Google Play Store
App Store

Bir sabah uyandığımda canım, kahvaltı dahi yapmamış olmasına rağmen silahlı çatışmaya girmek istiyordu. Ama ne silahım ne de çatışabileceğim karşıtım vardı. Birkaç sonraki sabah "yoksa bir ikizkenar üçgende iki açının birbirine eşit olduğunu bile kanıtlayamayacak kadar bilgisiz miyim?" korkusuyla uyandım. Anladım ki korkacak bir durum yok. Korktuğum şeyin öznesi olan üçgen diye bir şey de yok! Çatışma arzusunu ve üçgenin iç açılarını anlayamama korkusu ve benzeri şeyler üzerinden elde ettiğim deneyimler sonrası kendimi daha soğukkanlı bulmaya başladım. Bu öz güvenle bir öğle sonrası dersimde; sınıftaki öğrencilere, biraz da “biz bu sakalları değirmende beyazlatmadık” ağırbaşlılığıyla “Siz hayatınızda boyu 160 cm olan bir insan gördünüz mü?” diye sordum. Soruya hepsi “elbette” demek istiyordu ama verilen tepkilerde yanlış yanıt verme korkusu ve aşırı bir çekingenlik vardı. Bu, çekingenliklerini bertaraf edebilecek bir başka soruyu sormama da engel olmuştu. O soru ne olabilirdi?..

Sonra bu tür sorular başka soruları tetikleyebiliyor; örneğin, bir Mısır piramidini inşa etmek mi daha güzel yoksa kenar uzunlukları 3, 4 ve 5 birim olan üçgen üzerinde renkli renkli düşünmek mi? Yahu Mısır piramitlerini inşa etme arzusu, sınıf-sermaye çelişkisinin neresinde olabilir?

Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük mantıkçılarından Kurt Gödel (kendi kendini açlıktan öldürebilecek kadar mantıksız biri) sayılarımızı üreten sistemin “mükemmel” olduğunun kanıtlanamayacağını kanıtlamıştı. Aziz Nesin de “normal insan dengesiz insandır’’ diyordu. Aslında Kurt Gödel ve Aziz Nesin’in söylediği aynı şeyi söylemişti. Yukarıdaki iki paragrafta konu olan silahlı çatışma arzusunun ve soruların “dengesizliğini” Aziz Nesin ve Kurt Gödel referanslı olarak değerlendirmemek eksik olacaktır.

TEREDDÜT...

Son Cumhurbaşkanlığı seçim süreci ve sonrası “oyları çaldın, diploman olmadığı hâlde aday olmanı sağladın, aday olman Anayasa’ya aykırı ve dolayısıyla meşru bir Cumhurbaşkanı değilsin” diyen CHP’nin, Meclis açılışında Erdoğan’ın konuşmasına başlama anında gösterdiği “Ayakta karşıladık ama alkışlamadık” sözleri anlamsız ve tabir caizse gayriciddir. Olması gereken aşağıdaki benzer sözlü protestolarla Erdoğan’ın konuşması engellenmeli ve kürsü titretilmeliydi

128 milyar nerede? Diploma nerede? Fethullah Gülen’e neler verdin? Sisi kardeşin mi? Eset mi Esat mı? Bir simit ne kadar? Camiye ayakkabıyla girenleri açıkla. Darbeyi Enişten mi haber vermişti?

Bu protestolar sonrası o kürsüde Erdoğan; beş dakika bile kalamazdı. Bu da kendisine sorulacak soruları kendisinin belirlediği Erdoğan için tarihi bir ders olurdu. “Bunu CHP mi yapacak?” diyerek sorarsanız kim size haksız olduğunuz söyleyebilir. Böyle devam eden CHP’nin siyaset mücadelesi bir süre sonra Erdoğan’ın sürekli başkanlığının tartışılmasının gereksiz olduğu ve bunun da siyaset üstü olması konusuna evrilecektir.

ACEMOĞLU’NUN EKONOMİ ÇÖZÜMLEMESİ NEYİ ÇÖZER?

Sonsuz odalı ve her odası dolu olan bir otele gelen müşteriye boş oda olmaması nedeniyle kendisine oda veremeyeceklerini söyleyen otel müdürüne, müşteri, kendisinin ve hâlihazırdaki müşterilerinin hiçbirinin açıkta kalmayacak bir çözüm getirir. O müşteri, Alman matematikçi David Hilbert’dir. Daha sonra David Hilbert, sonsuz tane arkadaşıyla sonsuz odalı ve her odası dolu olan bir başka bir otele kalmak için gider ama otel müdürü boş oda olmadığını söylemesine karşın kalan müşterilerin hiçbirinin açıkta kalmayacak ve kendi ve arkadaşlarının da yerleşmesini sağlayacak bir başka çözüm getirir. Bu çözümün nasıl olacağını gazetede bir matematik köşesi verildiğinde (inşallah) yazabilirim.

David Hilbert’in yukarıdaki problemleri çözmesi ne kadar gerçekse Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazanan Daron Acemoğlu ve çalışma arkadaşlarının çözdüğü ekonomik problemlerin de o kadar gerçekçi olduğunu tahmin ediyorum. Metin Ağabey’in (Çulhaoğlu) “sosyalizmden aşağısı kurtarmaz” düzleminde bakıldığında da Acemoğlu ve arkadaşlarının “refah” çözümlemesinin, lafı uzatmadan, hava cıva olduğu söylenebilir.

Amerika’da bazı matematikçiler çalıştıkları matematik alanında bazı kavramları ekonomi terimi üzerinden tanımlayarak (bazıları: Riesz ekonomi, örgü ekonomi, Riesz piyasa uzay ekonomisi, konveks ekonomi, sonlu boyutlu ekonomi, sonsuz boyutlu terimli ekonomi) daha kolay iş bulup daha çok para kazanırlar. Elbette bu, "beyaz dolandırıcılık” kapsamındadır. Acemoğlu ve benzeri arkadaşları da yoksulluğu artıran, sömürü düzenine hizmet eden neoliberal ekonomi yaklaşımlarında "yoksulun refahını artıran" -ve bunu da kanıtlamışlar!- gibi adlandırmalar aracılığıyla sermayenin aparatları olarak Nobel Ekonomi Ödülü’nü alırlar!

Evet, kafamız çok net: “Sosyalizmden aşağısı kurtarmaz!”