O kof kibirden fışkıran kötücül öfkenin ardında yatanı biliyoruz. İçini yakıp kavuran vasıfsızlığıyla yüzleşmenin, yakalanmış hissetmenin öfkesi. Tam da yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış hali. Ve “Yavuz” olduğunu bilip, bildiğimizi de biliyor olmanın öfkesi.

Ağzından küfürler dökülürken gözlerinin ferindeki korku da ele veriyor kendisini. Beyefendinin korkudan ödü patlıyor. Silinip süpürülsün, hemen kaldırılsın istiyor yıkıntılar. Yeni betonlar dökülüp sanki hiç olmamış gibi hissetsin insanlar; hatta öyle inşa edilsin ki, bak eskisinden güzel oldu, desinler diye umuyor.

***

Bilimciler, artçı sarsıntılar sürerken inşaata başlamak, temel atıp beton dökmek yeni cinayetlere kapı açmak olur diye seslerini duyurmaya çalışıyorlar, nafile! İhalelere çıkmak üzereler. Dertleri milyonların barınma hakkını vermek değil. Hem unutturmak, unuttururken bile kazanmak istiyorlar; fıtratları rant çünkü. Yıkıntıları gördükçe parıldıyor gözleri.

Biz bu süpürme telaşının asıl nedenini de iyi biliriz. Sevgili Uğur Mumcu katledildiğinde de, cinayet alanı hemen süpürülüp, “silinmişti” kanıtlar. Gar katliamından da biliyoruz. Ne adli tabiplerin otopsi yapma koşulları var, ne de canı gitmiş bedenlerin yakınlarının beklemeye güçleri. Gerçek kayıp sayısını bilemeyeceğiz, uzun süre. Attığımız her adımı, yazdığımız her twiti anında yakalayan devlet, kaybettiğimiz insan sayısını bilinemez kılmaya çalışıyor. Covid pandemisinde yaptığını yineliyor.

Öfkelenmemek elde mi? Biz de çok öfkeliyiz. Enkaz alanlarından yayılıp statlara yükseliyor öfkemiz. Acının öfkesi, çaresizliğin, tanık olmanın öfkesi. Yaşayandan başka kim hissedebilir, enkaz altında yakınlarının çığlıklarına elinden hiç bir şey gelemeden saatlerce tanık olmanın çaresizliğini.
Her kayıp öfkelendirir. Gidenin ardından ağıt yakarken saçını yolan, dizlerini dövenin öfkesi, çaresizliğinedir. Gidişi durduramamanın acısını kendisinden çıkarması. Öyle öyle kabullenebilir kaybı, kalan. Ağıt, onarıcı öfkenin sembolüdür. Onarıcı öfke, kaybın ancak sorumluların cezalandırılmasıyla kabullenilebileceğini gösterir. Saçını yolup, dizini döverken, acısını acı çekerek dindirmeye çalışırken sorumluluğa da çağırır çevresini ağıt yakan. Bu kayıpta sorumluluğu olan kim varsa bedel ödesin çağrısıdır. Kendisini öne çıkarır ve bak ben, çaresizliğimi bile sorumluluk olarak görüyorum, der.

Ölüme katlanabilmemizin, kayıptan sonra yaşayabilmemizin yolu, kaybın kaçınılmaz olduğuyla uzlaşmakla mümkün olabiliyor. Kaybın önlenemez olduğuna ikna olmalıyız. Yapılabilecek her şey yapıldı ama yetmedi diyebilmeliyiz. Eğer kayıp önlenebilir ise de sorumlunun bedel ödediğini görebilirsek kabullenebiliyoruz.

***

Kof kibirden fışkıran öfke ise onarıcı değil, suçluluk telaşının öfkesi. Ömrü boyunca elde ettiği her gücü, zayıflığını örtmek için kullananın kibri. Vasıfsızlığını kimseye güvenmeyerek, kendisinden habersiz kuş uçurtmayarak gizlemeye çalışanın suçluluğu. Kurduğu her tezgahta her an suç ortaklarının kendisini satabileceğinden korkup, suç ortaya çıkarsa ortaklarını satmak için hazırda bekleyenin telaşı. Bırakın daha tepelere bakmaya, sadece Antep Nurdağı’ndaki çetenin birbirlerini satma şekline, panik halinde ifşa edip, aynı panikle sildiklerine bakın.

Halkın öfkesinin kendilerine yönelmesi olasılığı tir tir titretiyor hepsini. O yüzden, yok sabah saat bilmem kaçta o şuna haber vermiş, yok bu emrindekileri hazır ola getirmiş, şu şöyle bir talimat beklemiş de öbürü vermemişmiş de, diye kaynatıyorlar dedikodu kazanını. Ben elimden geleni yaptım ama onlar yüzünden olmadı demeye hazırlanıyorlar. Aynı anda da yedek güçleri olan imamlarını sürüyorlar sahaya. Kader planının sınavı demeye getirecekler.

İnsanın, kendi ölümü dahil ölüme dayanmak için bulduğu üç çözüm var. Yeterince yaşadığına ikna olduğu birinin ölümü, insanlık uğruna ölüm ve çoğu insan için gidenle başka bir dünyada bir daha karşılaşabileceği umudu.

Bu haller dışındaki her ölümün bir sorumlusu var ve yas, ancak sorumlunun bedel ödemesiyle tamamlanabiliyor. Kendi dizlerimizi dövdükten sonra bize küfredenlere çevireceğiz öfkemizi. Öfkemiz, onların aksine kısasa kısas olmayacak. Sorumluluklarını üstlenip, suçlarını kabul etmeleriyle de ilgilenmeyeceğiz. Onların sandığı insanlar olmadığımızı göstereceğiz hepsine. Yasımız politik olursa onaracak.