Ya şeriat, ya laiklik!
İktidar tarafından, fiilî şeriat rejimine karşı TCK 216. madde ile bir koruma zırhı oluşturulmuştur. Yaptıkları açıklamalardan dolayı gazetecilerden, sanatçılara yüzlerce kişi hakkında hukuki dayanaktan yoksun soruşturmalar başlatılmış, davalar açılmıştır.
Deniz DEMİRDÖĞEN*
AKP, yirmi iki yıllık iktidarı boyunca ülkeyi İslamcı siyasal geleneğin hayallerini kurduğu şeriat düzenine taşımak noktasında adım adım ilerlemiştir. Türkiye’de laikliğin toplumsal yaşamdaki ve kamusal alandaki mevcudiyeti yıllar içerisinde tasfiye edilirken; cemaat ve tarikatlar eli ile bu alanlar kuşatılmış ve fiili bir şeriat rejimi inşa edilmiştir.
Mevcut siyasal İslamcı rejim, toplumsal yaşamın ve siyasal alanın dini esaslar çerçevesinde belirleneceği bir düzenden yanadır. Başta eğitim olmak üzere tüm kamusal alan siyasal İslamcı bir anlayış doğrultusunda şekillendirilmektedir. Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli ile okul öncesinden, yükseköğretime kadar müfredat bir bütün olarak değiştirilmektedir. Bu değişimle laik ve bilimsel eğitimin son kırıntıları da tasfiye edilip, müfredat dini değerler ve esaslar doğrultusunda oluşturulmaktadır. Yargı sistemi, cemaat ve tarikatların kadrolaştığı bir alan haline getirilmiştir. Yargıtay seçimleri Hak Yolcular ile Menzilcilerin mücadelesine sahne olmuştur. Haftalarca süren seçimler, 37. turda tarikatlar arasında kurulan ittifak neticesinde Menzilcilerin desteklediği başkanın seçilmesiyle son bulmuştur.
İktidar, yukarıdan aşağıya fiili bir şeriat rejimi inşa ederken, bunun karşısında ortaya çıkan tüm toplumsal tepkileri de baskı altına almaktadır. Tarikatlar ve cemaatler tarafından hilafet yürüyüşleri ve şeriat çağrıları yapılmaktadır. Tarikat, cemaat düzenini eleştirenlere ve laikliğe sahip çıkanlara karşı da türlü gerekçelerle TCK 216. maddesinde düzenlenen “Halkı Kin Ve Düşmanlığa Tahrik Veya Aşağılama” suçlamasıyla soruşturmalar açılmaktadır. AİHM’e hak ihlali başvurularında ilk sırada bulunan Türkiye, dinci gericiliğe karşı laikliğe sahip çıkanlara yönelik TCK 216. maddeden açtığı soruşturmalarla ve davalarla da ifade özgürlüğü hakkını ihlal etmektedir.
En son bir Youtube programında yapılan şeriat tartışması sonrasında Adalet Bakanı Yılmaz Tunç “İslam dini ve sevgili Peygamberimizle ilgili kullanılan tahrik edici, çirkin ve provokatif ifadeler asla kabul edilemez” açıklamasıyla Youtuber’ı hedef göstermiş, savcılık programda şeriatı eleştiren Youtuber hakkında yakalama kararı çıkartmıştır. Zorlama gerekçelerle soruşturma açan savcılık, sosyal medya üzerinden yapılan yüzlerce ölüm tehdidi karşısında ise sessiz kalmıştır.
İktidar tarafından şeriat ve hilafet çağrılarına karşı TCK 216. madde ile bir koruma zırhı oluşturulmuştur. Yaptıkları açıklamalardan dolayı gazetecilerden sanatçılara yüzlerce kişi hakkında hukuki dayanaktan yoksun soruşturmalar başlatılmış, davalar açılmıştır. Hatta, TCK 216. maddeden yürütülen soruşturmalarda tutuklama yapılması hukuken mümkün değilken, kamuoyuna yönelik gözdağı vermek için tutuklamalar gerçekleştirilmiştir.
Siyasal iktidarın, uyguladığı gerici politikalara karşı tepki göstermek, şeriat eleştirisinde bulunmak “düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı”nın kullanılması olarak ele alınması gerekmektedir. Düşünce ve ifade özgürlüğü hakkı, anayasanın 26. maddesinde ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 9. ve 10. maddelerinde güvence altına alınmıştır. Kamu otoritesine karşı bu hakkın korunması hukuk devletinin ve demokratik toplumun bir gereğidir. Demokratik toplumun olmazsa olmaz koşullarını oluşturan çoğulculuk, hoşgörü ve açıklık düşüncesi bağlamında ele alınmalıdır.
Anayasada güvence altına alınmış laik, demokratik hukuk düzenini savunmanın suç sayılması ülkede fiili şeriat rejiminin geldiği boyutu ortaya koymaktadır. Türkiye’de şu an anayasayı ve anayasal kurumları tanımayan bir siyasal iktidar bulunmaktadır. Laik, demokratik hukuk düzenine karşı yapılan şeriat çağrıları TCK 216. maddede düzenlenmiş olan halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu soruşturmalarıyla korunmaya çalışılmaktadır. Düşünce ve ifade özgürlüğü hakkını kullananlar, laik, demokratik bir düzenden yana olanlar, şeriata karşı çıkanlar hukuksuz gerekçelerle suçlanmaktadırlar.
Siyasal İslamcı rejim, tüm temel hak ve özgürlüklerin güvencesi olan laik, demokratik, hukuk düzenini ortadan kaldırmayı ve yerine şeriatçı bir rejim inşa etmeyi hedeflemektedir. Toplumun ilerici, devrimci, aydınlanmacı birikiminin şeriata karşı direncini kırmak için rejim tüm aygıtlarıyla saldırmaktadır. Soruşturmalarla, yargılamalarla toplum bu zorbalık karşısında diz çöktürülmeye çalışılmaktadır. Eşit, özgür, kardeşçe bir arada yaşayabilmemiz laik, demokratik bir düzenden yana olmakla ve ona sahip çıkmakla mümkündür.
*Avukat, SOL Parti MYK Üyesi