Google Play Store
App Store

Gül Çetin ile Yazar Yazara köşesine konuşan Miyase Sertbarut "İnsan okuduğu her yazardan bir şeyler öğrenir; bazen nasıl yazması gerektiğini bazen nasıl yazmaması gerektiğini" diyor.

Yazar Miyase Sertbarut: İnsan okuduğu her yazardan bir şeyler öğrenir

Yazar Yazara köşemde bu ayki kıymetli konuğum, çocuk ve gençlik edebiyatında 20 yılı aşkın süredir, 60’a yakın kitabıyla, radyo oyunlarıyla, kazandığı ödüllerle uluslararası bir başarı yakalamış, geniş bir okuyucu kitlesine sahip, üretken yazar, Sevgili Miyase Sertbarut.

Yakın zamanda İtalya’dan iki büyük ödül alan Sevgili Miyase Sertbarut ile kitaplarını ve yazarlık yolculuğunu konuştuk. Keyifli okumalar!

Öncelikle sizi içtenlikle kutluyorum. Yuan Huan’ın Kulübesi kitabınız, İtalyanca La cabina telefonica di Yuan Huan adıyla yayımlanarak Emons Edizioni tarafından, “Yılın Çocuk Romanı” seçilerek İtalya’nın çocuk ve gençlik edebiyatı alanındaki en saygın ödüllerinden Rodari Ödülü’ne değer görüldü. Ayrıca Padova Üniversitesi öğrencileri tarafından Mansiyon Ödülü’yle de onurlandırıldınız. Yuan Huan’ın Kulübesi kitabınızın İtalya’da ödüller kazanması sizi nasıl hissettirdi? Uluslararası arenada bu kadar takdir edilmek sizin için ne ifade ediyor?
Türkiye’deki çocuk edebiyatının önemli bir yere geldiğini düşündüm ve çok sevindim. Adına ödül verilen Gianni Rodari’nin Türkçede otuz civarında kitabı var ve ülkemizde de sevilen bir yazar. Ödülün onun adını taşıması benim için ayrıca gurur kaynağı. Yuan Huan içerik olarak duygu yoğunluklu bir kitap. İnsan, dünyanın neresinde yaşarsa yaşasın duygulardan oluşan bir varlık. Bu nedenle takdir gördü diye düşünüyorum. Anlatı sanatı da diğer sanatlar gibi evrenseldir, yeter ki iyi bir çeviri ile başka insanlara ulaştırılabilsin.

Yuan Huan’ın Kulübesi sadece İtalyanca değil, daha önce İspanyolca, Slovakça, Arapça, Arnavutça, Korece ve Çinceye de çevirmişti. Türkiye’de de çok sevildi. Kitabın içinde yer alan benim de hayranlıkla okuduğum beş hikâyeyi dikkat çekici bir üst kurguyla birleştirerek bir roman haline getirmişsiniz hem de bu beş hikâyenin her biri ayrı ayrı romanlar olabilecekken. Bu kitabı yazarken size ilham veren şey neydi, yazım süreciniz nasıl gelişti?
Bu dillere yeni diller de eklenecek. Örneğin çok yakında Ukraynalı çocuklar da okuyacak. Başlangıçta bir öykü kitabı olarak tasarlamıştım Yuan Huan’ı. İçindeki iki öykü zaten anılarımda hazır vaziyette bekliyordu: “Üstü Çizilmiş Çocuklar” ve “Tünel Kazan Çocuklar”. Kitap olabile-cek bir hacme kavuşması için iki öykü daha yazmalıydım. Onlar da tamamen hayal ürünü olarak ortaya çıktı sayılır: “Gececiler” ve “Ara Kat”. Yine de “Gececiler”in ilham kaynağı annem olabilir diye düşünüyorum. Çünkü annem de tıpkı gececi olarak okula giden hayalî çocuklar gibi okuma hakkı elinden alınmış biriydi. Bu iki öyküyü de ekleyince artık kitaplaşabilir diye düşündüm. Fakat bir şey beni durdurdu. Günümüz çocukları öykü kitabının ne olduğunu tam olarak kavrayamıyor, olay ve karakterler diğer öyküde devam ediyor sanıyorlar, örneğin kitaptaki ikinci öyküye geçince neden karakter değişti diye şaşırıyorlar. Yapmam gereken şey, bu öyküleri kitaptaki birine anlattırmak olmalıydı. Yuan Huan karakteri böyle doğdu. Elbette bu karaktere inandırıcılık katmak için onun adına da bir öykü yazmalıydım. Böylece son bölüm, yani “Hikâyecinin Hikâyesi” de şekillenmiş oldu. Bu çerçeveyle kitap bir bütünlük kazanıp romana dönüştü.

