Yaşamın peşinde,  ölümün içinde

EGE YATIR

‘Buradayız’ ve ‘Uyku Krallığı’ adlı romanlarıyla dikkatleri çeken Kerem Eksen’in yeni romanı ‘Ölümden Uzak Bir Yer’, Yapı Kredi Yayınları tarafından okurlara sunuldu. Yazar bu yeni romanında ölüm ve yaşam ikilemi üzerinden bir hayat sorgulamasına girişiyor. Bunu ise bizi içine konuk ettiği bir ailenin üzerinden yapıyor. Bu sorgulamanın derinliklerinde baba-oğul ilişkisi de, inanç-inançsızlık katmanı da, sevinç-ıstırap zıtlığı da yazarın okurunu sürüklemek, üzerine düşündürmek istediği durakları olarak dikkat çekiyor. Fakat her şeyin ötesinde Eksen, tüm gelgitleriyle bir yaşam okuması yapmak derdinde ‘Ölümden Uzak Bir Yer’de.


Ölüm ve yaşam iç içe kavramlar. Biri var olmadan diğerinin hayat bulmasına imkân yok. Kerem Eksen de romanında bu basit ama öte yandan oldukça çetrefil olan sarmal ilişkiyi uzun süredir çocuk isteyip sahip olamayan bir çift üzerinden anlatmaya koyuluyor: Sait ve Ömür. Mutlu fakat çocuksuz geçen yılların ardından sevdiği kadının hamile olduğunu öğrenen Sait, aile olma hayallerine bir adım daha yaklaştığını düşünmektedir. Eşi Ömür de bu sevinci paylaşmaktadır üstelik. Fakat mutluluk ve huzur getirmesi beklenen bebekle yaşadıkları ilişki hiç de umdukları gibi ilerlemeyecektir. Huzurlarının kaynağı huzursuzluğa, yaşam beklentileri farklılaşmaya başladıkça Kerem Eksen’in okurlarına düşündürmek istediklerinin zemini her sayfada biraz daha aralanacaktır. Romanın tüm sorunları da bu bağlamda Sait ve Ömür’ün çocukları Yusuf’un doğuşuyla tartışmaya açılır.

Yusuf’un doğar doğmaz Sait ve Ömür’ü içine aldığı huzursuzluk ağlama nöbetleriyle başlıyor ilkin. Sonrasında aileye mutluluk getirmesi beklenen Yusuf, yılgınlık ve yorgunluğun diğer adı haline geliyor adeta romanın kahramanı çift için. Fakat çok geçmeden Yusuf’un farklı bir çocuk olduğunu anlıyorlar. Yusuf’la birlikte gelen tüm dertlerle birlikte roman için mistik ya da fantastik de denebilecek kapılar da aralanıyor. Çünkü Yusuf’un “şifacı” özellikleri ortaya çıkıyor. Yusuf, annesi Ömür’ün nükseden kötü huylu benine elini sürüp onu iyileştiriyor. Kelimenin tam anlamıyla onu ölümden “kurtarıyor”. Yusuf’un beraberinde taşıdığı zorluklar da bu noktadan sonra çift için daha katlanılır olmaya başlıyor. Fakat yerine oturan taşlar ikinci çocuğun gelişi ve Ömür’ün yaşamını yitirişiyle tekrar bozulacak, roman da Yusuf’un kendini bulma yolculuğu ve Sait’in yaşam içinde bir anlam arayışına doğru yönünü çevirecektir.

Kerem Eksen, ‘Ölümden Uzak Bir Yer’de önünde ya da sonunda ne olduğunu, olacağını bilmek zorunda hissedeceğimiz bir hikâye ile baş başa bırakmıyor okurlarını. Genel çerçevede baktığımızda bir gündelik hayatın tekdüze denebilecek hikâyesi elimizdeki. Fakat Ömür’ün ve daha romanın başında Sait’in babasının ölümüyle açılan hikâye, bu mefhumun yaşam üzerinde nasıl da bir perde oluşturabileceğinin anlatısı aslında. Roman boyunca Sait de, Yusuf da gündelik hayatlarına devam edecek, arayışları da hiç bitmeyecek fakat ölümün o sisli hali bir şekilde hikâyenin ruhunda gezinmeye devam edecek.
Kerem Eksen, hemen yazının başında belirtilen yaşam ve ölüm arasındaki çizgide, aslında bu kavramların nasıl birbirleriyle seyir halinde olduklarını anlatıyor okurlara. Bunun ilişkilere ve yaşayışa etkisini ise bir baba-oğul ilişkisi üzerinden yansıtıyor okurlarına.

Öyle bir roman ki ‘Ölümden Uzak Bir Yer’, tıpkı yaşam ve ölüm kavramlarının hissettirdiği gibi herkes kendine bir kapı aralayabilir. Yusuf ve Sait’in anlam arayışlarında ise insanın var oluş soruları arasında dolaştırıyor bizi yazar. Tüm bunları çevreleyen ise Kerem Eksen’in sakin üslubu oluyor. Ölüm sisinin kapladığı bir yaşantıya, bu sıkıntıyı anlayan bir dille karşılık veriyor Eksen.