Yankı, mağduriyet anlatısı ve hegemonya
Bugün İstanbul sokaklarında, üniversitelerde yürüyen binlerce muhalif genç, meydanlarda toplanan insanlar artık mağduriyet anlatısının eskidiğini ve iktidarın yeni bir söylem bulmak zorunda olduğunu gösteriyor.

MuratTIRPAN - Dr., Okan Üniversitesi
Tarih yalnızca tekerrür etmez; kimi zaman taklit eder, kimi zaman parodisini üretir. 1997 yılında, dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan, Siirt’te okuduğu bir şiir nedeniyle “halkı kin ve düşmanlığa sevk” suçlamasıyla hapse atıldığında, muhafazakâr tahayyül için yepyeni bir mağduriyet anlatısı doğuyordu. Bu anlatı, yıllar boyunca iktidarın ideolojik zeminini besleyen kurucu travmalardan biri oldu. Ancak bugün, bu anlatının iktidara dönüşmüş hali, benzer bir sahneyi tersinden yeniden yazıyor: Bu kez şiir okunmuyor, ama söylenmemiş bir sözün, kurulmamış bir cümlenin cezası veriliyor. Ekrem İmamoğlu’nun hukuki gerekçelerle siyaset dışına itilmeye çalışılması, gençlerin, üniversitelerin, Saraçhane’nin ayaklanmasıyla karşılanıyor.
Geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklamadan dolayı TÜSİAD başkanı da tutuklanmıştı. TABİİ platformundaki yeni dizi Yankı’nın anlattığı 28 Şubat’ın görünmez mimarlarından biri olduğu söylenen sermaye dünyası şimdi mağdur duruma düşürülmüş oldu. Yankı dizisinin Görünmez El altbaşlığı hatırlayalım; artık, bir zamanlar bastırılan görünür hale geliyor. Dizinin arka planında kurulan mağduriyet fantezisi, bugünün siyasal tablosunun mübah görülmesi için var. Çünkü her mağduriyet anlatısı, bir gün muktedir olduğunda kendi bastırma aygıtını üretmeye başlar. Ve işte o an, görünmez el artık sadece bir metafor değil, iktidarın kendi elleriyle yazdığı yeni tarih olur.
Yankı dizisinin altbaşlığı olarak seçilen Görünmez El, yalnızca Adam Smith’ten bugüne gelen ekonomi-politik bir terim değil, burada aynı zamanda muhafazakâr tahayyülün düşman imgelerini nasıl inşa ettiğini ve onları görünmez bir güç olarak nasıl konumlandırdığını anlamamızı sağlayan bir metafordur. Bu bağlamda Yankı dizisi, 28 Şubat sürecinin yalnızca siyasi ve ekonomik sonuçlarını değil, toplumsal hafızadaki kırılmaları, mağduriyet anlatısını ve muhafazakâr kolektif bilincin yeniden şekillendirilmesini hedefleyen bir anlatı sunuyor.
Yankı dizisinde "görünmez el" doğrudan ekonomik manipülasyonlara işaret eder gibi görünse de, asıl işlevi muhafazakâr bilincin kolektif travmasını yeniden üretmek ve ona anlam kazandırmaktır. Zizek’in ideolojik fantezi kavramını hatırlarsak, ideolojiler yalnızca var olan gerçekliği anlatmaz, aynı zamanda eksik olanı da tarif ederek, bireylere bir bütünlük hissi verir. Burada "eksik" olan şey, muhafazakâr dünyanın kültürel iktidarının olmamasıdır. Ancak hegemonya mücadelesinde, eksik olan yalnızca bir eksiklik olarak kalmaz; aynı zamanda bunun faili belirlenmelidir.
İşte bu noktada Yankı dizisi, "görünmez el" metaforunu muhafazakâr tahayyülün tarihsel olarak hesaplaşmak istediği (medya, sermaye dünyası ve ordu gibi) aktörlerin bir toplamı olarak kurgular. Sermaye el değiştirirken, medya gücü belli ellerde toplanırken başörtüsü yasağı gibi kamusal alandan dışlanmalar yaşanırken, bu süreci yöneten ve perde arkasında kalan bir "seçkinler sınıfı" olduğu ima edilir. Ancak bu seçkinler, asla tam olarak görünmezler; aksine, hep bir fısıltı, bir belge, bir komplo ihtimali olarak var olurlar. Dizideki gibi bazen görünseler bile herkesin arkasında hep daha güçlü başka biri olduğu iması vardır. Yani, ideolojik fanteziyi sürdüren bir yapıya dönüşürler.
SEKÜLER SERMAYE OLİGARŞİSİ Mİ, YENİ BİR GÖRÜNMEZ EL Mİ?
