Google Play Store
App Store

"Günü yaşamamız” gerektiğini başımıza kakıp duran tüketim ideolojisine, yaşamın, aslında nasıl duyumsanarak ve çoğaltılarak geniş zamanlı yaşanabileceğini alçak gönüllüce hatırlatmak için şiir yazar, şiir okuruz.

Yaşamla düşgücünün sınırlarında bir şiir özlemi
Fotoğraf: Pixabay

Ferruh TUNÇ*

Tüketimcilik; düşüncesiz bir mantık ve derinliksiz, bağlantısız bir haz duygusu. Bunun ön koşulu da unutmak ve hayal kur(a)mamak…

“Günü yaşamamız” gerektiğini başımıza kakıp duran tüketim ideolojisine, yaşamın, aslında nasıl duyumsanarak ve çoğaltılarak geniş zamanlı yaşanabileceğini alçak gönüllüce hatırlatmak için şiir yazar, şiir okuruz.

Çünkü şiirin geniş zamanı; şimdiyi olduğu kadar geçmişi ve geleceği de içerecektir…

Bir yandan, gündelik “yaşama uğraşı”nın mekanik ayrıntılarında kaybolan insani duyuş ve kavrayış kapılarını açmak, öte yandan da şimdiyi, ona göre daha kalıcı ve geçerli görünen, geçmişin düşleri ve geleceğin hayalleri ile ilişkilendirme çabasıdır şairin işi…

Geniş zamanı ve ona serpilmiş hayatı salt şimdiye tahvil etme işi modacının, pazarlamacının, reklamcının işidir. Bunlar, şimdiyi dejenere ederek geçmişi boş bir özleme, geleceği ise, şekilsiz bir ödüle dönüştürme tekniği üstüne çalışırlar. Bu konuda ne kadar ustalaşsalar da aşamadıkları kısırlıklarını sanattan malzeme aşırarak, onun taklidini yaparak –sözümona– telafi ederler.

Şimdilerde, ânı bukağılayarak, gelecek ve geçmişe doğru estetik, düşünsel ve politik ufuklara duvar çekme işine “dikkat ekonomisi” diyorlar. Yaptıkları bu duvarlara illizyonik resimler asmak.

Varsın sert olsun; şu örneği vereceğim: İnsanın maddi ve manevi olarak kendini doğrulayıp türünü sürdürdüğü en temel ediminin –cinselliğinin– aslına yabancılaşmış, katı ve aynı zamanda acı bir alışverişe indirgenmesindeki erdem ve duyarlık yoksunu “yararcı-pratik akıl”la akraba bir kayıtsızlıktır bu sözünü ettiğimiz, hayatı hazcı ya da ilginç görünümlü bir şimdi “meşguliyet”ine dönüştürme çabası.

Alınıp satılmayan her şeyi değersizleştirmekte olan küresel kurulu düzenin, nadiren aradığı “etik meşruiyeti” pazarda bir karşılığı bulunmaya indirgeyen pervasızlığının, bu düzene muhalif olanlara bile yer yer sirayet ettiğini görmek günümüzün çok ürkütücü bir gerçeğidir.

∗∗∗

Yaşadığımız çağda, zaman kadar, mekânlar da insaniliğini, genişliğini, zenginliğini ve derinliğini kaybetmektedir... Yaşamsal mekânlar, çevreye ve insana saygısız, yararcı ve yüzeysel –sözümona– insaniliklerin allanıp pullanarak satıldığı mallar haline getirilmektedir; insanlığımız oralarda perdelenmekte, çerçevelenmekte, boyanmakta ve kendinden başka şeyler olarak satışa çıkarılmaktadır…

Bu yüzden, insana, insaniliğinin taklidine kanmaması için sezgi gücü, beğeni düzeyi, çağrışım zenginliği sunması gereken şiirin bizatihi kendisinin bir taklit ve çoğaltım saldırısına maruz kalmış olduğunu artık yüksek sesle dile getirmekten çekinmemeliyiz.

∗∗∗

Çoktandır, şiiri bu her günkü işin gücün dışında arar olduk…

Peki ama bunu yaptıkça, günlerimiz daha çekilmez olmadı mı?

Hatta biz de o çekilmez günlerimize benzemedik mi zamanla?

Ve böylece, hayatlarımızdan silkinerek bir süreliğine tatile çıkar gibi okuduğumuz şiirler, tıpkı gittiğimiz tatil mekânları gibi özlenen bir hayatın taklidine dönüşmediler mi?

Şiirin ve şairin “şairaneleşmesi” diyoruz buna.

Hayat, bir “hayat benzeri”ne dönüşürken şiirin de bir “şiir benzeri”ne dönüşmüş olması…

Bundan söz ediyoruz.

Şairin işi, şiiri gerçekliğe alet etmek olmasa da gerçekliği veya hayatı şiirleştirmek olduğu kesindir. Bu yüzden, gerçek şairler, şiir yazmak için değil, hayatı şiire dönüştürmek için yazarlar...

∗∗∗

Şiir ya da hayat…

Bir taraftaki hayat yanılsama ise, ondan kaçarak geçtiğimiz öteki yaka da öyle olacaktır büyük olasılıkla… Ama eğer ikisini birbiri ile etkileşime girecek kadar yakınsayabilirsek –ki bunu felsefe ve şiir yardımı ile yapabiliriz– gerçek ile yanılsama arasındaki ilişki tümüyle kalkmaz ama hayatın bu zıtlıkta kendini sakladığı ve gösterebildiği yanları hakkında değerli, bambaşka bir farkındalık sahibi olabiliriz. Eğer şiir yanımızda ise, gerçeklikle de yanılsamayla da bu ikisinin kendi başlarına kopuk kopuk sundukları, birbirlerini sözde telafi ya da tekzip edişlerinden çok farklı olan deneyimler edinebiliriz. Belki böylece, yaşamı dönüştürme irademiz de kendine gelir ve hatta devrimcileşir.

*Şair, Yazar