Google Play Store
App Store

“Ölümün ömrü yok, ölümün yüreği yok
Ölüm çocuk büyütmeyi bilmez
Ölümün evi yok, ekmeği yok, sevgisi yok…”*

Bu toprakların yüreği duru, vicdanı açık, gönlü temiz insanları için Ocak ayı ölümle sözleşme yapmış gibi yüküyle içe çökerek gelir. Başkalarının yaşamına siper olan aydınlık insanların tam da bu yüzden susturulduğu, öldürüldüğü günler art arda takvim yapraklarına yerleşmiştir. 8 Ocak Metin Göktepe, 19 Ocak Hrant Dink, 24 Ocak Uğur Mumcu, 31 Ocak Muammer Aksoy’un ölüm yıldönümüdür. Daha durup bir nefes almadan devam eder acının takvimdeki satır başı; 1 Şubat Abdi İpekçi’yi andığımız gündür. Ölümün takvimi kalabalık bizim ülkemizde.

Basın özgürlüğünün alabildiğine kısıtlı olduğu ülkemizde tercih etmek, hakça yaşamak, mutlu olmak da muktedirin bahşettiği ölçüde mümkün. Geçtiğimiz hafta sonu Narlıdere Emek ve Demokrasi Platformu’nun düzenlediği anma etkinliği için Narlıdere Cemevi’nde Evrensel Gazetesi’nden Emine Uyar, Mezopotamya Haber Ajansı’ndan Sema Turan ve Atilla Sertel ile Veli Karakurt’un kolaylaştırıcılığında gazeteci cinayetlerini ve adaletsizliği konuştuk.

Popülizm çağındayız. Bilgisiz, belleksiz bir tüketim toplumu özenle inşa edildi. Herkesin 15 dakika bile olsa şöhret peşinde koştuğu yozlukta aydınların canına kıyan katiller TV programlarına konuk ediliyor. İktidar ağzıyla verecekleri mesajlarla canına kıydıklarından boşalan yeri dolduracak rol modeller yaratılmaya çalışılıyor. Hrant Dink ancak vurulduğu yerde yatarken çekilen son fotoğrafta ayakkabısının altındaki yarıktan söz eden ağdalı cümlelerde yaşatılabiliyor. Uğur Mumcu’nun “Vurulduk ey halkım, unutma bizi” sözü belki onun bir kitabını okumamış insanların dilinde ezbere sarf ediliyor. Muammer Aksoy’u hatırlamak bile entelektüel işi. Ezberlik bir cümlesi yok ki okumayan yazmayanın dilinde. Şöyle sloganlaştırılsın, bağlamından kopup içi boşaltılarak temcit edilsin. Cinayetler bile meşhurluk istiyor takvimlerde asılı kalmak için.

Gazeteciler toplumun vicdanıdır. Halkın gerçekleri öğrenmesi, hakikatin geleceğe aktarımı için, toplumu örgütlü kötülükten korumak için bilginin yanında cesareti koyan bu isimler sansürle, tehditlerle karşı karşıya kalmış ve bu uğurda canları pahasına doğru bildikleri yolda mücadeleyi yılmadan sürdürmüşlerdi. Onurlu yaşam yolunda ilkeli duruşlarıyla toplum üzerine güçlü etki yaratan akademisyen, yazar, sanatçı, gazeteci ya da siyasetçiler halkı aydınlatmayı bir sorumluluk olarak gördüler, Cumhuriyet’i, laikliği, Atatürk ilkelerini savundukları için de açık hedef oldular. Gönül isterdi ki onların yokluğunu unutmadan, bize bıraktıkları düşünce mirasını benimsediğimiz bir dili geçmiş zamanda kalalım. Öyle değil işte! Gelmeyen adalet ve cezasızlık; titrek sokak lambalarının ışığını örterek ıssız sokaklardan caddelere yayılarak gizlenmeye gerek görmeyenlerin arsız spot ışıklarına dönüşüyor. Cinayeti bilen ürkek, tedirgin ve kederli insanlar belleksiz ve ışıksız kaldıkça açgözlü alkışçılara dönüşüyor. “Bana dokunmayan bin yaşasın” diyenler, suskunluğu gelire dönüştürenler, kötülüğün klanı olmayı seçenler için bir sonraki adım tetikçilik. Kendi çıkarından başka düşüncesi olmayanlar bilerek ve isteyerek başkalarının celladı oluyor. İstemeyen de suskunluğuyla, aymazlığıyla ateşin aydınlığını yaş odunla besleyerek söndürdüğünü bile fark etmeden kendini kandırıyor. Ölümün bilançosu kalıyor geriye. Ertesi gün unutmak için. Artık takvim yapraklarında günleri simgeleyen rakamlar bu cinayetlerin, göz göre göre gelen katliamların kalabalığına dönüşüyor.

