Yargıda yeniden başlamak
Artık yargının, insani değerleri üstün tutan, kişi ve etik ilişki değerlerini önceleyen bir yargılama mekanizması için, her tür etki ve baskıyı bertaraf etmeye özgülenen bağımsızlık ve tarafsızlık ilkelerini uyandırıp, ona vücut vermesi, bu yolda eylemesi, var gücüyle çaba göstermesi tek sorumluluğudur.
Beyhan Güler - Yargıç, Yargıçlar Sendikası Üyesi
“Zaman, Lethe ırmağının suyudur,” derler. Hades’te suyunu içenlerin, fani dönemde yaşadıklarını tamamen unuttuğu nehir, Lethe. Zamanın, mekâna oranla böylesi güçlü bir etkiye sahip olması insanı, varoluşa dair sorgulamalara yönlendirir çoğu kez. Hemen her dönem ve her koşul karşısında aynı anlam arayışının izlerini görmek mümkündür. “Kişinin kim olduğunu, koşulları değil, kararları belirler.” der Victor Frankl. Elbette koşullar, kararlar üzerinde etkilidir. Karar alma süreci, koşulların etkisini daima gözetse de tüm kısıtlılıklara karşın, kişinin yadsınamaz bir özgürlüğü vardır.
Her dönem ve her zaman kesitinde insan, bilir ki, bulunduğu yer, yaşanan en kötü ya da en zor yaşam kadar kötüdür. Ve herkesin, bulunduğu yeri, toplumu, daha az zor ya da daha az kötü yapma gücü ve yeteneği vardır.
Bu anlamda başarılabilmesi mümkün olanlara karşılık mümkün olmayanların gücü ve büyüklüğü son derece ürkütücüdür. Ancak önlenebilen her kötülük, maruz kalan açısından yaşamsal bir değer de taşıyabilir. Unutmamak gerekir ki, içinde bulunduğumuz toplumsal düzen, mevcut en zor ve en kötü yaşam ile en iyi yaşam arasındaki fark kadar adaletsizdir. Oysa adalet, daha iyi, daha mutlu, daha erdemli bir yaşamı tesis edebilmenin, varlığını koruyup geliştirebilmenin asgari olanaklarını belirleyip, temin edebilmenin önkoşuludur. Adaletin ve hakikatin tecellisi bakımından, insanlığın ürettiği en gelişmiş düzenek hukuktur. Bu değerli ve yaşamsal amaç, hukuku, zorunlu ve vazgeçilmez kılar. Mekanizmanın varlığı, güçlendirilmesi, korunması, bozulma ve ihlallere karşı savunulması; onun adaleti gerçekleştirme gücü ve yeteneğine sahip olmasından kaynaklanan bir reflekstir.
Kişi ya da kurumlar açısından uyuşmazlıkların giderilmesi, haklı olana hak ettiğinin teslimi ya da cezalandırma yetisi, hukuk tarafından yargı gücüne verilmiştir. Yargı, bir elindeki uyuşmazlık için diğer eliyle tuttuğu hukuktan adil bir sonuç üretmekle görevlidir. Bu görevi yerine getirmek, hukukun öngördüğü prosesi başarıyla tamamlayabilmeyi gerektirir. Yargılama olarak tanımlanan süreç, ilgililerle kurulan etik ilişkinin toplamıdır. Adaletin ve hakikatin tezahürüne olanak tanıyabilecek, hukukun adil bir sonuç yaratmasının önünü açacak olan, etik değerlere önem ve özen gösteren bir yargıdır. Yargılamanın üzerinde yükseleceği etik ilişki değerleri, süreci yürüten yargıcın işlevi ile doğrudan bağlantılıdır. Yargıç, yüzyıllara mal olan bir mücadele ile tarihten süzülüp gelen hukukun temel ilkelerini yargılamanın zeminine yerleştirmelidir. Anılan ilkeler tam da buradan yargıca, yasadan hukuk, hukuktan da adalet üretme görevi yüklemektedir. Bu ödev, değerler bilgisini sarıp kuşatan yaşamsal bir ödevdir. Artık yargıç, kişi değerleri ile etik ilişki değerlerini buluşturarak yargılamayı, insani değerleri esas alan, yücelten bir zeminde yürütmek zorundadır.
Elbette koşulların zorluğu burada kendisini gösterir. Zira yargı politikalarına yön veren siyasal güç/otoritenin, gerek sistemin işleyişine ilişkin hukuk tanımaz düzenlemeleri, gerekse yargı gücünün ürettiği karar ve hükümlerin uygulanmasına yönelik zorunluluğu ihlal eden kasıtlı eylemleri, yargının, insanlığın yüzyıllara mal olan mücadele ile edindiği ilkeleri neredeyse unutmasına yol açtı. Yazının hafızayı diri tuttuğuna dair inancı sarsacak biçimde gördük ki, şeklen ve kâğıda dökülmüş haliyle yaşıyor sanılan ilkeler, çoktan bitkisel hayata teslim oldular. Bu ilkelerin, tüm toplum kesimleri için özgür, güvenli, barış içinde bir yaşamın tesisi bakımından önemi gözetildiğinde işbirliğinin, birlikte çaba göstermenin değeri yadsınamaz. Tarih, birlikte sahip çıkmanın, birlikte diretmenin sonucu elde edilen hak ve özgürlükler bakımından ödenen bedellere de bu süreçlere de tanıklık etmiştir. Boyu aşan, böylesi büyük bir çabanın zaman alacağı, belki de toplumsal işbirliğini gerektireceği, bu uğurda eyleme gayretinin sonuçsuz kalacağı düşüncesi yılgınlığa sebep olsa da hatırlamak gerekir ki en az bir kötülüğü önlemek bile değerli ve daima umut vericidir.
Artık yargının, insani değerleri üstün tutan, kişi ve etik ilişki değerlerini önceleyen bir yargılama mekanizması için, her tür etki ve baskıyı bertaraf etmeye özgülenen bağımsızlık ve tarafsızlık ilkelerini uyandırıp, ona vücut vermesi, bu yolda eylemesi, var gücüyle çaba göstermesi tek sorumluluğudur. Bilinmelidir ki, koşulların zorluğu, kararlar üzerinde etkili ama belirleyici değildir, içimizde var olan özgürlüğü, henüz Lethe ırmağının suyunu içmemişken yeniden keşfedebiliriz.