Google Play Store
App Store

‘Kimler Geldi Kimler Geçti’ tam anlamıyla ‘Netflix evreni’ne ait bir dizi. Türkiye’de geçse de Türkiye’de değiliz. 10 bin dolardan az kazanan ülkenin yüzde 71’ini oluşturan kesim için bu dizinin geçtiği dünya çok hayali ve uzak.

Yaşamsal duygusal destek kaynağımız köpekler
Fotoğraf: IMDb

‘Kimler Geldi Kimler Geçti’ (KGKG) izleyiciyi eğlendirmek için karmaşık veya derin bir hikâyeye ihtiyaç duymayan, hafif ve eğlenceli olan bir ilişki draması. Zengin bir sosyal çevrede geçen dizi hafif komedi, hafif romantizm veya hafif draması ile rahatlatıcı bir şekilde izlenebiliyor. Yumuşak ama havalı bir ton benimsemiş olan dizinin kolay bir ana hikâyesi var. Avukat Leyla Taylan (Serenay Sarıkaya) Ömer’in ihanetiyle biten ilişkisinin acısından kurtulmak için kendini yıllar sonra yeniden flört dünyasına atıyor. El üstünde tutulduğu arkadaş çevresinin ve yakışıklı şef Şeyyaz’ın (Boran Kuzum) yardımıyla ayrılığın acısından sıyrılıp 'yılın boşanma davası’ sayılan bir davada Cem Murathan’ın üçüncü eşi Tuba Tepelioğlu’nun vekili oluyor.

O KOLTUKTA

KGKG’de, romantik ve arkadaşlık ilişkileri ne kadar inandırcı duruyorsa iş ilişkileri o kadar gerçekçi değildi. Karakterlerin bir araya gelme formülü de iş ilişkileri üzerinden kurulunca bu durum biraz göze batıyordu. Ancak bölümler arası geçişlerin her seferinde kendine bağlayıcılığı ve birinci bölümden başlayan hikâyenin serinin sonunda nerelere geldiği göz önünde bulundurulunca KGKG’nin başarılı bir dizi olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Tam bir dram değil izlediğimiz, tam bir romantizm de yok ancak Leyla karakteri Serenay Sarıkaya’ya o kadar çok yakışmış ki, insanların kolektif bilinçaltında yer alan ve evrensel deneyimlerimize atıfta bulunan duygular yaşattı çoğumuza. Dizide kendimizi Leyla’nın yerine koyduğumuz çok an var. İzlediğimiz şeye, bireysel refahı ve genel yaşam kalitesini çıkartarak baktığımızda, anlatılan bizlerin hikâyesiydi. Ben kendimden çok şey buldum hikâyede, Leyla’nın başına gelen pek çok şey fazla tanıdık geldi. Gözyaşlarımı tutamadığım sahnelerde ise köpek Buddy vardı. Mutsuz bir şekilde koltukta oturan Leyla’nın yanına Buddy gittiğinde yaşamış olduğum o anın röntgeni çekilmiş ve tekrardan canlandırılmış gibi hissettim. Kendi evlatlarım Jose ve Bella’yı hatırladım. Bu da biraz ürkütücüydü. Bu hislerde yalnız olmadığımızı da çok iyi biliyorum, çoğunuzun o koltukta benzer şeyleri hissettiğinizi de. Senarist Ece Yörenç’in gözlem yeteneğinin ve yaratıcı yazımının bir kanıtı aslında ‘Kimler Geldi Kimler Geçti’de seyirciyi tüm bu empati kurulabilir duygusal yolculuğa çıkaran şeyler. Sonuçta, dizideki olaylara duygusal olarak yatırım yapmamızı kolaylaştıran, kendi deneyimlerimizle bağdaştırarak bağ kurabilmemize olanak veren bir senaryo var ortada. İyi bir senaryonun bir diğer olmazsa olmazı, izleyiciyi şaşırtacak veya etkileyecek finalidir. Ve KGKG bu konuda hafızalarda yer edinecek bir sahneye ve son plana sahip. Köpeklerle insanın arasındaki bağ ve ortaklık bugün çok güçlü. Ancak kadınlar arasında köpeklere karşı duyulan sevgi çok derin ve anlamlı geliyor bana. Sadakat, sorumluluk, sevgi, destek ve karşılıklı anlayış içeren bu bağ biz kadınlar için yaşamsal bir duygusal destek kaynağı adeta… Kısacası, aşklar, kayıplar, başarılar, başarısızlıklar, arkadaşlıklar arasında geçen ‘Kimler Geldi Kimler Geçti’ dizisini sevdim. Ancak kişisel zevkime tam hitap eden diziler sosyal hicvi olan, kara mizahı ve toplumsal konulara ilişkin keskin yorumların da yer aldığı yapımlar. Belki bir sonraki sezonunda, karakterlerin yaşadığı çelişkileri ve insan doğasının karanlık ve aydınlık yönlerini inceleyen keskin bir sosyal hiciv de eklenir senaryoya, neden olmasın?

