Google Play Store
App Store

Okunacak ne çok şey var; kitaplar, bedenler. Metroda kafanızı kitaptan kaldırdığınızda gözleriniz karşı sırada oturan birine takılabilir ve okuma eylemine ara vermeden devam edebilirsiniz. Her beden bünyesinde bir hikâye taşır, hikâyesi bedenine yazılmıştır. Her hikâye, başka hikâyelere göndermelerle doludur ve kişisel hikâyeler kolektif bir romanın parçalarına dönüşür: “Sokakta, bir dükkânda, kalabalık bir yerde durup herhangi bir adamın yüzüne bakarak hayatının hiç olmazsa bir kısmını hikâye etmek mümkündür” (Sait Faik, Birahanedeki Adam). Taşıdıkları göstergelerle bedenler çözümlenmeyi bekleyen metinler gibi. Kişilerle değil, metinlerle karşılaşıyoruz. Kimileri çok tutarlı; bedenleri tek bir anlam üretmek üzere özenle seçilmiş uyumlu göstergeler taşıyor; giysileri ve takıları, yüz ifadeleri ve tavırları uyumlu bir kombin oluşturuyor. Böylesi bedenleri çözümleyip öyküleştirirken zorlanmazsınız, çizgisel anlatılardır, okunmaları kolaydır. Kimileri ise tutarsız, uyumsuz parçalardan oluşmuş bir kolajı andırıyor, okumakta zorlanırsınız. Bedenler, metinler arası ilişkilerin cisimleşmiş halleri. Bedenlerindeki her gösterge, başka zaman ve mekânlara ait metinlerden alıntılardır ve göndergeleri başka metinlere gönderdikçe bedenlerin anlamları da sürekli değişir. Ve metni çözümlerken siz de bir anlamdan diğerine savrulursunuz.

∗∗

Sait Faik birahanedeki bir adamı gözüne kestirir. Tavırlarını, giysilerini, yüzünü, ellerini dikkatle inceler. Göstergelerinden mesleğini, nasıl bir hayat sürdüğünü anlamaya çalışır. Birdenbire küçük parmağındaki yüzük dikkatini çeker; ipince, zarif bir yüzüktür, bedeniyle uyumsuzdur. Ve bu yüzüğün bir kadın yüzüğü olduğuna, dolayısıyla bir kadından alındığına karar verir. Bir taşı eksik üç taşlı yüzük bir kadının parmağından zorla çekilip alınmış gibidir. Ona metresi tarafından aldatılmış bir adam havası vermektedir. Sait Faik yüzüğün bir kadın yüzüğü olduğunda yanılmamıştır, fakat metres konusunda yanıldığını anlar. “Gözlerinde dert alameti yok, öyleyse kadın tarafından aldatılmış değil, bu şüphemde yanılıyorum.” Daha sonra yüzüğün kızının yüzüğü olduğunu öğrenir, düşen taşı taktırmayı unutmasın diye kızı sabahleyin babasının parmağına zorla geçirmiştir. Artık bedenlere dair tutarlı çözümlemeler yapmak giderek zorlaşıyor. Zira bedenlerin göstergeleri artık göstermiyor, aksine gizliyor. Göstergelerin gösterdiklerine bakıp da bedenlere dair düz okumalar yaptığınızda yanılırsınız.

∗∗

Sait Faik’in zamanından beri mekânlar hızla değişmiştir, birahaneler artık erkek mekânları değil. Bir mekân olarak beden de aynı hızla değişmiştir. Bir zamanlar üzerlerinde bayrak gibi anlamları sabit sembolik göstergeler taşıyan bedenler artık anlamları taşıyana ve dışarıdan yorumlayana göre sürekli değişen alegoriler taşıyor. Bir bedenin göstergelerini cinsiyetçi bir okumayla erkek ya da kadın olarak yargılamak sizi yanıltabilir. Ve artık “Birahanedeki Adam”dan değil, birahanedeki kadından da söz ediliyor ve üstelik bu kadın başörtülü olabilir ve erkek arkadaşıyla bira içebilir. Göstergelerine bakıp da yanlış yerde olduğuna ve tutarsız davrandığına karar verdiğinizde bu sizin hâlâ sembolik okumalar yaptığınızı gösterir. Mekânlar gibi bedenler de tutarsız parçalardan, başka metinlere ait alıntılardan oluştuğundan beri sembolik okumalar bir işe yaramıyor. Başörtüsü bir alıntıdır. Benjamin’in dediği gibi, “Eserlerimdeki alıntılar, yolda pusuya yatmış, yoldan geçene saldırıp onu kanılarının yükünden kurtaran silahlı soyguncular gibidir.” Alıntılar saldırgandır, başörtüsü sizin sembolik düşünme tarzınıza saldırır. Alıntılar güçlüdür. Alıntıların gücü, “geçmişi iletme ve yeniden canlandırma kapasitelerinden değil, aksine kökünü kazıma, bağlamdan çıkarma ve yok etme kapasitelerinden kaynaklanır” (Benjamin). Alıntı sadece sizin yargılarınızı yerinden etmekle kalmaz, alıntılandığı geleneğin de kökünü kazır. Siz niye dert ediniyorsunuz ki? Bırakın, alıntılandığı gelenek düşünsün.

“Göz şeyleri görmez, başka şeylerin anlamını yüklenmiş şeylere ait şekiller görür” (Calvino). Şekiller ya da göstergeler bir bedeni göstermez, aksine gizler. Bir bedenin göstergelerini okumak yerine o bedenle konuşmayı deneyin. Bırakın, bedenler kendi hikâyelerini kendileri anlatsın.