Yazar Füsun Çetinel: Çocuk edebiyatındaki kahramanlar cesurdur
Gül Çetin ile Yazar Yazara köşesine konuşan Füsun Çetinel "Çocuk edebiyatındaki unutulmaz kahramanlar cesurdur, gözü pek kararlar alır ve bunları sonuna dek uygularlar" diyor.
Yazar Yazara köşemde bu ayki kıymetli konuğum, çocuk ve gençlik edebiyatının sevilen yazarı, yazı eğitmeni, yazar danışmanı ve oyuncaklara meftun koleksiyoner sevgili Füsun Çetinel.
Yeni romanı Son Bahçe, Günışığı Kitaplığı tarafından yayınlandı. Sevgili Füsun Çetinel ile Son Bahçe’yi ve kişisel yazma yolculuğunu konuştuk.
Keyifli okumalar!
Yeni romanınız Son Bahçe kitapçılarda yerini aldı. Okuru bol olsun! Kentsel dönüşüm sırası Zeynepler’in evine geliyor ve macera başlıyor. Son Bahçe kitabını yazma fikri nasıl ortaya çıktı?
Romanın içindeki apartmana çok benzer bir yerde oturduk ailece yedi yıl boyunca. Salonumuzun açıldığı bahçe, hemen bitişiğimizdeki herkesin ağzını sulandıran değerli boş arsa, karşımızdaki dinlenme evinde çaresizce son günlerini bekleyen yaşlılar, mahallede dönen dedikodular, dolaplar, betonlaşan şehir, her geçen gün daha da azalan yeşil, vurdumduymazlık, ayrımcılık, çocukların canını çıkaran sınav odaklı eğitim sistemimiz, birbirine ve kendine yabancılaşan şehir insanları… Kısacası içinde olduğum her şey birleşip, beni bu hikâyeyi yazmaya sürükledi ister istemez.
Tadı damağımda kalan Son Bahçe, eminim çocuklara tüm canlılara uygun şehirlerin hayalini kurduracak ve doğayla olan ilişkilerini gözden geçirmelerini sağlayacak. Sizce bu hikâye çocuk okurların çevreye bakışını nasıl etkileyebilir? Kitabınızdaki karakterlerin çocuklar üzerinde nasıl bir etki yaratmasını umuyorsunuz?
Çocuk edebiyatındaki unutulmaz kahramanlar cesurdur, gözü pek kararlar alır ve bunları sonuna dek uygularlar. Hikâye boyunca kendileri geliştikleri, değiştikleri gibi diğer karakterleri de sürüklerler peşleri sıra. Böyle kahramanların yer aldığı hikâyeler çocuklara cesaret verir, umut verir.
Okurlar nasıl etkileniyor, onlara sormak gerekir. Ama yazarlığımı bir kenara bırakıp, okur kimliğimle bu hikâyeyi okusaydım şunları düşünebilirdim herhalde… Ne olursa olsun, başımıza ne gelirse gelsin her zaman bir çıkar yol vardır. Umudumuzu kaybetmemeliyiz. Ama yalnızca umut ederek de aydınlığa çıkmak olmaz. Söylenmek, şikâyet etmek, sosyal medyada, alanlarda slogan atmak yerine sindiğimiz yerden doğrulup, sesimizi çıkarmamız ve harekete geçmemiz gerekir. “Bir avuç insan ne yapabilir?” demeden, kendimiz gibilerle bir araya gelerek çok şey başarabiliriz.
İngilizce öğretmeni olarak başlayan kariyeriniz nasıl yazı eğitmenliğine evrildi? Çocuk edebiyatına yönelmenizdeki en büyük etken neydi?
Yetişkin öyküleri, şiirleri yazarak başlamıştım aslında yazı yolculuğuma. Bunlar düzenli olarak çeşitli dergilerde yayınlanıyordu. Kısa bir öykünün içindeki çocuk karakterini detaylandırıp, hikâyesini genişletince yazar bir dostumun da ısrarıyla Günışığı Kitaplığı’na, değerli editörüm Müren Beykan’a yolladım çekinerek. Kısa bir süre içinde olumlu yanıtı aldıktan sonra önümde upuzun bir yol uzandı. O gün bu gündür çocuk kahramanlarımın peşinden heyecanla maceradan maceraya sürükleniyorum.
2015’te ilk kitabınız Ayasofya Konuştu ile başlayan yazı yolculuğunuza, bugüne kadar Son Bahçe ile beraber sekiz kitap sığdırdınız.Okuyucularınızdan aldığınız en ilginç ya da unutulmaz geri bildirim neydi?
