Yayıncılık ve hiçe sayılan emek
Yayınevi emekçilerinin sorunlarına dair Yayınevi Emekçileri Platformu üyeleri Özlem Akcan, Özge İpek Esen ile Bekir Demir ve Çevirmenler Meslek Birliği’nden Elif Okan Gezmiş ile söyleştik.

Y. Emre Ceren
Giderek berbatlaşan ülke ekonomisinin yarattığı sefilleşme iyiden iyiye kendini hissettiriyor. Kültür dünyası ve bunun emekçileri de bundan azade değil. Her geçen gün özellikle sosyal medyada kültür dünyasını var edenlerin giderek kötüleşen şartlarına şahit olunuyor. Ödenmeyen telif ücretleri, tutulmayan sözler, uyulmayan sözleşmeler ve daha nice emek sömürüsünün muhatapları editörler, redaktörler, düzeltmenler ve çevirmenler. Okur kitap fiyatlarının yüksek olduğundan şikâyet ederken, bu kitapları var edenler de geçinememekten şikâyetçi. Biz de bu hafta bunları konunun muhataplarıyla konuştuk. Yakın zamanda bir tarife yayınlayan Yayınevi Emekçileri Platformu üyeleri Özlem Akcan, Özge İpek Esen ile Bekir Demir ve Çevirmenler Meslek Birliği’nden Elif Okan Gezmiş sorularımızı yanıtladı.
Akcan, Esen ve Demir " Türkiye’de emeğiyle geçinenleri nasıl bir gelecek bekliyorsa bizim için de durum pek farklı görünmüyor; her geçen gün artan iş yüküne karşın güvencesiz çalışma koşulları, düşük ücret politikaları ve emeğin değersizleştirilmesi. Ancak bu bir yazgı değil, hep birlikte bunu değiştirebiliriz" diyor. Gezmiş ise " iş akdine uymayan, çevirmenin hakkını altına imza attığı sözleşmede yer alan koşullar doğrultusunda zamanında ve doğru şekilde vermeyen örnekler oluyor elbette. Veya özellikle de yolun başındaki meslektaşlarımızın tecrübesizliğinden yararlanıp onlara korkunç sözleşmeler imzalatan yayınevleri de ne yazık ki var" diyor.
***
Serbest çalışan asgari tarifesi yayımladınız. Süreç nasıl gelişti?
En başından beri yapmak istediklerimizden biri buydu. Yayın piyasasında ücretler çok değişkenlik gösteriyor, kimi zaman da çok düşük. Keyfî uygulamaları azaltmak için tavsiye niteliğinde de olsa bir asgari ücret tarifesi açıklamanın yararlı olacağına inandık. Sektörde bu tür tarifeler açıklayan Çevbir gibi emek örgütlerinin deneyimlerinin olumlu olması bizi cesaretlendirdi. Platformumuzun üyeleri arasında şu anda editörler, redaktörler, düzeltmenler çoğunlukta. En iyi bildiğimiz alandan başladık ama önümüzdeki dönemde dizin, kapak tasarımı, son okuma gibi başlıkları da tarifemize dahil etmek istiyoruz.

Bu tarifeyi hangi kriterleri göz önünde bulundurarak oluşturdunuz?
Tarifeyi hazırlarken belli bir piyasa araştırması yaptık öncelikle. Ardından iki kritere başvurduk. Birincisi, piyasada uzun yıllardır uygulanan bir teamül var: Dışarıdan çalışan editör ve redaktörlere en az %3 ücret ödenir; biz belirsizlik olmasın diye bunun net ücret olması gerektiğini kabul ettik, yani stopaj vergisini yayınevinin ödemesi gerektiğini söylüyoruz. Bunu kabul ettikten sonra, yüzde yerine sayfa, forma ya da kelime başı gibi kıstaslarla yapılan hesapları bu yaygın teamülün öngördüğü ücrete tahvil ettik (Ne yazık ki saydığımız türde hesaplamalarla ödenen ücretler %3’ün altındaydı, böylece onları da yükseltmiş olduk). İkinci olarak, hesaplarımızı, iktisatçı bir dostumuzun sektör için asgari ücreti ve çalışma saatlerini baz alarak belirlediği taban ücret hesaplarıyla karşılaştırdık. Basın ve yayın sektöründe serbest çalışanların asgari ücretle orantılı ama daha yüksek bir gelir elde etmesini hedefleyen taban ücret hesabının bizim hesaplarımıza yakın olduğunu gördük ve küçük bir revizyonla ikisini aynı seviyeye getirdik. Düzeltmenler için önerdiğimiz asgari ücreti de redaksiyon ücretinin (yine piyasa teamüllerine uygun şekilde) yarısı olacak şekilde belirledik. Kısacası, piyasanın kendi teamüllerine başvurarak, bahsi geçen emekçilerin gelirlerini yaptıkları işin niteliğine ve insani bir yaşamın gereklerine uygun düşecek şekilde yükseltmeyi hedefledik.