28 Şubat süreciyle ilgili özellikle ulusalcı/seküler çevrenin kendi kendini sorgulaması ve yüzleşmesi gerektiği kuşkusuz. Dizide gördüğümüz birçok problemli meselenin öyle ya da böyle gerçekliği ortada. Ama Yankı dizisinin hegemonya kurma biçimi, yalnızca 28 Şubat sürecindeki mağduriyetin hatırlatılması değildir. Aynı zamanda "görünmez el"in kimler tarafından devralındığını gizleyen yeni bir anlatı kurma çabasıdır.
28 Şubat sürecinde sermayeyi kontrol edenlerin seküler elitler olduğu iddiası, muhafazakâr anlatının temel taşlarından biri haline gelmiştir. Ancak bugünün dünyasında özellikle medya gücü el değiştirmiştir. Burada kritik soru şudur: Muhafazakâr iktidar, "görünmez el" söylemini yalnızca geçmişi eleştirmek için mi kullanıyor, yoksa kendi yeni "görünmez elini" inşa etmek için mi?
Bu noktada, dizinin muhafazakâr fantezisi devreye girer: Yeni ekonomik ve kültürelhegemonya artık meşrudur, çünkü geçmişteki haksızlıkları düzeltmektedir. Dizide bir paşanın “hobi” olarak yaptığı Madımak Oteli, Uğur Mumcu’nun patlamış arabası gibi hafıza ikonlarının yerine burada Yankı’nın anlatısı geçmektedir. Paşa bu maketleri yaptığını meşru kılmak için yapmaktadır, Yankı da bu anlatıyı bugünün stratejilerini meşrulaştırmak için tam da bugün anlatılan bir hikâyedir. Buna “The Brutalist stratejisi” diyorum ben ama bu bir başka yazının konusu olabilir.
YANKI VE TABİİ’NİN İDEOLOJİK ESTETİĞİ
Dizinin estetik yapısı, Tabii platformunun genel stratejisiyle de örtüşmektedir. Yankı, klasik anlamda bir propaganda dizisi değildir; seküler anlatıyı doğrudan reddetmek yerine, onun içsel çelişkilerini ve geçmişteki "günahlarını" vurgulayan bir hikâye sunar. Buradaki temel hedef, yeni muhafazakâr hatta mümkünse seküler izleyiciyi yalnızca ikna etmek değil, onun öfkesini ve mağduriyet hissini yeniden canlandırmaktır. Çünkü bu duygu, ideolojik bağlılığı pekiştiren ve kolektif hafızayı şekillendiren en güçlü araçlardan biridir.
Görsel anlatı da bu ideolojik çerçeveye uygun şekilde kurulmuştur. Dizide karanlık koridorlar, fısıltılar, gölgeler ve izleri asla tam olarak sürülemeyen komplolar ile "görünmez el"in işleyişi vurgulanır. Ancak bu yapı, izleyicinin sadece "bize bunu kim yaptı?" sorusunu sormasını değil, aynı zamanda "şimdi biz ne yapmalıyız?" duygusunu da pekiştirmelidir. Burada muhafazakâr bilincin kolektif "temizlenme" arzusu devreye girer.
Yankı dizisinin "Görünmez el" metaforu, muhafazakâr tahayyül için hem hesaplaşılması gereken bir geçmişi hem de meşruiyet kazanması gereken bir bugünü anlatır. Ancak bu noktada kritik bir paradoks ortaya çıkar: Eğer geçmişteki "görünmez el" artık etkisiz hale geldiyse, bugünün kültürel ve ekonomik düzenini ne tanımlayacaktır?
Tabii’nin genel ideolojik çerçevesi içinde Yankı, muhafazakâr mağduriyet anlatısını canlandırarak, yeni bir kültürel hegemonya için alan açmaya çalışıyor. Ancak her hegemonya, kendi "görünmez elini" yaratır. Bugünün iktidarı, geçmişin "görünmez elini" suçlarken, kendi iktidarının görünmez yapısını nasıl açıklayacaktır? Yankı bu soruya net bir cevap vermiyor. Çünkü bu cevap, muhafazakâr hegemonya için belki de en tehlikeli sorudur.
Bugün İstanbul sokaklarında, üniversitelerde yürüyen binlerce muhalif genç, meydanlarda toplanan insanlar artık mağduriyet anlatısının eskidiğini ve iktidarın yeni bir söylem bulmak zorunda olduğunu gösteriyor. Yankı dizisinin kurduğu anlatının, bugünün siyasal gerçekliği karşısında nasıl bir revizyona uğrayacağını görmek, hegemonya inşasının ne denli kırılgan olduğunu anlamak açısından kritik olacak. Çünkü her iktidar, kendi "görünmez elini" yaratır. Ve bazen, o el artık görünmez kalamaz.