Yasal otoriterlik planı
ABD’de ikinci başkanlık dönemine hazırlanan Trump’ın zaferinde, Demokrat Parti’nin işçilerden ve kırsal kesimden vazgeçmesi de büyük rol oynadı. Kutuplaşmanın derinleşmesi beklenen ABD’de Trump’ın politikaları, yasal çerçeve içinde otoriter yönetimin gelişeceğine işaret ediyor.
ABD’deki son seçimler, Cumhuriyetçi Parti ve Donald Trump için büyük bir zaferle sonuçlanarak yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyor. Cumhuriyetçilerin garantiledikleri Senato ve olası Temsilciler Meclisi’ndeki çoğunluğu ve Yüksek Mahkeme’deki muhafazakâr eğilimli yargıçların sayıca üstünlüğü, ABD’nin denge-denetim mekanizmalarının zayıflayabileceğini ve adeta “tek adam” yönetimine evrilebilecek bir sürecin başlangıcını oluşturuyor. Trump'ın popülist, otoriter ve aşırı sağ söylemlere sahip kadroları göz önüne alındığında, bu süreç yalnızca ABD siyaseti için değil, dünya açısından da endişe verici.
FARKLI DEMOKRASİ PERSPEKTİFLERİ
Çıkış anketlerine göre, seçmenlerin önceliklerinde demokrasi ilk sırada yer alırken, ekonomi ikinci sıradaydı. Demokratlar, Trump ve destekçilerinin seçim sonuçlarına müdahale çabalarını demokrasiye tehdit olarak görerek demokratik değerleri savunma amacıyla oy kullandı. Genç ve eğitimli seçmenler için demokrasi ekonomiden daha önemli hale gelirken, Cumhuriyetçi seçmenler “demokrasi tehlikede” söylemini seçim güvenliği endişeleriyle farklı bir perspektifte değerlendirdi ve “demokrasiyi geri alma” söylemi etrafında birleşti. Bu kutuplaşma, ABD toplumunda aşırı sağın güçlenmesine ve daha radikal ideolojilere kapı araladı.
EMEKÇİLERDEN VAZGEÇTİLER
Demokrat Parti’ye yönelik bir kırılmanın işaretleri bu seçimde daha da belirginleşti. Bernie Sanders dün yaptığı açıklamada şöyle diyor: “Emekçilerden vazgeçen bir Demokrat Parti’den emekçilerin de vazgeçmesi kimseyi şaşırtmamalı.” Demokrat Parti’nin özellikle kırsal ve işçi sınıfı seçmenlerden uzaklaşması, seçim sonuçlarına doğrudan yansıdı. Demokratların yöneldiği taban, Trump’ın kırsal ve işçi sınıfı tabanını daha güçlü bir şekilde kazanmasına yol açtı. Latin ve siyah erkek seçmenlerin de Trump’a yönelmesi, Demokratların geniş halk desteğini kaybetmesine neden oldu.
EKONOMİK VAATLER TABANI GENİŞLETTİ
Trump, ekonomi politikalarıyla da geniş bir seçmen kitlesini kendine çekmeyi başardı. “Önce Amerika” sloganı ile şekillendirdiği ekonomi politikalarını işçi sınıfı ve kırsal bölgelerde yaşayan seçmenlere hitap edecek şekilde sundu. Vergi indirimleri ve özel sektöre yönelik teşvik politikalarıyla ekonomik büyümeyi teşvik edeceğini savunarak yüksek gelir gruplarını ve bazı işçi kesimlerini kendine çekti. Demokrat Parti’ye duyulan güvensizlik ve aşırı sağ politikaların etkisi, Trump’ın kırsal ve geleneksel işçi sınıfı seçmenler üzerindeki etkisini pekiştirmiş görünüyor.
KUTUPLAŞMAYI DERİNLEŞTİRECEK
Trump’ın sunduğu “Proje 2025” adlı federal yeniden yapılandırma programı da otoriter ve aşırı sağ bir yönetimi yerleştirme amacı güdüyor. Trump’ın aşırı sağ söylemleri ve politikalara yönelimi, özellikle beyaz üstünlükçü gruplardan aldığı destekle birleşerek muhafazakâr ve radikal sağ seçmen tabanını sağlamlaştırdı. Kürtaj ve sosyal haklar konularında sert muhafazakâr bir duruş sergileyerek muhafazakâr kesimde popülerliğini sürdürdü. Bu durum, ABD’de kimlik siyasetinin yükselişini hızlandırarak toplumsal kutuplaşmayı artırma ve etnik-kültürel gerginlikleri derinleştirme riski taşıyor.
KAMU SAĞLIĞI VE GÜVENLİĞİ TEHLİKEDE
Öte yandan, Trump’ın bilim ve halk sağlığı politikaları da benzer bir yönelim sergiliyor. Başkanlığı süresince, iklim değişikliği konusunda bilim insanlarının görüşlerini göz ardı ederek ABD’yi Paris İklim Anlaşması'ndan çıkardı ve birçok çevre koruma düzenlemesini geri aldı. Bu adımlar, küresel ısınma ve çevresel koruma için atılan adımları baltaladı. Pandemi sırasında ise Trump’ın COVID-19’un ciddiyetini hafife alması, halk sağlığı uzmanlarıyla çelişen açıklamalar yapması ve bilimsel kanıtlara dayanmayan tedavileri desteklemesi, ABD’de salgının daha da yayılmasına neden oldu.
Şimdi ise Trump’a yakınlığıyla bilinen Robert F. Kennedy Jr., sağlık politikaları üzerinde etkin olma yönünde ilerliyor. Kennedy’nin aşılar hakkında tartışmalı görüşleri ve FDA, CDC gibi kurumları yeniden yapılandırma, departmanları kapatma planları, kamu sağlığının bilimsel temelden uzaklaşması riskini doğuruyor. Ayrıca Trump yönetimi, Çevre Koruma Ajansı (EPA) gibi kurumları kaldırmayı ve eğitim sistemini değiştirmeyi hedefliyor. Bu politikaların uygulanması, bilimsel verilere dayalı karar alma süreçlerinin aşınması anlamına gelecek ve halk sağlığı ile çevre koruma alanlarında kamu güvenliği için tehlike yaratacaktır.
ABD VE DÜNYA İÇİN KIRILMA
Sonuç olarak, Trump’ın zaferi, Demokrat Parti’nin zayıflıklarının yanı sıra, Trump’ın liderlik söylemine dayalı otoriter ve aşırı sağ yaklaşımlarından da kaynaklanıyor. Trump, ikinci döneminde ilk önce kendisiyle ilgili davaları bertaraf etme amacına sahip. Sonrasında da seçmenlerine vadettiği kitlesel sınır dışı etme, Adalet Bakanlığı üzerinde kontrol sağlama, federal çalışanları tasfiye etme ve gerektiğinde siyasi rakiplerini cezalandırma gibi hedefleri gerçekleştirmek istiyor. Bu politikalar, yasal çerçeve içinde otoriter yönetimin gelişeceğine işaret ediyor. Bu durum, tüm dünya için de derin bir kırılma noktası anlamına geliyor.