Türkiye’de milyonlarca vatandaş hep bir ağızdan “Yardıma hazırız!” diye haykırıyor. Yakın tarihimizin en büyük felaketlerinden birini yaşadığımız bugünlerde bu ülke, sahip olduğu gücü, eğitimi, uzmanlığı geri ödemek isteyen yürekler ile dolu. Felaketin dördüncü gününde gelinen noktada yardımların tek elden dağıtılması konusundaki inat çoğunlukla politik sebeplerden kaynaklı ciddi aksaklıklar yaratmakta. ‘Ben bilirim’cilik ve ‘ben yaparım’cılık da buna eklenince fayda sağlanabilecek kurumlar izinlere takılmış bir şekilde beklemede kalıyor. “Ne bekleniyor” derseniz malumunuz, Saray’ın izni.

***

1999 Marmara Depremi’nde Gölcük başta olmak üzere depremden etkilenen bölgelerde görev üstlenen aktif ve işlevsel kuruluşların başında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği (ÇYDD) geliyordu. Kurduğu rehabilitasyon çadır alanında bu dernekle beraber ben de aylarca gönüllü olarak çalıştığım için bunun birinci elden şahidiyim. Sadece ben değil ’99 depreminde 72 saat enkaz altında kalmış, o tarihte 15 yaşında olan Suna İncekar da, 9 yaşında olan Furkan Yıldırım da ÇYDD’nin dokunduğu çocuklardandı. Her yeni depremde ilk aklıma gelenler hâlâ görüştüğüm bu iki genç oluyor. Şimdi hepsi büyüdü ama biliyorum ki her deprem haberinde o enkazın karanlığını, travmasını en derinden onlar hissediyor. Daha dün konuştuğum Suna “İçim paramparça ablacım, kafam hiç iyi değil” derken, Furkan, “Tuğçe abla gerçekten kötüyüz… Adana’da, Malatya’da akrabalarımız var onların da durumları çok kötü ne uyku uyuyabiliyoruz ne de bir şey yapabiliyoruz” sözleriyle duygularını aktardı. Çocukken yaşadıkları travmalara rağmen bugün hâlâ ayakta kalarak savaş veren bu gençlere maalesef ki yeni çocuklar eklendi. Şimdi onlara el uzatmanın zamanı, yaralarına merhem olmanın vakti…

***

Deprem sonrası rehabilitasyon dönemi çok önemli ve artık ülkece buna yoğunlaşmalıyız. Tam da bu noktada Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği “Yardıma Hazırız!” başlıklı bir açıklama yayınladı. Ben de bunun üzerine ÇYDD Genel Başkan’ı Prof. Dr. Ayşe Yüksel ile görüştüm ve birkaç soru sordum.

ÇYDD olarak deprem bölgesindeki yurttaşlara ivedi şekilde destek olmak adına yaptıkları yardım toplama izni başvurusuna hâlâ bir yanıt alamadılar. Yüksel’e “Bugün neler değişti de ÇYDD sahaya gitmek bir yana dursun yardım toplama izni dahi alamıyor?” sorusunu yönelttim. Yüksel, sorumu şu ifadelerle yanıtladı: “Doğal afetler hiçbirimizin hayal bile edemeyeceği, olağanüstü ve çok yıkıcı etkilere sahip olduğu için ilk adımda yurttaşlarımızın sağ salim kurtarılmasını, ondan sonra da bu yurttaşlarımızın sağlık, barınma, beslenme ve eğitim ihtiyaçlarının ivedi olarak çok iyi organize olmuş bir sistem içinde desteklenmesi büyük önem taşıyor. Arama-kurtarma çalışmalarının ardından belki de en az 3 yıl sürecek bir rehabilitasyon süreci öngörüyoruz. Bu rehabilitasyon sürecinde de tüm hassasiyetleri, travmaları ve kayıpları göz önünde bulundurarak mevcut durumu en hızlı şekilde nasıl iyileştirebileceğimizi ve ortaklaşa hareket ederek bu sürecin dayanışma ve paylaşım odaklı olmasını sağlamayı hedeflemeliyiz. Bu noktada sivil toplum kuruluşlarına çok önemli görevler düşüyor.

