Google Play Store
App Store

Yangın anlarında çaresizce verilen kayıplara üzülmek yerine yapabileceğimiz başka şeyler de var. Riskleri yönetebilir, acıları önleyebilir ve yangın kayıplarını azaltabiliriz.

Yangınlara dair ne yapılabilir?
Orman yangınlarının ekolojik ve ekonomik yükü gittikçe ağırlaşıyor. (Fotoğraf: AA)

Ayhan ERDOĞAN*

İklim krizinin etkisiyle artan sıcak hava dalgaları yangınların yayılma hızını ve şiddetini artırırken, uygulanan rant odaklı kentleşme politikaları, denetimsizlik ve plansızlık orman alanlarımızda insan faaliyetlerini yoğunlaştırmaktadır. Belirtilen sebeplerle son yıllarda giderek sıklaşan orman yangınlarının, yalnızca ekolojik değil, ekonomik ve sosyal etkileri de giderek ağırlaşmaktadır. Yangınlar tarım alanlarını, yerleşim yerlerini, altyapıyı ve biyoçeşitliliği tehdit ederken; kırsal ekonomiyi zayıflatmakta ve halk sağlığını tehdit etmektedir.

Ormanlara dair koruma statülerinin 2B uygulaması ve Orman Kanunu Ek 16. Madde gibi düzenlemelerle zayıflatılması, orman ekosisteminin ayrılmaz parçası olan açıklık ve taşlık alanların orman sahası dışına çıkarılarak yapılaşmaya açılması, kıyı ve orman alanlarının turizm ve maden yatırımlarına tahsis edilmesi, orman bitişiğindeki tarım alanlarının konut ve sanayi kullanımlarına açılması, merkezi ve yerel yönetimler arasındaki koordinasyon ve işbirliği eksikliği  ve yetersiz müdahale kapasitesi gibi etmenlerle birlikte, yangınlar “kontrol edilebilir doğa olayları” düzeyini aşıp, sadece orman alanlarını değil yerleşimlerimizi de tehdit eden çok boyutlu bir sorun haline gelmiştir.

Orman yangınları yalnızca ülkemizde değil, dünyanın dört bir tarafında tarih boyunca yaşanmış ve önümüzdeki dönemde de yaşanmaya devam edecektir. Doğal döngü içinde ormanların kendini yenilemesine ve hâkim türlerin yanı sıra farklı türlerin de yaşam bulmasına fırsat tanıyabilecek orman yangınları, ülkemizde ise büyük çoğunlukla insan faaliyetlerinden kaynaklanmaktadır. Yangınların sıklığının artması ve etkili bir müdahale, önleme ile yönetim stratejisinin bulunmaması ise bu durumu ciddi bir kriz hâline getirmiştir.

ULUSLARARASI ÖRNEKLER

Dünyanın birçok farklı bölgesinde yangınlar konusunda oldukça kapsamlı çalışmalar yürütülmüş ve alınan önlemler yasal ve yönetsel çerçevede bağlayıcı hale getirilmiştir.

Örneğin, sahip olduğu yanıcı bitki örtüsü sebebiyle yangınlarla sık sık karşı karşıya kalan Avustralya’da, yangın risk haritaları çıkarılıp anlık risk durumu takip edilirken; Ulusal İtfaiye Kurulu (CFA) tarafından hazırlanan Orman Yangınları Yönetim Belgesi çerçevesinde yangın riski yüksek olan alanlarda kullanılan malzeme türü, tahliye yolları, yapıların birbirine mesafeleri, savunma bölgesi (asset protection zone) kriterleri gibi her türlü yapılaşma ve müdahalenin ilgili belediyenin onayına sunulması yasal zorunlu hale getirilmiştir.

