Google Play Store
App Store

“İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Ekrem İmamoğlu, '2027 Avrupa Oyunları İmza Töreni’ için, İtalya’nın başkenti Roma’ya gitti. İmamoğlu, Roma’da, Avrupa Olimpiyat Komitesi (EOC) Başkanı Spyros Capralos ve İtalyan Milli Olimpiyat Komitesi Başkanı Giovanni Malago ile bir araya geldi. İmamoğlu’na Roma ziyaretinde, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) Başkan Yardımcısı Ali Kiremitçioğlu ve Genel Sekreter Neşe Gündoğan eşlik etti. Sala della Protometeca’da düzenlenen imza töreni öncesinde, sırasıyla; Malago, Capralos, Kiremitçioğlu ve İmamoğlu birer konuşma yaptı.”

Yukarıdaki metin İBB’nin resmi internet sitesinden. Medya Ombudsmanı, gazetemiz yazarı Faruk Bildirici üzerine gitmese kimsenin çok dikkatini çekmeyecek, İmamoğlu’nun bin bir icraatından biri deyip geçilebilecek bir “etkinlik”, İstanbul için bir “başarı” haberi. Haberi “olay” haline getiren ise İmamoğlu’nun Roma gezisine eşlik eden, İBB uçağındaki 37 gazetecinin durumu. Türk Hava Yolları’ndan İBB’ce kiralanan uçakla Roma seyahatine katılan gazetecilerin harcamalarını kendilerinin/gazetelerinin mi yoksa İBB’nin (kamu) mi karşıladığı bir muammaya dönüştü.

Yıllardır RTE’nin uçağında boy boy fotoğrafları çıkan “yandaş” gazeteciler Roma gezisine üşüştüler. Güya “alaycı” yazılarının ortak noktası ise “Bizi eleştirdiğiniz şeyi siz de yapıyorsunuz” dan öte değil. Ne yapalım, al birini vur ötekine deyip geçelim mi?

∗∗∗

İBB resmi sitesinde gezi ile ilgili kullanılan 27 fotoğraf arasında İmamoğlu’nun gazetecilerle çektirdiği “hatıra fotoğrafı” yok! Faruk Bildirici’nin sitesinde yer alan fotoğrafa bakınca belleğimden seksenli yılların görüntüleri çıkıverdi. Henüz internetin olmadığı yıllarda televizyon ekranında “görünmek” herkes için biraz da “mucizevi” bir “olay”dı.

Özellikle spor etkinlikleri olmak üzere kamusal alanda yapılan TV röportajlarında ya muhabirin ya da röportaj yapılanın ensesinin dibinden uzanıp görüntüye katılmayı “başaran” insanlar olurdu. Yüzüne mikrofon uzatılan kişinin yanına yanaşmak için hafiften bir itiş kakış olur, konuşanın yanına yanaşabilenlerin yüzünde hem bir zafer hem de ekranda görünmeyi garantilemenin gönenci pırıldardı. Öyle ki bazen mikrofona konuşan çok üzücü bir şey anlatıyor olur ama yancılığa erişebilenler anlatılana kulak kesilmez, ekranda nasıl görüneceklerine dikkat ederlerdi. Mikrofona ağlayan bir kişinin yanında sırıtan insanların göründüğü “tuhaf” görüntülere maruz kalırdık.

Roma gezisinin haberi çok sayıda gazete için abone olunan bir ajanstan alınabilecek değerde bir haber. Dahası İBB zaten bir basın bülteni ile de duyurmuş. İstanbul’un Avrupa ve dünyada tanınırlığını artırması muhtemel imza töreni, gidip yerinde izlenip haber yapılabilecek kadar önemli mi, tartışılır.

Öyle ise bu 37 gazeteci gezi davetini neden kabul etmiş olabilirler? Roma Gezisi “haberine” katılan gazetecilerin bazıları belki de hayatlarında ilk kez Roma’ya gitmişlerdir. Bazılarının böyle bir seyahati yapabilecek ekonomik güçleri de olmayabilir. Ama aralarında sadece “iyi bir espresso içip, dönmek” için Roma’ya kendi imkânıyla gidebilecek Ertuğrul Özkök gibileri de var. Etkinliği kendi YouTube kanalında haber olarak duyurmaya gerek duymayacak “yeni nesil gazeteciler” de var. Sabah koşusunu Roma’da yapma keyfi için değer mi? Bilemiyorum!

Ama fotoğraf ve geziye katılanların yazdıkları yazılar, önemli olanın Roma gezisi değil, İmamoğlu’nun yanına yanaşabilmek olduğunu düşündürüyor. İmamoğlu ile fotoğrafının olması, aynı karede yer almak, seyahat ve yemeklerde onunla iki çift laf edebilmek, belki de İmamoğlu’nun özel numarasını alabilmek ya da daha önemlisi onun gazetecinin telefon numarasını alması, kim bilir?

∗∗∗

Gazetecilik her şeyden önce bir “mesafe” işi. Kamunun yararına bir meslek olarak kabul edildiğine göre, gazeteci ile olası haber nesnesi arasında kişisel ilişki ve alışverişe olanak vermeyen bir mesafe olması gerekli. Hani doktorların yazdıkları ilaçları üretip satan ilaç endüstrisi ile aralarında olması gereken mesafe gibi.

Pizzasını yiyip, kapuçinosunu içtiğin, seni uçurup Roma’ya konduran, yatağında yatıranla bu mesafeyi koruduğuna nasıl emin olacağız gazetecinin? Geziye katılan gazeteci İmamoğlu ile ilgili olumsuz haber yaptığında, “belki de makarnası andante gelmedi, İmamoğlu onunla fotoğraf çektirmedi, esprisine gülmedi” o yüzden karalıyor olabilir şüphesine kapılmamızı ne engelleyecek? Gazetecinin “Yok daha neler, ben etik bir gazeteciyim” diye heyheylenmesi mi?

Yandaş gazetecilerden sıdkımız sıyrıldı. 25 yıldır kamunun kaynaklarıyla RTE ve avenesinin uçaklarından yaptıkları “özel haberler”le kamunun “gerçeği öğrenme” hakkını engelleyip durdular. Şimdi de başımıza “yancı” gazeteciler de gelirse, kamu olarak gerçeği bilme hakkımızı nasıl koruyacağız?