Tarifeye yönelik tepkiler nasıl oldu? Yayınevlerinin tarifeye uyacaklarını düşünüyor musunuz?
Serbest çalışan yayınevi emekçisi tarifesi yayımlanır yayımlanmaz büyük ilgi gördü ve tartışıldı. Sektörde uzun zamandır süren keyfilik halinin en önemli göstergelerinden birisi, tarifenin gördüğü bu ilginin kendisi oldu. Birçok yayınevi çalışanı arkadaşımız bırakın insanca bir yaşamı kiralarımızı dahi karşılamayan alınan düşük ücretleri dile getirdi.
Elbette bunun uzun soluklu bir mücadele olduğunun farkındayız ve bu henüz bir başlangıç. Ancak artık somut sömürü karşısında söyleyecek somut bir sözümüz var. Hemen olmasa da tarifenin zamanla piyasada kabul görüp uygulanacağını düşünüyoruz. İşverenler bu tür taleplere kendiliğinden uymayacaktır tabii. Yayınevi emekçileri önerilen düşük ücretleri reddettikçe, olması gereken ücretleri talep ettikçe, piyasanın asgari eşiği için tarife bir sınır çizecektir. Bunun asgari tarife olduğunu da ekleyerek, tüm yayınevlerini asgari tarifeye uymaya çağırmaya devam edeceğiz.
Yayınevi emekçilerinin her manada güvencesizlik yaşadığından söz edilebilir mi?
Maalesef evet. Serbest çalışan ya da yayınevinde istihdam edilenler, grafikerler ya da editörler; hepimiz ciddi anlamda güvencesiz bir çalışma rejiminde ayakta kalmaya çalışıyoruz. Yayınevinde istihdam ediliyorsak eğer; çok düşük maaşlarla, işimizi kaybedebileceğimiz kaygılarıyla ve çoğu zaman yaptığımız işin kıymetinin anlaşılmadığı bir durumda çalışıyoruz. Yerimizin her an doldurulabileceği, çünkü yaptığımız işin birtakım yapay zekâ programlarıyla yapılabileceği yahut okuma yazma bilen herkesin yapabileceği kanısıyla hareket ediliyor.
Serbest çalışanların ise daha farklı sorunları var. Neredeyse hiçbir serbest çalışan yayınevi emekçisi arkadaşımıza sigorta yapılmıyor. Yayınevinin belirlediği ücretleri kabul ederek çalışıyoruz ve bu ücretleri işin tesliminden aylarca sonra yatırmayı teklif edenler dahi oluyor. Ancak şimdi kamuoyuyla paylaştığımız tarife serbest çalışanlar için bir pusula olacaktır. Serbest çalışan arkadaşlarımız, yayınevlerinde çalışanlara kıyasla daha müstakil haldeler. Bu da kişinin haklarını savunması konusunda daha hazırlıksız olmasına yol açıyor. Sosyal çevre açısından da bir güvencesizlik yaratıyor diyebiliriz.

Mevcut sorunların üstesinden gelmek için yayınevi emekçileri neler yapmalı? Nasıl yapmalı?
Her şeyden önce yalnız olmadığımızı hatırlamamız gerekiyor. Belki farklı mekânlarda ancak aynı güvencesizliğe, aynı sömürü ücretlerine, aynı mobbinge birlikte katlandık. Ve kurtuluşu da birlikte kazanacağız.
Derdimiz ortak olduğu için çözümü de ortaklaşarak bulabiliriz. Yan yana gelmek, bir arada durmak, dayanışma göstermek ve sözle eylem birlikteliği oluşturmak gerekiyor. Kısacası örgütlenmek gerekiyor. Yayınevi Emekçileri Platformu bu örgütlenmenin ilk adımı olması açısından çok kıymetli.