Benzer şekilde, yangına karşı kırılgan olan boreal (iğne yapraklı) ormanlarına sahip olan ve iklimsel özellikleri sebebiyle yangınların sık yaşandığı bir coğrafyada bulunan Kanada’da, Kanada Kurumlararası Orman Yangını Merkezi (CIFFC) tarafından yürütülen FireSmart Kanada Belgesi çerçevesinde, orman yerleşimlerinde ve yerleşim alanları ile ormanlar arasındaki geçiş (WUI) bölgelerinde yangın kaynaklı riskleri en aza indirmek amacıyla detaylı mekânsal kısıtlar içeren önlemlere uyulması yasal olarak zorunlu hale getirilmiştir. Bu belge çerçevesinde, eğim özelliklerine bağlı olarak değişkenlik göstermekle birlikte, yapının hemen çevresini oluşturan ilk çeperde (0-1.5 m) yapının yanıcı malzemelerin kullanılması ve yakın çevresinde ahşap, plastik gibi yanabilir malzemelerin bulunması yasaklanarak bu çekirdek alanın yangın geçirmez alan olması sağlanmaktadır. İkinci çeperde, (1.5m-10m) bitki yoğunluğunun azaltılması ve yanıcı peyzaj elemanlarının kullanılmaması sağlanmaktadır. Üçüncü çeperde ise, (10m-30m) yangın yayılımını azaltacak bir savunma alanı kurgulanmakta; bu alanda periyodik olarak ölü bitkilerin temizlenmesi ve ağaçların, bitişiğindeki orman alanına kıyasla seyreltilmesi sağlanmaktadır.

Akdeniz İklim Kuşağı’nda bulunan ve iklimsel özellikleri itibariyle ülkemizle benzerlik gösteren ülkelerden biri olan İspanya’da ise 2003 yılında yürürlüğe konan Ley de Montes (Orman Yasası) ve 2006’daki Orman Yangınlarını Önleme Yasası ile birlikte orman-yerleşim alanı geçiş bölgelerinde belediyelere, risk haritaları oluşturma, belirlenen ölçülerde en az iki farklı tahliye yolu inşa etme, orman ve yerleşim alanları geçiş bölgelerinde tampon bölge oluşturma gibi görevleri verilmiştir. Ayrıca, orman ile etkileşimli tüm alanlarda yapılacak her proje için “yangın güvenlik planı” zorunlu tutulmakta, belirlenen kıstaslara uyulmadığında ruhsat düzenlenmemekte veya yaptırım uygulanmaktadır.

ÜLKEDE YAPILMASI GEREKENLER

Kanada, Avustralya ve İspanya’daki örneklerin yanında çok sayıda ülkede yangın kaynaklı risklerin asgari düzeye indirilmesi için kapsamlı önlemlerin hayata geçirildiği ve mevzuatta gerekli düzenlemelerin yapıldığı bilinmektedir. Ülkemizde ise maalesef, orman yangınlarından kaynaklı risklerin yönetilmesi için kapsamlı bir politika yaklaşımının hayata geçirilmediğini her yangında yeniden görmekteyiz. Bu sebeple, yaşanan acılardan ders alarak, yeni kayıpların yaşanmaması için kapsamlı çalışma yaparak gerekli önlemleri hayata geçirmek acil bir görev olarak önümüzde durmaktadır.

Bu çerçevede; Kentsel yapılı çevrenin orman alanları üzerinde büyümesi bir yana kentin uzantısı olan enerji santralleri, madenler, turizm işletmeleri ve bunlar için gerekli olan lojistik/teknik altyapı doğal ekosistemin parçalanmasına yol açarak yangın riskini artırmaktadır. Bununla birlikte genişleyen kentsel faaliyetler orman varlığının korunmasında,  yenilenmesinde ve acil durumlarda ivedi müdahale edilmesinde önemli bir işleve sahip olan kırı da yok ederek riskleri katlamaktadır. Bu sebeple, orman ve yerleşim yerleri arasındaki ilişkinin ve riskleri azaltacak teknik önlemlerin ötesinde öncelikli olarak bugüne kadar benimsenen, rant odaklı, yayılmacı kentleşme yaklaşımının değiştirilmesi hayati öneme sahiptir.

