Yandaş ile candaş
Siyasal İslamcı denildiği için onlar da siyasal Alevici diyorlarmış! Gazeteci kılıklı troller “sıkıldık, bıktık” bunlardan diyerek, ezildiklerinden dem vuruyor, ister inanın ister inanmayın! Dünya toplansa ellerine su dökemeyiz mağduriyet edebiyatı konusunda!

Ne mutlu yandaş olmayana. Çıkarı için yanlamayana. Yan cebime koy demeyene, hatta yan cep nedir bilmeyene. Ne mutlu pek fiyakalı “kurt kışı geçirir ama yediği ayazı da unutmaz” diye gereksiz ve sahte efkâr kasmayanlara. Ne mutlu kuzunun yanında kurt kesilmeyene. Ne mutlu kurtlukta gözü olmayana, kuzu olmakla yetinene. Ne mutlu komşusunun evinde gözü, başkasının toprağında eli olmayana.
Ne mutlu candaş olana. Candan gelene. Can cana diyenlere. Yaratılmışı can görüp bilenlere. İçten dostluk kurana. Ne mutlu bu topraklardan başka gidecek yeri olmayanlara. Hrant’ın “Biz Ermenilerin bu topraklarda gözümüz var. Var, çünkü kökümüz burada. Ama merak etmeyin. Bu toprakları alıp gitmek için değil. Bu toprakların gelip dibine gömülmek için” dediği gibi, “Biz Alevilerin de bu topraklarda gözü var yalnızca, başkasının toprağında değil!” Yurdumuz burası, ocağımız burada tütüyor, geçmişimiz bu topraklarda yatıyor, adı üzerinde Anadolu, hepimizin yurdu. Türk, Kürt, Laz, Arap, Balkan’dan gelen muhacir, Tatar, Alevi, Sünni, Müslüman, Hıristiyan, Rum, Ermeni, Musevi, Süryani, herkes bu toprakların sahibi. Gelen geçer, konan göçer, burası üç günlük dünya, göz açıp kapayasıya geçer!
O nedenle size gülüyoruz ey yandaş ahali! Kınamıyoruz bile! Adı sanı belli, yazdığı yer, program yaptığı televizyon belli, ama trol olmaktan acayip haz duyduğu da belli kimi gazeteci kılıklıların normal bir düzende, adaletin olduğu bir ülkede “halkı halka kışkırtmak suçuyla” hemen dava açılacak paylaşımlar yaptıkları, yazılar yazdıkları bir ortamda neyi kınayacaksın, kimi kime şikâyet edeceksin? Hem şikâyete gerek var mı? “Dinimize, inancımıza, kültürümüze” sıralamasıyla gazetelerden televizyonlara, dizilerden filmlere ceza yağdıranlardan, elinde kılıçla minbere çıkmaktan toplumsal uzlaşmaya ilişkin iki cümle kurmaya vakit bulamayan, herhalde pek de gönlü olmayanlara, yılbaşı kutlamalarına gâvur icadı deyip öğrencilerin beyinlerini yıkayan ve laikliği tartışan, bu konularda adeta fetva veren kışkırtıcı eğitimcilere ve Cumhuriyetin 100. yılında rövanşı almalarının sevincini gizlemeye gerek görmeyen egemenlere, ortaklarına, yandaşlarına mı şikâyet edeceksin? Üstelik Alevi düşmanlığı yeniden ve eskisinden de vahim biçimde tırmandırılırken!
Siyasal İslamcı denildiği için onlar da siyasal Alevici diyorlarmış! Gazeteci kılıklı troller “sıkıldık, bıktık” bunlardan diyerek, ezildiklerinden dem vuruyor, ister inanın ister inanmayın! Dünya toplansa ellerine su dökemeyiz mağduriyet edebiyatı konusunda! Osmanlı’dan Cumhuriyet’e kırılan, kıyılan, katliama uğrayan Aleviler değil onlarmış meğer! Gülsem mi ağlasam mı, küfrü bassam mı? Susuyorum.
