Yalan, dolan, talan
2025 yine fantastik başladı, nasıl başlayacaktı sanıyorsunuz? Püskevitin dik duruşu demli çaya kadarmış. Aniden eski düşmanlar tost oldu, dosttan da öteye gidildi. Bir zamanlar asalım keselim dedikleri isimlerle, her zaman dönüşlerine yetişilemez partiler yine ortak bir paydada, yani menfaatte ve koltuklara yapışma paydasında buluştu. Bir sene önce meydanlardan denilen her şey yalandı, yutuldu. Ama bizde adet böyledir. Zamanının efso saç stilli iç işleri bakanımızın eskiden söylediklerini hatırlamak bile insanı Silivri’nin ayazını yemeye mecbur bırakabilirken, omurgadan azade politikacılarımız yine en iyi bildikleri işe, yani vatandaşın değil kendi hayırlarının peşinde koşmaya devam ediyor. Bambaşka bir milliyetçilik, bambaşka bir ülke, vatan sevgisi bu. Şimdi bir de ülkü ocaklarıyla protokol de imzalandı. Bu vesileyle evlatlarımıza sadece diyanetin değil, ülkü ocaklarının değerleri de aşılanacaktır umarım. Tabii çok şakası yapıldı, bu ekip çocuklara ne öğretebilir, ne faydaları dokunur bunların diye ama ben o kısmına hiç girmeyeceğim. Benim uzaktan gördüğüm ise en temizinden vakıflar ve ocaklar üzerinden bir servet aktarımı. Yoksa ne anlatılırsa anlatılsın, pek bir faydasının olacağını sanmıyorum zaten. Ha, faydası olursa o da yanımıza kar kalır. Evlatlarını böyle tuhaflıklardan uzak tutmak için de artık bambaşka kazançlar elde etmek gerekiyor. Neyse o kısmı beni ilgilendirmez, herkesin kendi seçimi…
Saç demişken, tarihe de not düşelim. Süleyman Soylu döneminin Ankara Emniyet Müdür Yardımcıları A. A. ve O. Ö., polislikten ihraç edildi. Neden acaba? İhraç gerekçelerine buyurun:
- Mafya liderlerinden pahalı saat hediye almak (İnsan hediye de mi almasın bu hayat pahalılığında?)
- Malvarlıklarındaki açıklanamayan artış (Herkes zenginleşiyor ülkemizde, iki müdür yardımcısı mı insanların gözüne battı?)
- Mali profillerine uygun olmayan yüksek seviyede bakiye bulunan banka hesapları (Benim de bakiyem mesela bana uygun olmayan bir şekilde ekside. Kimse bundan rahatsız olmuyor da çalışan iki müdür yardımcısının bakiyelerinin uygunsuzluğu göze çarpıyor… Olacak iş değil…)
∗∗∗
Favori kurumlarımdan ve benim gibi Audi sevdalısı olan başkanından ötürü apayrı sevdiğim ortam Diyanet’e geçelim. Diyanet yine işini biliyor. Zaten diyanetin işi işini bilmek bence. Birçok bakanlıktan daha fazla bir bütçeye sahip olan ve tam olarak açıkcası inanmayan insanlar için bir faydası olmayan ama inananlar için de çok faydası olduğunu pek düşünmediğim bir kurum. Zaten kurum dediğin böyle olmalı. Çevresine değil, içine faydası olması lazım. Aynı dolma gibi. Evet, dolma dedik ve geldik. Diyanet’in Trabzon Hafız Ali Haydar Özak Dini İhtisas Merkezi için 7 milyon 885 bin 525 liraya imzaladığı yemek ihalesine. Bu sayede bir personelin bir günlük yemek maliyeti 1000 liraya ulaştı. Kişi başına bir günde 533 gram et ve 190 gram fıstıklı baklava düştü. Günde 500 gram eti yeseler 33’ünü de fakir fukaraya dağıtsalar bu iş tamam. İşte diyanet, işte fayda gibi fayda.
Bakın bu yılın bence en fantastik olayı, ne Öcalan’ın kısmetini araması, ne de diyanetin diyanetlikleri. Bu senenin en büyük olayı Kuzey Marmara Otoyolu’nda araç geçiş garantisinin 2025 yılı için yüzde 65 oranında artırılması. Bakın önceki halinde bile bu kimsenin limitlerini tutturamadığı, yanılma payının %90’ın üzerinde olduğu bu geçiş garantisi saçmalığına bir de utanmadan %65 artırılıyor. Talansa talan, tamamsa tamam.
∗∗∗
Ben susuyorum, sayılar konuşuyor: İlk sözleşmede 208 milyon 50 bin araç olan geçiş garantisi (artık kime geçtiği belli) 2025 yılı için. 344 milyon 786 bin 665 olarak yeniden belirlendi. Zaten geçmeyen milyonlarca araca bir de 136 milyon 736 bin 665 araç artırıldı. TÜİK verilerine göre ülkede 28 milyon 951 bin araç var. Artık ülkemizde kayıtlı tüm araçları (kamyon, motorsiklet, otomobil, traktör, TIR, vb) Kuzey Marmara Otoyolu’na bekliyoruz. Yılda 12 kere geçeceksiniz ama. Son bir soru: Kuzey Marmara Otoyolu kimin? Tabii ki Kalyon, Kolin, Cengiz ve Limak… Türkiye’nin tadına bak.