Yayınevi emekçilerini gelecekte ne bekliyor? Geleceğe yönelik ne tür çalışmalarınız var?
Türkiye’de emeğiyle geçinenleri nasıl bir gelecek bekliyorsa bizim için de durum pek farklı görünmüyor; her geçen gün artan iş yüküne karşın güvencesiz çalışma koşulları, düşük ücret politikaları ve emeğin değersizleştirilmesi. Ancak bu bir yazgı değil, hep birlikte bunu değiştirebiliriz.
Önümüzdeki en önemli çalışma platforma dernek statüsü kazandırmak olacak. Bunun için çalışmalarımız devam ediyor. Ayrıca tip sözleşme hazırlamak istiyoruz. Editör, redaktör, lektör gibi mesleklerin bir tanımını oluşturmayı planlıyoruz. Mesleki gelişim için seminerler düzenlemek, paneller yapmak, Türkiye’deki yayıncılığı emekçilerin bakışından kayıt altına almak da önümüzdeki işlerden. Tüm bunlar için yayınevi emekçisi arkadaşlarımızı çalışma gruplarına destek olmaya ve mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz.
***
Yayınevi Emekçileri Platformu editör ve redaktörler için asgari tarife yayımladı. Siz çevirmenler adına yıllardır böyle uygulamalara sahipsiniz. Sizce yayınevleri sözleşmenize uyuyor mu? Uyuyorsa elinizde yüzdesel bir veri var mı?
Asgari tarife önerimiz aslında Tip Sözleşmemize kıyasla yeni. Bu vesileyle ikisi arasında sıkça yaşanan kafa karışıklığına da tekrar bir açıklama getirelim: Çevbir olarak kitapların tamamının asgari tarifemizdeki gibi sayfa başı ücretle çevrilmesini önermiyoruz. Kitapların tamamının çevirisi için nerdeyse 20 yıldır yaptığımız üzere telifli sözleşme yapılmasını savunuyoruz. Asgari tarifemiz ise yalnızca kitap bölümü, makale gibi sayfa sayısı sınırlı çeviriler için geçerli. Sorunuza gelecek olursak, yalnızca yayınevleri değil, pek çok dergi, dernek, vakıf da kendi ücret politikasını belirlerken asgari tarifemizi baz alıyor. Benzer şekilde altyazı/seslendirme alanı için açıkladığımız tarife de film festivallerinde kullanılıyor, örneğin. Yine çeşitli mecralara serbest çeviri yapan üyelerimizden de bu tarifeyi kullandıkları yönünde geri dönüşler alıyoruz. Uzun süredir eksikliği hissedilen bir referans noktasıydı bu, karşılık bulması bizi elbette sevindiriyor.

Bir çevirmenin mevcut koşullarda sadece çevirmenlik yaparak hayatta kalabilmesi mümkün mü?
Bu sorunun cevabı çevirmenin aylık sabit giderlerine, ne tür çeviriler yaptığına, ne kadar süredir çeviri yaptığına göre değişir ama şunu söylemek mümkün: Böyle çevirmenler var, evet; yaptığımız bir araştırmaya yanıt veren üyelerimizin %40’ın biraz üzerinde bir oranı yalnızca çeviri yaparak hayatını sürdürmeye çalıştığını belirtmişti. Ancak pek çok çevirmen, özellikle de sosyal güvence eksikliği nedeniyle, bu mesleği farklı işlere ek olarak icra etmek zorunda.
Sadece çevirmenlik yapan bir kişiye herhangi bir sosyal güvence hakkı tanınıyor mu? Yayınevleri dönemsel de olsa bir sigorta süreci işletiyor mu veya ilgili bakanlığın buna dair bir çalışması var mı?
Hayır, ne yazık ki tanınmıyor. Bu tür uygulamalar yapan yayınevleri var, üyelerimizden sigorta talep edenlerin olumlu yanıt aldığını biliyoruz ancak serbest çevirmenlerin tamamını kapsayacak bir düzenlemeye halen ihtiyaç var. Çevbir olarak uzun süredir tekrar tekrar dile getirdiğimiz bir sorun bu. İlgili devlet kurumlarıyla görüşmelerimizde de konuyu gündeme taşıyoruz. Bildiğimiz kadarıyla sadece çevirmenler değil, müzisyenler gibi kısıtlı süreli işlerde çalışan pek çok meslek grubunu kapsayan bir tür “sanatçı yasası” üzerinde çalışılıyor ancak ne zaman, nasıl sonuçlandırılacağını biz de bilemiyoruz.
