Bu satırlar ülke tarihinin uzak ara en önemli seçiminin sonuçları belli olmadan yazılıyor.

Seçime yalnızca üç gün kala cumhurbaşkanı adaylarından birinin adaylıktan çekilmiş olması; iktidarın sözcüsü olan sözüm ona kimi din bilginlerinin “Allah rızası için” oy istemesi ve muhalefetin son mitinglerinden birinin “suikast iddiaları” gölgesinde “çelik yelekle” ve uzun namlulu “ağır silahlı” koruma önlemleri gölgesinde yapılması bozukluğun göstergeleridir. Dahası, Başkan’ın, adaylardan biri olmasına karşın son açıklamalarını “14 TV kanalında” yapma olanağı bulması ve bütün bunların ekonomi, hukuk ve toplumsal barış alanındaki büyük sorunları gölgelemesi, yasakların, yolsuzlukların ve yoksulluğun konuşulmasını engellemesi, gerçekte ağır yapısal sorunlarla karşı karşıya olunduğunu kanıtlıyor.

Bu nedenle, “seçim sonuçlarından bağımsız” ya da nesnel olarak, ülkenin yönetim yapısının çok köklü ve büyük bir bakım ve onarıma gereksinimi olduğu yadsınamaz bir gerçektir. 

Yapısal onarımın şu üç alanda olması ve bunların “eşzamanlı” gerçekleştirilmeleri, diğer yapılacakların temeli olmaları nedeniyle zorunludur: Hukuk ve kurumlaşma; bilim ve eğitim; özgürlük ve barış.  

HUKUK VE KURUMLAŞMA

Toplumsal yapının varlığı, tüm gerçek ve tüzel kişilere eşit olarak uygulanan hukuk kurallarıyla olanaklıdır. Yıllardır, ülkemizde bu ilkeden adım, adım uzaklaşılmış, bunun yerine, “adamına göre hukuk” geçerli kılınmıştır. Kamu ihalelerinden düşünce suçlarına, kamuda işe almalardan bürokraside yükselmelere dek hemen her alanda bu hukuksuzluk yaşanıyor. Daha fazlası da var, “faiz oranlarının saptanmasının Nass ile olduğu” hukuk konusunda da İslam’ın hukuk anlayışı ya da fıkıh adım adım yerleştirilmeye çalışılıyor.

Hukuksuzluk, toplumsallaşmış bulunuyor. Kamu kesimi kaynaklı yolsuzluk ve hırsızlıklar; kaçakçılık, silah ve uyuşturucu ticareti sıradanlaşıyor; sokak şiddeti yaygınlaşıyor. Daha da olumsuzu, gururla “doktor dövüyoruz” denilebiliyor. Kadınları, çocukları ve yoksulları ezen, giderek yok eden bir süreç, üstelik artarak, yaşanıyor.

İşbaşına kim gelmiş olursa olsun, bütün bu yıkımlara yol açan büyük ve ağır hukuksuzluk sorununa çözüm bulmalıdır.

BİLİM VE EĞİTİM

Ülke bilimden uzaklaştırılmış bulunuyor. Ne ülkenin bilimle ilgili ilgili kurumlarında ne de bilimsel istatistikler oluşturmakla görevli TÜİK, TCMB’de artık eser yoktur. Özerkliği ve bilimsel araştırma özgürlüğü yok edilmiş olan ve bu nedenle de üniversite demeye bin tanık gerekli bir üniversite var.

Ders programlarından 2016’da Evrim kuramının kaldırılmasının da kanıtladığı gibi, çocuğun ve gencin yaratıcı yeteneklerini geliştirmeyen ve bilim ile barışık olmayan bir eğitim uygulaması geçerlidir. Bu yanlıştan ivedilikle çıkılmalı, eğitimin tamamında çağdaş eğitim anlayışı uygulamaya konulmalıdır.

ÖZGÜRLÜK VE BARIŞ

Özgürlük, çağımızda toplumsal yapının sağlıklı çalışması ve varlığı için vazgeçilmezdir.

Düşünce ve anlatım özgürlüğü, tüm hakların temelidir. Bu özgürlük, eğitim, bilim, kültür ve sanat;  çalışma yaşamı ekonomik ve sosyal hakların tam kullanımının alt yapısıdır.

Yıllardır bu ülkenin insanları, binlercesiyle yalnızca düşünceleri nedeniyle hapsedildi; işkence gördü; dövüldü; işinden kovuldu. Bu yıkıcı uygulama mutlaka son bulmalı ve yapılan haksızlıklar karşılanmalıdır.

Ek olarak vurgulamakta yarar var: Toplum barışa susadı. Yeni dönemde ülke yönetiminin “ilk işi”, uygun deyimiyle, “ne yapıp edip” toplumsal barışı sağlamak olmalıdır. Toplumsal barış öncelikle, bir hak-hukuk konusudur; ancak, hiç zaman yetirilmeden, toplumsal aklı ortadan kaldıran, çıldırtıcı özelliği bulunan şu iki konuda adım atılmalıdır: Kürt sorununa çözüm ve faili meçhul cinayetlerin “tamamının” aydınlatılması. Bu iki konuda çözüm toplumsal barışın altyapısı olacaktır.

Kısaca, seçimi kim kazanmış olursa olsun, kapsamlı bir yapısal onarım zorunludur. Bu nedenle, hukuk ve kurumlaşma, bilim ve eğitim ve özgürlük ve barış savunucularına, seçimlerden sonra da büyük görev ve sorumluluklar düşüyor.