***

Böylesine olağanüstü bir durumda, hiçbir farklı görüşün ya da mücadelenin söz konusu bile edilemeyeceği bu felaket karşısında hep birlikte hareket etmek, hep birlikte afetzedelerin yanında olmak sadece çok önemli değil, bir sorumluluktur. Ülkemizde yaşanan bu karanlığı en kısa sürede aydınlatmak için, bugün afet bölgesinde olan afetzedelere, kurtarma ekiplerine, sivil toplum kuruluşlarına, gönüllülere yani insanlarımıza destek olmak bizim sorumluluğumuzdur. Zamanla yarıştığımız, her saniyenin bile inanılmaz değerli olduğu bugünlerde yardım taleplerimize yanıt beklediğimizi yineliyor ve bu felaket için yardıma hazır olduğumuzu söylüyoruz!”

Dayanışmanın önemine vurgu yapan Yüksel, “Geçmişte de sahada çok ciddi çalışmalar yaparak afetzedelere destek olan bir dernek olarak hem depreme destek amaçlı bağış toplama hem de afet bölgelerinde gönüllü çalışma izni almaya çalışıyoruz” diyerek sözlerini sonlandırdı.

***

KÖPEKLİK DERSİ

Yukarıda bahsettiğim Suna İncekara, annesi ve kardeşini kaybettiği depremden tam 96 saat sonra Fransız ekibindeki kurtarma köpeğinin aldığı koku sayesinde yeri tespit edilmiş ve enkazdan çıkarılmıştı. Hani Türkiye’de itilip kakılan, neredeyse “katli vaciptir” diyenlerin hor gördüğü köpekler sayesinde hayatta. Her depremde onlara ne kadar ihtiyacımız olduğu gerçeğini acı bir şekilde bizlere hatırlatıyor can dostlarımız. Dünyanın pek çok ülkesinden yardıma koşan ekiplerin hepsinde bu köpeklerden var. Duyuları insandan çok daha üstün olan bu canlılar yaşamın kokusunu alarak ekipleri doğru noktalara yönlendirip sayısız hayatın betonların altından çıkarılmasını sağlamaya devam ediyor. Bir kez daha insana köpeklik dersi veriyor.

***

DİJİTAL PLATFORMLAR NEREDE?

Televizyon ve Sinema Filmi Yapımcıları Meslek Birliği (Tesiyap) üyesi yapım şirketlerinin kendi aralarında maddi ve ayni yardımlar toplayarak ve bu yardımları AFAD ve AHBAP koordinasyonunda depremzedelere ulaştırılmasını sağladılar. Ayrıca üye yapımcıların büyük çoğunluğunun yardım çalışmalarına destek olmak için film setlerine bir süre ara verdiklerini de paylaşalım. Sinema TV Sendikası ise film sektöründe faal olarak çalışan jeneratör, ışık malzemesi, tuvalet karavanı ve karavanların afet bölgesindeki arama kurtarma çalışmalarında kullanılması için dayanışma çağrısında bulundu. Hayatımızın önemli bir bölümünü işgal eden Netflix, Disney+ ve Exxen dijital platformlarının böylesi bir felaket döneminde ve de dayanışmanın büyütüldüğü zamanda sosyal medyada sessiz kalmış olmaları anlaşılır gibi değil. Hesaplarında konuyla ilgili tek bir paylaşım dahi yapılmamış olmasına tepki göstermek hakkımız. Bunun aksine Gain Medya’nın deprem ile ilgili yayın koymuş olmasını tebrik ediyorum. BluTV’nin en azından “Geçmiş olsun Türkiye” paylaşımında bulunduğunu da eklemek isterim.