Ülkede yayımlanan kitapların büyük çoğunluğunun çeviri olduğu göz önünde bulundurulursa sizce yayınevleri sahipleri tarafından çevirmenlere hak ettiği değer veriliyor mu?
Değer dendiğinde sanki özel bir ilgi bekliyormuşuz gibi geliyor kulağa doğrusu, oysa biz sadece hakkımız olanı istiyoruz. Çevbir’in kuruluşundan bu yana geçen 19 yılda bu konuda çok yol katettik, Tip Sözleşmemizin koşulları bugün piyasa büyük oranda yaygınlaştı ve kabul gördü. Buna rağmen halen iş akdine uymayan, çevirmenin hakkını altına imza attığı sözleşmede yer alan koşullar doğrultusunda zamanında ve doğru şekilde vermeyen örnekler oluyor elbette. Veya özellikle de yolun başındaki meslektaşlarımızın tecrübesizliğinden yararlanıp onlara korkunç sözleşmeler imzalatan yayınevleri de ne yazık ki var. Bu nedenle mücadelemiz ilk günkü şevkle devam ediyor.
Kimi yayınevleri çeviri ödemesini yaparken çevirmeninden stopaj, KDV vb gibi vergileri kesiyor... Zaman zaman iki tarafın müşterek olarak imzaladığı sözleşmelere uyulmuyor. Uyulsa bile çevirmenin alacağı ödeme 3, 6 bazen 9 takside bölünüyor, çeviri basıldıktan 3, 4 bazen 6 ay sonra ödeme başlatılıyor. Yani çevirmenin alacağı “üç kuruş para” adeta “kuşa çevriliyor”. Çevirmenler bu gibi sömürü oyunlarıyla nasıl mücadele edebilir?
Elbette örgütlenerek. Biz çevirmenler yalnız çalışan insanlarız, yayınevleriyle tek bir kişi olarak ilişki kurmak zorunda kalıyoruz. Ancak Çevbir üyesi olduğunuzda yalnız olmuyorsunuz; arkanızda 600 meslektaşınız, neredeyse yirmi yıllık bir tecrübe, ücretsiz erişebildiğiniz hukuki destekle yapıyorsunuz mesleğinizi. İnanın bu çok şeyi değiştiriyor.
Çevirmenler Meslek Birliği olarak çalışmalarınız nasıl gidiyor?
Malum ekonomik koşullarda bir süredir önceliğimiz birliğimizi ayakta tutabilmek, böylelikle üyelerimize ve tabii üyemiz olmayan çevirmenlere de gücümüz yettiğince destek olmaya devam etmek. Bunu, üyelerimizin muazzam dayanışması sayesinde, şimdilik başarıyor olmaktan mutluyuz. Diğer yandan yapmak istediğimiz, yapılması gereken çok şey var ki aslında bunların da başında eğitim faaliyetleri, kültürel etkinlikler geliyor. Bunun için sayımızın çoğalması, daha da güçlenmemiz şart. Bu nedenle tüm çevirmenleri Çevbir’e üye olmaya, aramıza katılmaya, bu mücadeleyi birlikte büyütmeye davet ediyoruz.
Çevirmenleri gelecekte ne bekliyor?
Çevirmenlerin geleceği dendiğinde bu aralar akla gelen ilk konu yapay zekâ veya bizim tercih ettiğimiz tabirle makine çevirisi meselesi, malum. Çevirmenlik mesleği yakın, orta veya uzun vadede ortadan kalkabilir mi? Belki de. Ancak o gün gelene kadar, güzel kitapları zevkle ve heyecanla çevirmeye devam ederken, mesleğimizi hak ettiğimiz koşullarda yapma talebimizden vazgeçmeyeceğiz. Bu nedenle bizim nazarımızda çevirmenleri gelecekte sosyal güvence bekliyor: Yasal düzenlemenin yakında sonuçlanmasını, böylelikle sağlık ve emeklilik hakkımıza en kısa sürede kavuşmayı umuyoruz.