Ölümün anısı bile yok oluyor. Bu ülkede en kolay şey ölmek! Her gün yüreğimizin yangınını harlayan kadın ve çocuk cinayetlerine, mevsimlik tarım işçilerine, otobüs kazalarına rakam dayanmıyor.

Rakamlardan ibaret bırakılan, adalet bekleyen sayısız acımızı “resmi rakamlarla” hatırlayalım:

• Türkiye’de faili meçhul gazeteci sayısı: 69

• Gözaltında kayıp: 1700

• Maraş Katliamı: 111

• Çorum Katliamı: 55

• Sivas Katliamı: 35

• Başbağlar Katliamı: 33

• Gazi Katliamı: 22

• Roboski Katliamı: 34

• Gezi Direnişi: 8

• Suruç Katliamı: 33

• Ankara Gar Katliamı: 109

• Kozlu Grizu Patlaması: 263

• Soma Maden Kazası: 301

• Ermenek Madeni su baskını: 18

• Siirt Şirvan madeninde heyelan: 17

• Çorlu Tren Kazası: 25

• Balıkesir Mühimmat fabrikasında patlama: 11

• ISIAS Oteli: 72

Yine bir otel yangınıyla harlandı ölüm gündeminin ateşi. Yangınlardan gelip depremlere, facialara çıkıyor yollarımız. Karne sevincini yasa bulayan kar tatilinde Grand Kartal Otel Yangını yine göz göre göre gelen bir faciaya dönüştü. İnsanların yasını tutmak, ihmalin peşine düşmek yerine en önemli ve öncelikli adım basını susturmak oldu. Nefret söylemi iş başına koştu. Bunca yoksulluk varken pahalı tatilde ölen zenginlere üzülmeyenler klavye başında bilgiçlik tasladılar.

En akıl almazı da oldu. Siyaseti dine, vicdana, insanlığa yeğ tutanlar CHP’li belediyelere açtıkları savaşta yeni bir mevzi kazandıklarına sevindiler.

“Güçleriyle birlikte büyüdü korkuları
En küçük sessizlikten bile ürker oldular.
Kurtuluşu sana saldırmakta buldular
Sana saldırdıkça rahatladı ruhları.
Öyle ucuz ettiler ki her şeyi
Sözü, saygıyı, erdemi
Ölümü bile kirlettiler
Ölümü bile kirlettiler…”

Hemen ellerini ovuşturarak yalanları ve iftiralarıyla kendi medyalarına haber servisine koştular. Onlar nasılsa yayın yasağına da takılmaz. Gerçekleri yazan, yayınlayanlar da yazsalar da onlarca medya içinde bir elin parmağını geçmez. Kaç aile topluca ölüme gitmiş, kaç bebek, kaç çocuk yanarak can vermiş kimin umurunda?! Yangın merdiveni olmayan, sensörü çalışmayan, yangın söndürme donanımı olmayan bir otelde Bolu Belediyesi denetim yapmamakla suçlandı. Oysa kanun uyarınca turizm bölgesi olan Kartalkaya’da yetki bakanlıkta! Öğreniyoruz ki Kartalkaya’da itfaiye bile yokmuş. Belediyenin oteli denetlediği ve yeterlik onayı içerdiği ileri sürülen belge belediyenin AKP’de olduğu 2007 tarihinde verilmiş. Yetki bakanlıkta! Onca cansız beden henüz net bir rakama bile dönüşmeden bakanın ağzından ilk çıkan söz “Biz değil CHP suçlu.” Bu nasıl bir hesap, bu nasıl bir kötülük. Bu ülkede usule, kanuna uygun imar ve inşaat yok, iş güvenliği olan fabrika, maden, enerji santrali yok, yönetim yok, denetim yok. Yandaşa vergi yok, her türlü eksiğe karşın denetimsiz ruhsat ve yetki var ve bol! Zengine vergi yok yoksula güvenli, markalı ürünü çok görenler yüzünden merdiven altı ölüm var. Bir sonraki ölüm ucuz içkiden mi, kumpirden mi, şarbonlu ithal etten mi, zehirli sudan mı? Fark etmez biz sadece yekûna bakarız…

Grand Kartal Otel yangını 79!