Muhafazakâr Parti lideri ve Birleşik Krallık Başbakanı David Cameron, dün yeni kabinesini açıkladı. Kabine, son 18 yıldır sadece Muhafazakâr Parti üyelerinden oluşan ilk bakanlar kurulu olma özelliği taşıyor. Bundan bir hafta önce, yani genel seçime günler kala, neredeyse hiç kimse bu sonucu tahmin etmiyordu. Öyle ki, bazı bahis şirketleri muhafazakarların tek parti iktidarına 1’e 20 seviyesinde oranlar veriyor, en başarılı anket şirketleri bile İşçi Partisi’yle aralarındaki farkı %1 seviyesinde tahmin ediyordu.

Tahminler, öngörüler ve anketler konusunda kafayı kırdığını bildiğiniz bendeniz için heyecan uyandıran bir durum bu. Daha önce insan türünün öngörü konusundaki başarısızlığı ( “Nereden Biliyorsun?”, 28.10.2014), anket şirketlerinin hatalı tahminleri ( “Konda bu kez barajı geçer mi?”, 03.02.2015) gibi konularda yazarken ipuçlarını sezdiğim fakat açıkçası tam olarak kavrayamadığım bir sorun vardı anket sonuçlarıyla seçim sonuçları arasındaki ilişkiye dair. Şimdi de resme tam hâkim olmak için bütün araçlara sahip değiliz, ama seçim tahmini cephesinde yeni bir şeyler var. İsrail genel seçimlerinin ardından İngiltere’de de anketçiler için kara bir seçim geride kaldı çünkü.

Özellikle medya ve ifade özgürlüğünün tartışmalı olduğu ama rejimi bir çeşit demokrasiyi andıran ülkelerde seçim öncesi yayımlanan anketlerin seçmen davranışını etkilediğini savunanlar var. Hatta temel amacın bu olduğunu savunanlar bile var. Ama bu savları bir an için unutsak bile, ülkelerin kaderini etkileyen genel seçim gibi süreçlerde anket sonuçlarının en azından bolca spekülasyona, kaygıya, strateji değişikliğine yol açtığı açık. Böyle olunca, dünyanın en köklü demokrasilerinden birinde anket şirketlerinin topluca ve ciddi ölçüde yanılmaları Türkiye için de bir şeyler söylüyor olabilir.

Türkiye’de yakın zamanda yanılan şirketlerin aksine, İngiltere seçimiyle ilgili özeleştiriler ve izah çabaları derhal başlamış durumda. Kimi analistler, veri toplama biçiminden örneklem seçimine, hatta geçmiş seçim sonuçlarını baz alan modellemelere kadar çeşitli aşamalarda yapılan teknik hatalar üzerinde duruyor. Fakat öne çıkan iki nokta daha var: Kararsızların tutumundaki tahmin edilemezlik ve insanların anketörlere gerçek fikirlerini söylememesi.

Bütün bu yazılıp çizilenler arasında, seçmenlerin gerçek tercihlerini anket şirketlerinden saklaması ihtimali bence en dikkat çekicisi. Ve burada da bunun yaşanabileceğini düşünmek için yeterli sebebimiz var. Sebepleri saymak yerine herhangi bir “haber” televizyonuna bir saat göz atmak da yeterli.

Yani, 8 Haziran sabahı belki de gerçekten anket şirketlerinin yaklaşık ortalama tahminleri olan 40-28-16-10 (+/- %2) civarında bir dağılıma uyanacağız. Ya da, giderek büyüyen bir ihtimalle, “neden böyle oldu” sorusunun sıkça sorulduğu çok sürprizli bir sonuca.

Tabii bütün bunlar, oy kullanma ve oy sayımı süreçlerinin hiç değilse son yerel seçimden önceki seçimlere yakın bir şeffaflıkta seyretmesi halinde anlam kazanacak. Bunun için de Oy ve Ötesi başta olmak üzere bu konuda çaba harcayan bütün kurumlara destek vermek çok önemli: Anket yayımlama ile ilgili düzenlemelerin tez zamanda tekrar ele alacağını umarak, merakla ve “tahminlere” çok da bel bağlamadan.