Bir grup genç okuyucum Ayasofya Konuştu’daki Veli’nin gerçekten var olduğunda ısrarcıydı. Beni sıkıştırıp durdular. Her şeyin kurgu olduğunu söylediğimde bile inanmadılar bana. Hikâyenin içindeki Ayasofya gerçekti, kedi Gli gerçekti, yeraltı geçitleri gerçekti, restorasyon iskelesi gerçekti, o zaman Veli de gerçek olmalıydı… Sonra bir gün Sadi Güran’ın kapak çizimindeki Veli çıktı karşıma okul söyleşilerinin birinde. Tıpatıp aynısıydı… O zaman şu soruyu sordum kendime: Gerçekleri mi yazıyorum yoksa yazdıklarım gerçek mi oluyor?
Yazı eğitmeni olarak yazarlarla ve yazar adaylarıyla yazım üzerine sürekli yolculuktasınız, sizin gibi yazma hayali kuranlara neler tavsiye edersiniz?
Çok okumak, iyi kitaplar okumak, başkalarının hikâyelerini sıkılmadan dinlemek, sokaklarda gerçek hayatın içinde olmak, insan sevgisi, yazma tutkusu, yazar olmaya değil de yazmaya odaklanmak, mutlaka bir defterle kalemle dolaşmak… Sözcüklerle oynamaktan, yaratmaktan korkmamak. Rollo May’in Yaratma Cesareti kitabını da anmadan geçemeyeceğim.
Bu atölyelerde farklı yazarlarla, çeşit çeşit yazı kurgularıyla çalışmak sizin yazım sürecinizi nasıl etkiliyor? Hiç tahmin etmiyorum ama yazı tıkanıklığı yaşar mısınız? En azından yaşayanlar için hangi yöntemleri kullanmayı tavsiye edersiniz?
Çok eğlenceli karakter, mekân, diyalog alıştırmaları var. Bunlar yazar tıkanıklığını açmak için birebir. Böylece hikâyeniniz geçtiği yerleri, karakterlerinizi de derinlemesine tanımış oluyorsunuz. Karakterinizin buzdolabını tüm detaylarıyla yazmak veya aylık kredi kartı dökümünü yapmak. Karakterinizle yemeğe çıkmak; acaba nasıl bir lokantaya gitmek ister, ne sipariş verir…
Karakterleri bu kadar detaylandırınca hikâye çözülüyor, yazar geriye çekilip karakterlerinin kendi başlarına hareket etmesine, karar vermesine alan açıyor.
Bir de tabii hikâyeyle inatlaşmamak gerek. Bazen yazmayı bırakıp, yürüyüşe çıkmak, müzelere, sergilere gitmek, kitap okumak, duşa girmek, temizlik yapmak, fasulye ayıklamak kurguda aydınlanmalar yaşatabiliyor yazara.
Çocuklar için yazan bir yazar olarak, okuyucularımıza karşı görevlerimiz olduğuna inanıyorum. Sizce bu konudaki sorumluluklarımız nelerdir?
Benim önem verdiğim noktalar; çocuklara karşı dürüst olmak, dünya meselelerini onları zedelemeyecek dozda vermek, cesaret aşılamak, eğlendirmek, gerçek hayatta yaşayamayacağı maceralara sürüklemek, farklı coğrafyaları, hayatları göstermek, vicdanını harekete geçirmek, sorgulatmak, Türkçe kelime dağarcığını zenginleştirmek, başkalarının hikâyelerine saygı duymasını sağlamak, kitabı kapattığında geride duygu bırakmak.
Koleksiyonersiniz, bit pazarlarının müdavimisiniz, hatta sosyal medyada @oyuncakdedektifi olarak biliniyorsunuz. Bu merakınız yazı dünyanızı nasıl etkiliyor?
Her oyuncağın bir hikâyesi var. Yıpranmışlığından, izlerinden, döneminden, yine bitpazarlarından bulduğum fotoğraflarından, internet araştırmalarından ipuçları yakalamaya çalışıyorum. Sonra da onlara hikâyeler yaratıyorum.
Kraliçe’nin Maceraları kitabındaki öykülerden biri “Yün Bebek”… Onu çamurlu bir su birikintisinde bulmuş, almış, yıkayıp paklamıştım. Aylarca inceledim onu; kim örmüş olabilirdi, kim onunla oynamıştı, nasıl kaybolmuştu, başına neler gelmişti, neler hissediyordu… Sonra bir gün oturdum hikâyesini yazdım. Sokaktan edebiyata geçiş yaptı yün bebek.
Gelecekte bizi hangi projeler bekliyor? Yeni kitap çalışmalarınız var mı?
Aklımda dolanan meseleler mutlaka hikâyelere dönüşecek bir gün biliyorum. Masa üstünde yarım kalmış projeler, defterlerde notlar, fotoğraflar, yayınevinde bekleyen dosyalar… Yazmak bitmeyen bir macera, bitmeyen bir yolculuk.
Son olarak, Füsun Çetinel ve eserlerini tanımlayan 5 kelime nedir?
Okurlarımın düşüncelerini paylaşabilirim sizinle ancak… Atmosfer odaklı, çağdaş, gerçekçi kurgular ve mekânlar, bizden karakterler, sürükleyici…