Aleviler CHP’den başlayarak Kemalist, Atatürkçü, sosyal demokrat, solcu, sosyalist oldukları, çoğunlukla sol partilere oy verdikleri, sol dernekler ve kuruluşlarda çalıştıkları, eleştiriyi eksik etmeden Cumhuriyet değerlerini benimsedikleri, onu daha ileriye götürmek, özgürce, hakça, eşit, adaletli, sosyal, laik, insan, hayvan ve doğaya saygılı, kadın erkek birlikte bir Türkiye düşledikleri için mi siyasal Alevici? Eğer öyleyse evet siyasal Aleviciyiz! Size karşı da Cumhuriyet değerlerini savunmaya devam edeceğiz, onu yıkmak, yerine din devleti kurmak, şeriatı getirmek isteyenlere de elbette karşı çıkacağız! Alevilerin ne devlet kurmak ne de Cumhuriyetin yerine başka bir rejim getirmek gibi bir dertleri, niyetleri var! Tektip bir anlayışın hüküm sürdüğü ülkelerde yaşamak herhalde hapisten farksız olmalı, yeryüzü bunca zenginken, dinler, mezhepler, inançlar, halklar, diller, kültürler varken, rengârenk bir âlemde yaşamak dururken, niye kendimize benzeyenlerle bir arada olalım ki sadece? Bize benzemeyenlerle, farklıklarla, barış içinde özgürce yaşamanın güzelliğini duyalım. Yunus ne diyor, “gelin tanış olalım/sevelim sevilelim/dünya kimseye kalmaz” , sizin bu “öteki” nefretiniz, korkunuz, düşmanlığınız, Tanrı’nın da ağrına gider doğanın da!
Eskişehir’de alçağın teki belediyenin açtığı yeni yıl pazarına saldırıp dağıttığı için eleştirdim diye ne İslam düşmanlığım kaldı ne siyasal Aleviciliğim ne köpekliğim! İşin vahimi Türkiye’nin iyi okullarından mezun, şair, sosyoloji doçenti kimi tanıdık İslamcılar bile bu trol korosuna katılıp, Suriye, Şam muhabbeti yaptılar benle akılları sıra dalga geçerek! Candaşız, Aleviyiz ya, Suriye bizden soruluyor! Oysa ne Esadcıyız ne cihatçıyız, Suriye kadersiz bir ülke! Yarısı göçtü, ülke yıkıldı, şimdi de kapanın elinde kalacakmış gibi bir görüntü! Demokrasinin olmadığı tüm Ortadoğu ülkelerinin kaderi ya da kadersizliği diyelim. Mezhep düşmanlığı yapacağınıza, demokrasi içinde özgür, laik, sosyal hukuk devletini kurmaya çalışalım ikinci yüzyılda... diyeceğim ama, işte yandaşların tam da istemedikleri şey bu!
Bir Açıklama:
Geçen haftaki “Solcu ve Patron” yazımla ilgili bir düzeltme notu geldi. Yitirdiğimiz usta reklamcı Ersin Salman için şöyle yazmıştım: “Ersin Salman, 12 Mart öncesinde TRT’de çalışıyor. TİP’li, Behice Boran’ın metinlerini de yazıyor, konuşmalarını hazırlıyor.” Bu bilgiyi nereden edindiğimi bilmiyorum. O dönem, 1961-68 arası TİP Merkez Yönetim Kurulu ve Başkanlık Üyesi değerli Peyami Arıırk ve Neşet Kocabıyıkoğlu adına, Neşet Bey’in yaptığı düzeltme şöyle: “Ersin Salman arkadaşımız gerek 1960’lı yıllarda Ankara’da TRT’de çalıştığı sırada, gerekse 1977 yılında parti üyesi olarak partimize çeşitli şekillerde, çeşitli birimlerde katkıda bulunmuş bir arkadaşımızdır. Bunlar arasında bir dönem Basın ve Yayın Bürosu çalışmaları da vardır. /.../ Ersin Salman arkadaşımızın Boran’ın yazı ve konuşmalarını yazdığı yönündeki bilginiz tümüyle temelsiz ve asılsızdır. Behice Boran’ın yazılarına ve konuşma metinlerine kendisinden başka hiç kimsenin eli değmemiştir. Ayrıca Türkiye İşçi Partisi’nde diğer partilerde rastlanan anlamda “metin yazarlığı” hiç olmamıştır. Bazı kolektif çalışmalar ise partimiz olağan ve yoldaşça çalışma yöntemleri kapsamında yer almıştır.”
Bu yanlışlıktan ötürü özür diliyor, Peyami Arıırk ve Neşet Kocabıyıkoğlu’na düzeltme notu için teşekkür ediyorum.