Google Play Store
App Store
Yaşamlarımız enkaz altında!

Ece DOĞRU - Hatay Depremzede Derneği Yönetim Kurulu Üyesi

6 Şubat depremlerinde en büyük yıkıma uğrayan kentlerden biri Hatay. Binaların altında kalan yalnızca duvarlar ve canlar değildi elbet. Bugün kadına yönelik şiddet, istismar ve cinayetlerin kol gezdiği ülkemize baktığımızda deprem bölgesindeki kadınların dezavantajları bir kez daha yüzümüze tokat gibi çarpıyor.

Deprem bölgesindeki kadınlar olarak ulaşım koşullarından kaynaklı eğitime erişemiyoruz, işimize gidemiyor, çalışamıyoruz. Çoğumuzun tek geliri olan kira desteği de kesiliyor üstelik. Hatay’ı üreterek ayağa kaldıracağız, biliyoruz. Bulduğumuz her alanda salçamızı, nar ekşimizi, zeytinyağımızı, defne sabunumuzu üretmeye devam ediyoruz. Bütün varlığımızın 21 metrekarelik konteynerlere sıkıştırılmasını kabul etmiyor, üretiyoruz. Üretimlerimiz için il içinden ve il dışından dayanışmaya ihtiyacımız var.

Konteyner kentlerdeki ortak lavabo ve duşlar sabah ya da akşam karanlığında lavaboya giderken bile istismara ve cinsel saldırıya uğrama ihtimalimizi artırıyor. Ülkede yaşanan istismar, cinsel saldırı ve kadın cinayetleri sebebiyle de gece gündüz özgürce yürüdüğümüz kentimizin karanlığa boğulmuş sokaklarında güvende hissetmiyoruz. Yaşam hakkımıza dair kaygılarla doluyoruz.

Depremin üzerinden iki yıla yakın bir süre geçti, verilen sözler tutulmadı. Kalıcı konutlarımız teslim edilmedi. Kentte yaşanan barınma sorunlarından en çok etkilenen yine bizleriz. Öfkemizi, acımızı, sevincimizi, sevdamızı, nefretimizi yaşayabileceğimiz özel bir alanımız dahi yok. Çocuk ve yaşlı bakımı depremle birlikte tamamen kadınlara kalmış durumda, bu sebeple sosyalleşemiyoruz. Eşlerimizin ekonomik kaygılarını, çocuklarımızın eğitime ve geleceğe dair kaygılarını, yaşlılarımızın sağlık sorunlarına dair kaygılarını ve çok daha fazlasını en derinden yaşıyoruz. Kalabalıklaşan yaşamlarımız psikolojimizi, dayanma gücümüzü olumsuz etkiliyor. Koca bir dünyaya sığmayacak yüreklerimizi birçok yaşamla birlikte çadırlara ya da iyi ihtimalle konteynerlere sığdırmaya çalışıyoruz, taşıyoruz. Özellikle konteyner kentlerde yapılacak psikososyal destek çalışmalarına, açılacak kurslara, bir araya gelme mekanlarına ihtiyaç yoğun.

Konteyner kentlerde toplu yaşam, elektrik ve su kesintilerinin neden olduğu hastalıklara mücadele ediyoruz. Defne’de yer alan İlknur Bingöl Konteyner Kent’te hâlâ ortak lavabo ve banyo kullanılıyor mesela. Sağlığa erişim konusunda ciddi mağduriyetlerimiz söz konusu. Mahallelerde yıkılan Aile Sağlık Merkezleri’nden bir tanesi dahi inşa edilmedi. Birinci derece sağlık hizmetlerine erişemiyoruz. Basit bir muayene için bile aylarca sıra beklemek zorunda kalıyoruz. Hastalıklarımızın takibini yapamıyoruz.

İnsanca yaşam koşullarından bu denli uzakken yaşamı kurmaya, büyütmeye, güzelleştirmeye devam ediyoruz.

Depremzede kadınlar olarak “Yaşamlarımız bu koşullara sığmaz” diyerek ruhumuzu iyileştirecek her kapıyı zorluyoruz. Sanata ve edebiyata ihtiyacımız var. Dinlemeye, izlemeye, okumaya ihtiyacımız var. Biz güzelleştikçe, biz çoğaldıkça yeniden kurulacak bu kent, biliyoruz.

Barınma sorunlarının sebep olduğu iş yükünden sosyalleşememenin psikolojik sıkıntılarına, çocuklarımız, eşlerimiz ve yaşlılıklarımızın bakımından kişisel yaşamlarımızın yok olmasına kadar birçok sorunla mücadele etmek zorundayız.

Bizler sarıyor, kollarımızda büyütüyoruz. Çok daha fazlasıyız, biliyoruz. İnat ve inançla kentimizi yeniden kurmanın yollarını arşınlıyoruz. Yaşamı da inşa edenler olarak sözümüzün sınırı yok! Sözümüzün sonu yok!