menderes, Deniz Geçmiş ve Ahmet İsvan nasıl düzmece davalarda siyaseten katl amacıyla yargılandıysa şimdi de öyle oluyor.

SİYASETEN KATL!

Bu bir darbe ve bir siyaseten katl vakasıdır. Osmanlı’da padişah rakiplerinin kellesini keser ve mallarına el koyardı. Buna siyaseten katl denirdi. Engizisyonda bu iş düzmece yargılamalarla yapılırdı. Bugün yapılan da 21. yüzyıl Türkiye’sinin siyaseten katl uygulamasıdır. Hukukla ilgisi yoktur. Hukuki olmayan, usul kurallarına aykırı yürütülen bir yargılama, sonucu ne olursa olsun her zaman şaibeli olmaya mahkumdur. Yargılamanın hukukuna uymadan yürütülüp sonuçlandırıldığı davalar özünde birer siyaseten katl davalarıdır.

Elbette bir hukuk devletinde herkes yargılanır. Ama işin püf noktası adil yargılanmadır. Ortada adil yargılama yok siyaseten katl var. O yüzden meseleyi hukuki/teknik bir tartışma olarak sürdürmek mümkün değil.  Hukukun ve özellikle usul hukukunun ayaklar altına alındığı bir süreç olsa olsa Engizisyondur veya siyaseten katl demektir.

Sadece adil yargılanma hakkı değil seçme ve seçilme hakkı da yok ediliyor! Seçme ve seçilme hakkı monarşiye, tiranlığa, krallığa ve padişahlığa karşı insanlığın en önemli kazanımlarından biridir. Ahali bir sülalenin kulu olmaktan çıkıp vatandaş olmak için yüzyıllar süren bir mücadele verdi. Cumhuriyetin ve demokrasinin ABC’si seçme ve seçilme hakkı ile serbest ve adil seçimdir! Şimdi “seçimle gelen seçimle gider” ilkesini ortadan kaldırmak istiyorlar. Ekrem İmamoğlu darbesi sandığı göstermelik hale getirme, Türkiye’yi Mısır yapma fantezisidir.

Hukuk devletini yok etmek isteyen oligarşik bir grup, Türkiye’yi korkunç bir yere sürüklüyor. Müzakere, yanlıştan dönme, toplumsal tepkiyi anlayıp hatasını kabullenme gibi demokratik rejimlere özgü davranış biçimleri akıllarına bile gelmiyor. Dahası bunları düşünenler dile bile getiremiyor.

Toplumsal uzlaşmayı, sağduyulu davranmayı zayıflık olarak gören faşizan, totaliter ve oligarşik bir grup dizginleri ele almış ve ülkeyi felakete sürüklüyor. Ancak Türkiye, böylesine bir zorbalık ve totalitarizm cinnetini kaldırmaz. O kadar zavallılar ki, o kadar tarih bilincinden, toplum bilgisinden yoksunlar ki kaba kuvvetle, zorbalıkla ilelebet hüküm süreceklerini sanıyorlar. Oysa Türkiye’nin vicdanı uyandı, halk zorbalığa karşı ayağa kalktı. Barışçıl toplu eylem hakkı yeniden kazanıldı.

OLİGARŞİ ÜLKEYİ UÇURUMA SÜRÜKLÜYOR

Ülkeye yapılan bu organize kötülüğün ne için yapıldığını vatandaş anlamış durumda. Bu kötülüğün, akıl tutulmasının ne kadar süreceğini tahmin etmek zor. Ancak bu zıvanadan çıkmış oligarşinin Türkiye’yi uzun süre esir tutması alması değil. Ellerinde zorbalık yapacak aparatları var, kepazelik propagandası yapacak borazanları, kiralık kalemleri ve dönek akıl hocaları var ama vicdanları yok. Oysa bir halkın vicdanını esir almak mümkün değil. Kiralık kurnaz kadrolarla bir halkın vicdanı esir alınamaz.