STERİLLEŞTİRİLMİŞ NETFLIX EVRENİ

‘No brain’ ve ‘binge watch’ terimlerini bir araya getiriveren KGKG dizisi, izleyicinin zihinsel olarak çok fazla çaba sarf etmeden keyif alabileceği ve uzun saatler boyunca izlemeye devam edebileceği, tempolu ve her bölümünde kendine daha fazla kilitleyebilen bir dizi. KGKG, tam anlamıyla ‘Netflix evreni’ne ait bir dizi. Türkiye’de geçse de Türkiye’de değiliz. Çünkü dizide servet piramidinin üstlerinde bir yerlerde yaşayan insanların hayatlarını izliyoruz. Serveti 10 bin dolardan az olan ve ülkenin yüzde 71’ini oluşturan kesim için bu dizinin geçtiği dünya çok hayali ve uzak. Bunu sadece vurgulamak istedim yoksa diziye buradan yaklaşarak onu eleştirecek değilim. Burada bizi ilgilendiren şey bu kurgusal hikâyede, ayrıcalıklıların dünyasının senaryoda, diyaloglarda, prodüksiyonda ne kadar inandırıcı yansıtıldığı. Ve bunun cevabı; bu üst sınıfı şu ana kadar bu kadar iyi yansıtan olmamıştı. Tabii bu durum ne kadar çarpıcı dursa da, dizideki, şehir, meslek, ayrıcalıklı hayatların stereotip tasvirlerle yansıtılmasını da beraberinde getirmiş. Diğer pek çok yabancı Netflix yapımında olduğu gibi bu dizi de sterilleştirilmiş bir dünyaya yani Netflix evrenine ait duruyor. Bu ‘antiseptik’ görüntünün amacı da geçtiği yeri gerçekçi bir şekilde yansıtmak değil, eğlenceli bir romantik komedi atmosferi sunmak. Dizi de bunu başarmış. Netflix dizilerinin veya filmlerinin benzer tonlarda olması, benzer karakter yapılarına sahip olması veya bir formülü takip etmesinin oluşturduğu, küresel dizi/film tarzı endişe uyandırmaya başladı bende. Netflix, dünya genelinde farklı kültürleri ve perspektifleri tanıtmak için büyük bir platform sağlıyor olsa da, yerel yapımların uluslararası izleyici kitlesine ulaşmasını kolaylaştırıyor olsa da, yerel sinema endüstrileri için Netflix'in sunmuş olduğu bütçenin gücüyle Netflix'in belirli türlerde ve formüllerde tutarlı içerik üretimine odaklanması, tekdüzeliği ve öngörülebilirliği artırıyor. Bu durum, farklı ve yenilikçi tarzların azalmasına neden olabilir. Küresel erişimin sağladığı fırsatlar ile yerel sinema tarzlarının korunması arasında denge kurulamayacak gibi geliyor.