Attila Aşut
yazievi@yahoo.comYanlış Doğruyu Kovarsa…
“Galatımeşhur” konulu yazımız, ummadığım bir ilgiyle karşılandı. Okurlarımızın katkılarıyla konu biraz daha boyutlandı. Geribildirimlerin çoğunun yazar dostlardan gelmesi ayrıca sevindiriciydi. Arkadaşlarımız, Türkçedeki “galatımeşhur” sözlerin çoğalmasından doğal olarak hoşnut değiller. Nedeni açık: Yanlış kullanımların yaygınlaşması, Türkçenin kurallı yapısına zarar veriyor...
Yazar dostların yorumlarından birkaç kısa alıntı:
Lütfiye Aydın: “Sevgili Attila, dil duyarlılığın için teşekkür ediyorum. Kimi gençler, marifetmiş gibi Osmanlıcaya yönelerek kaş yaparken göz çıkarıyor. Bir de öteden beri dilimize dolanan ‘namahrem’ gibi ters kullanımlar var. Bilirsin, sözcük ‘mahrem olmayan’ anlamına gelir ama insanımız yaygın olarak ‘mahrem’ diye kullanır. Dil Devrimi de bir ucundan kemiriliyor. Ne yazık ki ilericiler de bu tuzağa düşüyor. Sevgiler, selamlar.”
Ali Günay: “Attila Ağabey, ellerine sağlık. Sanırım önceden ‘galat-ı meşru’ denirmiş ki o daha da kötü. Alaçatı’da ünlü birinin iç giyim mağazasının adı ‘Haremlique’. Bakkalcı, manavcı, mezbahane diyen yazarlar bile var!”
Asuman Adanur: "Galatımeşhur’u öğreneli çok olmadı. Bana ilginç ve eğlenceli de geldi. Sözgelimi ‘Gazze bezi’, zamanla ‘gazlı bez’ olmuş. Uydurmuşuz resmen!”
Üstün Yıldırım: “Galatımeşhur denilen o yanlışa sığınıp gidiyoruz ya ben en çok ona üzülüyorum.”
Fahriye İpekçioğlu: “Galatımeşhur, Türkçemiz için çok tehlikeli. Giderek öyle örnekler görüyoruz ki Türkçenin canına okunuyor!”
∗∗∗
Bu konuda en kapsamlı mektubu, müzisyen Şanar Yurdatapan göndermiş. Şanar Bey, “galatımeşhur” konusundan yola çıkarak medyadaki dil yanlışlarından duyduğu rahatsızlığı dile getiriyor:
“Sevgili Aşut,
Bir süredir, Türkçenin -özellikle medya ve sosyal medya kanallarında- kötü kullanımını dert edindim ve örneklerini topluyorum. Bu konuda tutucu olmanın anlamsız olduğunu, dilin de insan gibi canlı bir varlık olduğunu, zaman içinde değiştiğini biliyorum. Evet ‘Galat-ı Meşhur’, ‘Galat-ı Meşru’yu kovar. Ama kader mi, bırakmalı mıyız kendi haline?
Geçmişte dildeki değişimler ‘ağızdan ağıza’ oluşuyordu. Hadi bilemedin, -gazetelerin çıkışından sonra- buna yazılı basın da katılmıştı. Şimdi öyle mi ya? Sosyal medya ve televizyon kanalları böyle değişimleri büyük bir hızla ve genişlikle yayabiliyor.
Amaan. olacağına varsın’ diye bırakalım mı?
Gönlüm buna el vermiyor. Zira tek anlaşma ortamımız dilimiz. Eğer onu kaybedersek, yani aynı sözcüklerden ayrı anlamlar çıkarırsak nasıl konuşup anlaşabiliriz ki?
Ekte size bu konuda şimdiye kadar yaptığım çalışmaların bir özetini sunuyorum. Özellikle TV kanalları spikerlerine bunları iletebilmeyi çok isterdim ama hem onlara nasıl ulaşabileceğimi bilmiyorum hem de beni tanımazlar. Ama siz iletmek isterseniz durum farklı olabilir.
Sevgi ve saygılarımla...”
Şanar Yurdatapan’ın Türkçe duyarlığı bizi mutlu etti. Mektubuna eklediği yanlış kullanım örnekleri, bizim de bu köşede yıllardır üzerinde durduğumuz konular. Kendisinden yeni katkılar gelirse paylaşmaktan elbette sevinç duyarım. Ancak TV sunucularının bize pek kulak asacaklarını sanmıyorum! Çünkü kendilerine yönelttiğimiz uyarılardan bugüne değin olumlu bir sonuç alamadık. Bu arkadaşların “Türkçe” diye bir dertleri olduğunu düşünmüyorum artık!
HAFTANIN NOTU
Kuzey Kıbrıs’ta Tiyatro Festivali
20. Kıbrıs Tiyatro Festivali, 17 Mayıs akşamı Yakın Doğu Üniversitesi’nin Lefkoşa’daki Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde başladı. Festivalin açılış oyunu "Kadınlar, Filler ve Saireler", Ankara Devlet Tiyatrosu sanatçıları tarafından sergilendi. Dört kadın oyuncunun (Neyra Kayabaşı, Filiz Demiralp, Gül Öz, Gizem Koçer) bir buçuk saatlik kesintisiz sahne gösterisi ayakta alkışlandı. Yunus Emre Gümüş’ün imzasını taşıyan ve Sibel Erdenk’in sahneye koyduğu oyunu soluk soluğa izledik. Hızlı tempolu ve yüksek enerjili bir "kadın oyunu"ydu. Oyunu izlerken tüm duyguları bir arada yaşadık: Güldük, neşelendik ve de hüzünlendik… Seyirciden tam not alan görkemli bir gösteriydi…
Festival kapsamında bizim izleyebildiğimiz ikinci oyun, ünlü yazar Arthur Milller’in “Cadı Kazanı” idi. 1692 yılında ABD’nin Salem kasabasında yaşanmış trajik bir olaydan yola çıkılarak yazılan ama tüm zamanlarda geçerli olan bu oyunu, İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun kalabalık sanatçı kadrosu sergiledi.
Lefkoşa Türk Belediyesi’nin ev sahipliği yaptığı "Kıbrıs Tiyatro Festivali", değişik tiyatro topluluklarının sunacağı oyunlarla 11 Haziran’a dek sürecek.