Ne ahlaki ne hukuki ne toplumsal meşruiyetleri kaldı. Kendilerini güçlü sanıyorlar. Evet kaba kuvvetleri var. Gazları, copları var ama vicdanları yok. Yazık onlara! Zorbaların ilelebet payidar kalacağını sanıyorlar. O kadar zavallılar ki karşılarında artık “benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır ancak Cumhuriyet ilelebet payidar kalacaktır” diyen ulusun manevi liderinin öncülük ettiği bir büyük uyanış olduğunun farkında bile değiller.

Bu zorbalıktır, darbedir ve darbeye karşı Türkiye’nin vicdanı ayağa kalkmış durumda. Gelecek ümidi kalmayan gençler, Türkiye’nin vicdanlı insanları siyasi görüşüne bakmaksızın bir ittifak oluşturdu. Oyları hiçe sayılanların, gelecek ümidi kalmayanların, katledilen kadınların, diplomalı işsizlerin, yoksul emeklilerin, hak arayan işçilerin ve bilcümle vicdan sahibi insanların ittifakıdır bu. Bir incinmişler, ezilmişler, hor görülmüşler ittifakıdır, onların uyanışıdır. Bu uyanış sadece seçme seçilme hakkını için değil, güvenli bir gelecek için, insanca bir ülkede yaşamak için, vatandaş olarak saygı görmek için ve adil bir yaşam için sosyal bir uyanıştır.

ZORBALIĞIN AŞİL TOPUĞU: KORKMA!

İmamoğlu darbesi çaresiz bir darbedir. Nafile bir darbedir. Zavallı bir darbedir. Halkın gönlüne karşı halk iradesine darbe yapamazsınız!

“Bu rüzgar sürmez, diner” diyen iktidarın cahil akıl hocalarına sormak lazım: Lula’yı hapsettiler ne oldu! Mandela’yı hapsettiler ne oldu? Anlaşılan darbeci oligarşi Türkiye’nin yakın tarihinden hatta kendi siyasi müktesebatından bile ders çıkaracak durumda değil. 12 Eylülcüler Ecevit’i hapsetti ne oldu? Erdoğan hapsedildi ne oldu? “Bir bakmışsın, Yusuf kuyuda zordadır, bir bakmışsın Yusuf Mısır’a sultandır!”

Oligarşik bir grup, ülkeyi felakete sürüklüyor. Ülkeye büyük kötülük yapıyor. Ancak memleket böylesine bir zorbalık ve totalitarizm cinnetini kaldırmaz. Kendinize gelin, aklınızı başınıza toplayın, hukuka saygılı olun!

Bu darbe Brecht’in “Kurtuluş yok tek başına”, Akif’in “Korkma” ve Nazım’ın “Mesele esir düşmekte değil, teslim olmamakta bütün mesele” dizelerini birleştirdi. Bu darbe ülkeyi, hukuku ve demokrasiyi seven herkesi birleştirdi. Halkın bu birleşik ve büyük itirazını siyasi emellerine alet etmek isteyenlere karşı dikkatli davranarak hassasiyetle korumak ve büyütmek lazım. Şimdi boykot, sivil itaatsizlik,  barışçıl toplu eylem, iş bırakma dahil demokratik ve hukuki bütün yollarla darbeye karşı toplumsal duyarlılığı ayakta tutma zamanı.

Bu bir darbe evet ama 12 Eylül’de değiliz! Bu darbenin 12 Eylül gibi bir toplumsal tabanı yok, desteği yok. Tersine siyasi iktidar toplumsal desteği hızla eridiği için bu darbeye kalkıştı. Bu bir darbe ama 12 Eylül’de değiliz.  12 Eylül darbesine karşı halk sokağa çıkmamıştı. Oysa günlerdir milyonlarca insan yasaklara rağmen sokakta. O yüzden “12 Eylül gibi” deyip karamsarlık olmamak lazım. Şimdi “korkma “ diyerek cesaretle hukuksuzluğun üstüne gitme zamanı. Şimdi üzgün ve karamsar olma değil öfkeli ve ümitvar olma zamanı!

Zorbalığın “Aşil topuğu” halkın vicdanının uyanmasıdır. Türkiye’nin vicdanı ayakta!