Attila Aşut
yazievi@yahoo.comYargı kıskacında direnmek…
“Adalet mülkün temelidir” sözünü “Adalet mülkiyetin temelidir” biçiminde anlayanlar var!
Özdeyişteki “mülk” sözcüğü, eski zamanların dilinde “ülke” anlamındadır. Bu sözle demek isteniyor ki bir ülkede adalet yoksa o ülke temelsiz bir yapı gibi ayakta kalamaz, çöker…
AKP iktidarında yargı alabildiğine siyasallaştı. Adalet aygıtı, ülkeyi Saray rejiminin istekleri doğrultusunda biçimlendirmeye başladı. Bu yüzden de adalete güven çok azaldı. Geçmişte de kusursuz değildi yargımız ama iktidarlar karşısında görece bağımsız bir konumdaydı. Mahkemelere giderken yargıçların hukuka uygun davranacaklarına ilişkin güçlü bir inanç vardı içimizde. Sıkıyönetim mahkemelerindeki askeri yargıçlar bile bugünkü siyasallaşmış yargı mensuplarından daha adildi. Onlar hiç değilse biçimsel hukuk kurallarına özen gösteriyorlardı. Kes-yapıştır kararlarla tutuklamalar otomatiğe bağlanmıyor; kendi ayağıyla gidip savcıya ifade veren insanlar “kaçma şüphesi var” gerekçesiyle tutuklanmıyordu! Dışarıdan karışmalarla yargının doğal işleyişi bozulunca bu kurumun saygınlığı toplum katında çok yara aldı.
Türkiye’de olağan yargı süreçleri işlemiyor artık. Savcılığa çağrılarak ifade verme dönemi sona ermiş görünüyor. İktidar yandaşlarının yalan yanlış şikâyetleri bile gece yarısı operasyonlarının konusu olabiliyor. Artık öğrendik: AKP iktidarında gözaltına alınmak, en az dört gün insanlık dışı koşullarda nezarette tutulmak anlamına geliyor! Gözaltı ve tutuklamalar sıradan bir uygulamaya dönüştü. Hiç kimsenin hukuk güvencesi kalmadı. Gazetecilere, sinema oyuncularına, menajerlere “hükümeti devirmek” gibi akıl almaz gerekçelerle dava açılabiliyor. Seçilmiş belediye başkanları, bu iktidarın ballı ihalelerle palazlandırdığı açgözlü üstencilerin iftiralarıyla tutuklanıyor. Adalet Bakanı günde beş vakit “yargımız bağımsızdır” dese de her gün tanık olduğumuz uygulamalar karşısında bu sözler inandırıcılığını yitiriyor.
Yargısı teslim alınmış bir ülke, düşman ordularınca işgal edilmiş bir ülkeden daha savunmasızdır.
∗∗∗
Kısa süre öncesine değin “Cumhur İttifakı”nın gözünde HDP / DEM “ana düşman” iken, bu gelenekten gelen belediye başkanları siyasal kararlarla görevden alınıp yerlerine “kayyım” atanıyordu. Devlet Bahçeli’nin herkesi şaşırtan malum çağrısıyla Meclis’te yeni bir “barış süreci” başlatılınca eski “düşman” birdenbire dost oluverdi! Ama kutuplaşmadan beslenen Saray rejimi “düşmansız” edemezdi. “Yeni düşman” bu kez ana muhalefet partisi idi! Çünkü CHP, tüm kamuoyu yoklamalarına göre iktidara yürüyordu. 15 milyon insanın oyuyla Cumhurbaşkanı adayı seçilen İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ise Beştepe’deki koltuğunu bırakmak istemeyen Erdoğan’ın korkulu rüyasıydı.
CHP’ye yönelik büyük saldırı, İmamoğlu’nun diplomasının iptali ve ardından tutuklanmasıyla başladı. Onu, CHP’li ilçe belediye başkanlarıyla bürokratların tutuklanmaları izledi. Cezaevindeki CHP’li belediye başkanlarının sayısı, en son Bayrampaşa Belediye Başkanı Hasan Mutlu’nun da tutuklanmasıyla 17’ye ulaştı. Ayrıca onlarca Belediye Meclisi üyesi ile belediye çalışanı da değişik cezaevlerinde tutuluyor. Bütün bu tutuklamalar, CHP’li belediyelere çökmek için yapılıyor. Ne yazık ki yargı da bu süreçte araç olarak kullanılıyor Eğer Bayrampaşa Belediyesi de bu yolla el değiştirirse AKP’nin seçimde kazanamadığı halde hile, tehdit, şantaj ve devşirme yoluyla çöktüğü belediye sayısı, ülke genelinde 50’yi geçmiş olacak...
∗∗∗
23 yıllık AKP iktidarı, hukuksuz uygulamaları ve halkı ezen piyasacı vahşi kapitalist politikalarıyla ülkemizde örgütlü kötülüğün simgesi oldu. Daha önce de kötü yönetimler gördük ama bu kadar kötüsü hiç gelmedi! Çünkü kötülükte sınır tanımayan bir iktidar bu!
CHP’li belediyeler şimdi iki seçenekle karşı karşıya: “Ya bize katılacaksınız ya içeri atılacaksınız!” Ya kelepçe ya AKP rozeti! Ya Saray’a ya kodese!
Eski AKP İzmir Milletvekili Hüseyin Kocabıyık bile bu “ahlaksız dayatma” karşısında dayanamamış, partideki arkadaşlarını sosyal medya hesabından şöyle eleştiriyor:
“Merak ediyorum, şu bizim Ak Partililer, centilmenliğin hiçbir kuralına uymayan bu belediye el değiştirmelerinden hiç rahatsızlık duymuyorlar mı? Hayır, duymuyorlar! Çünkü hak, hukuk, adalet ve karakter sınavından çoktandır sınıfta kaldılar ve artık işi yüzsüzlüğe vurdular. Tarih bu zümre ile ilgili ne yazacak, çok merak ediyorum.”
Tabii, tehditlere direnemeyip boyun eğenlere de bir çift sözümüz olacak:
Halkın size güvenerek verdiği oylara ihanet etmekten hiç mi utanmadınız? Düne kadar “baba ocağım” dediğiniz partinizden ayrılıp “yeni aile”nizin kollarına atılırken kızarmadı mı yüzünüz? AKP Grup Toplantısı’nda rozetinizle birlikte daha birçok şeyinizi değiştirdiğiniz günün gecesi başınızı yastığa koyduğunuzda huzur içinde uyuyabildiniz mi?
Ataol Behramoğlu, “Erdem ve Erdemsizlik Üzerine” yazdığı yeni taşlamasının bir dörtlüğünde şöyle diyor:
“Sözünün eri olmak bir deyimdi / Doğru insanı tanımlayan / Şimdi baş köşede ağırlanıyor / Dün tükürdüğünü bugün yalayan”.
Yalayan yalasın! Bugünün yarını da var. Bugün direnenler, yarın başları dik olarak onurla dolaşacaklar aramızda. Ya kişisel çıkarları için partilerini satıp teslim olanlar? Onları tarihin nasıl yazacağı şimdiden belli değil mi?