Orman Kanunu Ek-16 Madde ile orman ekosistemin parçası olan alanları orman sınırı dışına çıkararak yapılaşmaya açma uygulamalarına son verilmelidir. İklim kriziyle uyumlu planlama için afet ve iklim uyum stratejileri kamu yönetiminin ve planlama süreçlerinin zorunlu parçası haline getirilmelidir.Merkezi düzeydeki bir koordinasyonla, yerel yönetimlerin ve ilgili tüm kurumların katkı ve desteği alınarak ulusal ölçekte geçerli bir yangın yönetim ve müdahale belgesi hazırlanmalıdır. Bu belge, imar mevzuatına eklenerek bağlayıcı hale getirilmelidir. Orman ve yerleşim alanları arasında insan etkileşimi kaynaklı riskleri asgari düzeye çeken, belirlediği standartlarla bu tür geçiş alanlarında yapılaşma koşullarını ve malzemeleri tarifleyen söz konusu belge, tahliye yolları ve koruma çeperleri gibi mekânsal düzenlemeleri yönlendiren tasarım kodları içeren bir kapsamda olmalıdır.

Alanın coğrafik özellikleri çerçevesinde belirlenen koruma çeperlerinin gerekleri doğrultusunda, ağaç seyreltme çalışmalarının yapılması, yapı ve çevresinde kullanılan yanıcı malzemelerin uyumlu hale getirilmesi sağlanmalı; Belediyelerin ruhsat ve izin süreçlerinde söz konusu belgede tanımlanan standartların belirleyici olması sağlanmalı, uygunsuz yapılaşma veya çevresel düzenleme yapıldığının tespiti halinde belediyelere yaptırım yetkisi verilerek belgedeki kriterlerin uygulanması sağlanmalıdır.

Toplumsal farkındalık ve sahiplenmenin sağlanabilmesinin yanında yangın anındaki müdahale kapasitesinin artırılması için orman etkileşimli alanlarda yaşayan yurttaşların gerekli teçhizata sahip olması sağlanmalı, gerekli eğitim süreçleri tamamlanmalı ve belirlenen büyüklükteki su deposu gibi yapıların altyapısı ivedilikle tamamlanmalıdır. Termal uydu görüntülerinden de faydalanarak ülkenin tamamına dair yangın risk haritası çıkarılmalı ve bu harita sürekli olarak takip edilerek erken uyarı sistemleri hayata geçirilmelidir.  Yangın söndürme hava filosu ve kara ekipmanları ülkemizin afet-acil gündemi olarak ele alınarak güçlendirilmelidir ve yangın riski yüksek belediyeler desteklenmelidir.

Elbette yangın risklerinin yönetilmesi çok disiplinli, kapsamlı çalışma gerektiren bir alandır ve vurgulamak gerekir ki en bütüncül çözüm, doğal alanları bir meta olarak gören kapitalist kentleşme paradigması yerine doğayı ve yaşamı önceleyen bir yaklaşımın hakim hale gelmesi için mücadele etmektir. Bununla birlikte, yangınların her geçen gün artan sıklığı karşısında hızla adım atmak, mesleki bilgi ve birikim çerçevesinde mekânsal ve idari düzlemde çözümler üreterek bu çözümlerin hayata geçirilmesi için çaba sarfetmek de önümüzde duran en acil görevlerden biridir.  Yaşamı koruyan, ekosistemin tüm bileşenlerini gözeten ve kamu yararını odağa alan bütüncül ve kapsayıcı bir yönetim anlayışıyla bir an önce yola koyulmak elzemdir. Detaylı ve çok paydaşlı bir çalışma süreciyle gerekli önlemlerin belirlenerek hayata geçirilmesiyle, yangın anlarında çaresizce verilen kayıplara üzülmenin ötesinde, henüz yangınlar yaşanmadan riskleri yönetebilir, yaşanacak olası acıları önleyebilir ve yangın kaynaklı kayıpları “kader” olmaktan çıkarabiliriz.

*Şehir Plancıları Odası Genel Saymanı