Depremin üzerinden 18 gün geçti. Bitmeyen artçı sarsıntılar nedeniyle, bölgedeki binaların yıkılma riski ve halkın can güvenliği tehdidi halen devam ediyor. Yıkılan kentlerimizdeki arama-kurtarma faaliyetleri yerini enkaz kaldırma çalışmalarına bırakırken, depremzedelerin hayata tutunma mücadelesi olanca zorluğuyla sürüyor.

Konutları yıkılan ya da kullanılamaz duruma gelen depremzedelerin bir bölümü farklı illere giderken, bölgede kalan depremzedelerin barınma, tuvalet ve temizlik sorunu olanca yakıcılığıyla devam ediyor. Depremin üzerinden geçen bunca süre içerisinde çadır gibi en temel ihtiyaçların bile karşılanamamasının izah edilebilir bir yanı bulunmuyor. Devlet kurumlarının bu tedbirsizliğinin ve koordinasyonsuzluğunun bedelini ne yazık ki depremzedeler ödemeye devam ediyor.

HEM TEHDİT HEM MANİPÜLASYON

Afete hazırlık ve afet sonrası yapılması gerekenler konusundaki ihmalkârlığı çok ağır sonuçlara yol açan AKP Hükümeti, başarısızlığının üstünü örtmek için bir yandan kendisine yönelik eleştirileri dile getiren kuruluş ve kişileri suçlayıp tehdit ederken, diğer yandan da bölgenin yeniden imarına ilişkin projelerle halkın gözünü boyamaya çalışıyor.

AKP’li milletvekilleri ellerine aldıkları kâğıt kalemle şehirleri nerelerde kuracaklarını çevresindekilere anlatırken, Cumhurbaşkanı Erdoğan da yıkılan şehirlerde yapılacak 200 bin konuta ilişkin ilk sözleşmelerin imzalandığını duyurdu. Bölgede henüz enkazlar kaldırılmadan, insanlar yakınlarının cenazelerine bile ulaşamadan yapılan bu açıklamalar siyasal iktidarın afete yaklaşımının ciddiyetsizliğini göstermektedir.

Deprem sonrasında yeni jeolojik incelemeler yapılmadan, zemin etütleri güncellenmeden, şehir planları depreme uygun biçimde yeniden hazırlanmadan hayata geçirilecek her proje, mevcut deprem riskini geleceğe taşımak, insanların hayatlarını tehdit altında tutmak anlamına gelmektedir.
Afete hazırlıklı olmanın ilk koşulu, bugüne kadar büyük felaketlere yol açan rant odaklı, aceleci politikaların terk edilmesidir. Bunun için de kentsel politika ve uygulamalarda, iktidar partisinin siyasal hesapları değil, toplumsal yarar ve bilimsel gereklilikler esas alınmalıdır.

Bu ülke halkı bugüne kadar gündelik siyasal hesapların, bilimdışı yaklaşımların ve rant pazarlıklarının bedelini hayatlarıyla ödedi. Yaşadığımız her doğa olayının toplumsal afete dönüşmesinin nedeni bilim ve toplum karşıtı yaklaşımdır. Bugün içinde yaşadığımız kentlerin deprem, sel, heyelan ve yangın gibi afetlere hazırlıklı olmamasının ardında piyasa güçlerini kent politikalarının belirlenmesinde tek hâkim güç olarak gören siyasal yaklaşım yatmaktadır. Bu yaklaşımda ısrarcı olmak, ölümlerde ısrarcı olmak demektir. Buna seyirci kalamayız. Sağlıklı, güvenli ve yaşanabilir kentler kurmak ülkemizin en önemli ve öncelikli gündemi olmak zorundadır.

RANT İÇİN DEĞİL TOPLUM İÇİN

21 yıllık iktidarı boyunca çarpık yapılaşmaya, plansız kentleşmeye karşı hiçbir somut adım atmayan AKP, 2011 yılında yaşanan Van Depremi sonrasında çıkarttığı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun’u da afet riskini ortadan kaldırmak yerine, tüm ülke topraklarını hiçbir kurala ve koşula bağlı olmaksızın ranta açmak için kullanmıştır.

Bu kanun uyarınca hazırlanan kentsel dönüşüm uygulamaları, kanunun gerekçesi olarak gösterilen riskin büyük olduğu bölgelerde değil, rantın yüksek olduğu yerlerde ya da kamuya ait alanlarda gerçekleştirilmektedir. Kentlerde afet riskini azaltmak amaçlı geliştirilen yasaları, lüks yaşam ortamları yaratan projeler için kullanmak, büyük kent dokularında yaşayan yoksul çoğunluğu depremde ölüme terk etmek anlamına gelmektedir.

İnsan hayatı ve toplumsal yarar karşısında rantı önceleyen anlayışın yarattığı felaketi aşmanın yolu, yeni rant alanları yaratmak değildir, olmamalıdır! Depremin yarattığı yıkımın iktidarın yeni rant politikalarına ve yandaş sermaye kesimlerine servet aktarımı sürecine dönüştürülmesine izin veremeyiz.
Yıkılan kentlerimiz mutlaka yeniden inşa edilmelidir ama bu süreç tek adamın direktifleriyle değil, bilimin ışığı altında, biliminsanlarının ve geniş toplumsal kesimlerinin katılımıyla yürütülmelidir. Yıkılan kentlerin yeniden inşasında ve deprem riski altında yaşayan kentlerimizdeki kentsel dönüşüm uygulamalarında kamu yararı ve mühendislik, mimarlık ve planlama ilkelerine ayrımsız biçimde uyulmalıdır.

Geleceğimiz ve kurtuluşumuz bilimdedir…