Windows, bu kadar hızlı güncellenmiyor!
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasıyla patlak veren “dinde güncelleme” meselesinin zamanlaması, AKP açısından hiç de iyi olmadı. Karamollaoğlu’nun “Cumhur ittifakı”na kapıyı kapatmasından sonra, AKP’nin niyeti Saadet Partisi tabanını kazanmaktı. Erdoğan’ın Nurettin Yıldız gibilerini eleştirmek zorunda kalırken başlattığı “İslamda güncelleme” tartışmasının, hedeflenen Saadet tabanını “Cumhur İttifakı”ndan bir parça daha uzaklaştıracağı aşikâr. Dünkü Milli Gazete’nin manşeti de, bu öfkeyi yansıtıyordu. “İslam’ın güncellenmesi ne demek?” başlığıyla çıkan gazete, Erbakan’ın “Din, Allah yapısıdır” sözlerini de 1. sayfadan hatırlatma gereği duymuştu.
Gerçi çok da şey etmemek lazım. Erdoğan, “güncelleme” açıklamasını da güncelledi. Önce, sözcüsü İbrahim Kalın twitter’dan “izahat” yapma gereği duydu. Yetmeyince Cumhurbaşkanı bizzat devreye girdi. Bir gün önce, “İslam’ın güncellenmesi gerektiği”nden söz eden Erdoğan, tepkiler üzerine “Dinde reform olmaz, haddimize mi” deme gereği duydu. Saray’ın 24 saat içinde güncelleme açıklamasına getirdiği güncelleme, Windows işletim sisteminin sürekli gönderdiği güncelleme yamalarından bile daha hızlı geldi. “Şehirleri mahvettik” tadında çıkışlarla uzunca bir süredir kendi muhalefetini yapan Erdoğan’ın yeni bir hamlesi olabilir, kim bilir. “Değişmeyen tek şey değişimin kendisi” diyen Cem Karaca da rahmet istedi şimdi…
Bu arada enteresan bir gelişme daha oldu... Aralarında Ankara ve Marmara’nın da bulunduğu ilahiyat fakülteleri, Erdoğan’ın sözlerine “açıklık” getirmek için bildiriler kaleme aldı. “Aslında şunu demek istedi” tadındaki açıklamaları yapanların, bir yerlerden motive edildikleri aşikar elbette… Tarikat yurtlarındaki çocuk istismarları konusunda gıkı çıkmayan, kendisine ilahiyatçı diyen sapıkların kadınları aşağılayan “fetva”ları karşısında ‘lâl’ olan ilahiyatçıların, Saray’ın tekzip bürosu olarak hizmet vermeye başladı aniden. Ne diyelim, yeni “akademik görev”leri hayırlı olsun…
***
Ahmet ve Murat’ın serbest kalmasından sonra gözden kaçmayanlar!
»Ahmet Şık, F tipi çete tarafından içeri atılırken “Gülen”lerin, cuma günkü tahliyeden sonra Ahmet’in tahliye sonrası videolarıyla özgürlük naraları atmaları,
»Fethullahçıların kumpasından tutuklu kalan Ahmet serbest bırakılırken Silivri’ye canlı yayın araçları gönderen büyüüük televizyonların, ikinci tahliyeye miniş miniş kamerayla gelmeleri, (Tabii tabii, teknoloji değişti... Yabancı basında nedense bu teknoloji yok!)
»Cumhuriyet çalışanlarını keyfi olarak yaklaşık 500 gündür rehin alan mahkeme heyetinin, 2 tahliye kararını açıklarken ve Akın Atalay’ı aynı keyfiyetle içeride tutmaları,
»İktidarın iki yıldır terörist ilan ederek rehin tuttuğu gazetecileri, Varna’daki AB zirvesi öncesinde salıvermesi, gözden kaçmıyor.
***
Kuyruk acısı adamı ne hale getiriyormuş
Cuma günü yaklaşık 11 saat süren Cumhuriyet duruşmasını izlemek için Silivri’deydim. O gün duruşmada yaşananları eminim okumuşsunuzdur. Tekrara kaçmanın alemi yok. Ama sadece orada duruşmayı izleyenlerin yakalayabileceği bir hissiyatı paylaşmak isterim. Mahkemenin tanık diye çağırdığı isimlerin, tutuklu arkadaşlarımıza ve Cumhuriyet’e kara çalmak için yaptıkları çırpınışları acı bir tebessümle izledik.
Tanıklardan biri Cumhuriyet’ten kovulmuş. Çok övdüğü “İlhan Abi”si döneminde de kadın çalışanı saçından sürüklediği için merkez binadan sürgün edilmiş. Ama duruşmada kendisini adeta Prometheus ilan ederek “Düşünce özgürlüğüm elimden alındı” diye feveran ediyor. Bu arada onu kovanların gazeteyi FETÖ’ye teslim ettiğini falan söyleyerek meslektaşlarına mahkûmiyet çıkması için çırpınıyor.
Diğeri, gazete yönetimi tarafından “eski ilgi”yi görmeyince Cumhuriyet’in daha az satması için “Satın almayın” kampanyası başlatmış bir okur temsilcisi. Tesadüf bu ya, ikisinin de yolları Aydınlık’ta kesişmiş...
Ne diyeyim, Allah kimseyi eski kuyruk acılarından dolayı kumpas davalarının tanığı haline getirmesin. İnsan gerçekten üzülüyor.
***
Önce yumurta, şimdi de bakteri!
Cumhurbaşkanı’nın en başarılı olduğu alanlardan biri, yeni kavramlar yaratarak kendisini destekleyen kitlelerin ağzına sakız etmeyi başarmak. “Yeni Türkiye, ileri demokrasi, çılgın proje, yerli ve milli” gibi...
Ama bu kavramların “aşırı tüketilmesi” bir süre sonra çiğnenince şekeri kaçan sakız etkisi yaratıyor. Özellikle iktidar çevresine kümelenmiş gazetelerin bu sıfatları “yerli-yersiz” kullanmaları, Erdoğan’ın kavramlarının inandırıcılığını ortadan kaldırıyor.
Bunun en enteresan örneklerinde birini geçtiğimiz günlerde yavuz medyanın amiral kanalı atv’nin haber bülteninde izlemiştik. Yıllardır köy yumurtasıyla büyüyen nesillere, “Uçak, helikopter derken Türkiye yerli yumurta üretti” müjdesi verilmişti.
Bu karikatür kıvamındaki haberin üstüne çıkan biri olmaz diye düşünürken Türkiye Gazetesi eşiği daha da yukarılara taşıdı. Gazete, “Yerli ve milli bakteri” ürettiğimizi manşetten duyurdu. ABD vatandaşı Mücahid Ören’in sahibi olduğu gazeteye de böylesine “yerli ve milli” bir başlık yakışırdı.