Küçüklüğünüzden beri hikâye anlatıcılığına ve edebiyata ilgi duyduğunuzu sizinle yapılan pek çok röportajda paylaşmışsınız. Öğretmenlik yaparken yazarlık serüveninize önce radyo oyunları, sonrasında çocuklar ve gençler için romanlar yazarak başlıyorsunuz. Eserlerinizde mizah, hayal gücü ve toplumsal olayları iç içe geçiriyorsunuz. Bu anlatım tarzınız nasıl şekillendi? Edebiyat yolculuğunuzda bu tarzı oluştururken etkilendiğiniz yazarlar oldu mu?
Kervan yolda düzeldi diyebilirim. Radyo oyunlarını kaleme alırken temiz yazmayı öğrendim. Temiz yazmaktan kastım gereksiz sözcükler kullanmamak ve lafı uzatmamak. Ayrıca radyo oyunları kulağa hitap ettiğinden cümleleri dinleyicinin hayal edebileceği şekilde oluşturursunuz. Bu tekniği kitaplarda kullanmak da çok işe yarıyor.

Mizahı seviyorum; insanı rahatlatan, kaygıyı azaltan, ortamı sıcak tutan bir atmosfer yaratıyor. Toplumsal sorunlara dikkat çeken konulardan ise genellikle çocuk edebiyatı yazarları ve yayınevleri kaçınır. Oysa çocukların buna da ihtiyaçları var. Sen anlamazsın deyip atlamamak gerek, elbette anlıyorlar, çünkü birlikte yaşıyoruz. Aynı ekranlara bakıp aynı sokaklarda dolaşıyoruz. Hayal gücü ise zaten anlatı sanatının balı kaymağı, mutlaka olmalı. Yuan Huan’ın Kulübesi buna iyi bir örnek. Çünkü hem toplumcu bir bakış açısı hem fantastik dünyanın serinleten yelpazesi var.

İnsan okuduğu her yazardan bir şeyler öğrenir; bazen nasıl yazması gerektiğini bazen nasıl yazmaması gerektiğini. Ben tarz oluşturmak için özel bir çaba göstermedim. Her şey kendiliğinden oldu. Samimiyeti ihmal etmedim ve her zaman yalın bir anlatımdan yana oldum.

Birçok kitabınızda cesur, sorgulayan ve kendine güvenen karakterler yaratıyorsunuz. Bu karakterleri oluştururken kendi hayatınızdan ya da çevrenizden ilham aldığınız oluyor mu? Özellikle yazarken bu karakterlerle aranızda nasıl bir bağ kuruyorsunuz?
Karakter yaratmayı seviyorum, kimi zaman yerinde olmak istediğim gençleri, kimi zaman da görmezden gelinenleri anlatıyorum. Aslında hayatın içindeki her insan ilham vericidir; eğer yakından bakarsak, eğer empati kurarsak, eğer bir vicdan taşıyorsak… Yazma süreci ilerledikçe karakterler benim için tamamen gerçek insanlara dönüşüyor. Bazen kendimi gerçekten onlardan biriymiş gibi hissediyorum, bazen de sahnede oyuncuymuşum da bana verilen o rolü oynamalıymışım gibi.

Şimdiye kadar 30’dan fazla kitap yazdınız ve bu eserler çocuk edebiyatı alanında değerli bir yer edindi. Çok üretken ve ödüllerle taçlanan yazarlık yolculuğunuzda, sizin gibi yazma, üretme hayali kuranlara neler tavsiye edersiniz?
En iyi bildikleri şeyi anlatarak yazmaya başlasınlar. İnsan en iyi kendini tanır, kendileriyle başlasınlar, yakın çevrelerindeki insanları anlatsınlar. Sabırla yola devam etsinler. Silip atmayı öğrensinler, kendi yazdıklarına hayran olmasınlar, daha iyi nasıl yazabilirim diye arayış içinde olsunlar.

Çocuklar, gençler için yazan bir yazar olarak, okuyucularımıza karşı görevlerimiz olduğuna inanıyorum. Sizce bizim bu konudaki sorumluluklarımız nelerdir?
Okurlara karşı benim/bizim yazar olarak görevimiz nitelikli kitaplar üretmek. Türkiye’de çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmakta zorlanmamızın nedenlerinden biri çocuk kitaplarındaki bir eksiklik, o eksikliğin adı: Edebiyat. Edebiyat anlatı sanatıdır. Bir kitabı çocuk için kur-gularken de edebiyattan taviz vermemek gerekir. Kurgu, ustalıkla ve merak uyandıracak biçimde ilerlemelidir. Karakterler inandırıcı, üslup ve dil çocuğun yaşına uygun olmalıdır. Kitaptaki bakış açısı öğretmenin ya da ebeveynin bakış açısı değil çocuğunki olmalıdır. Öğütlerle dolu bir kitap kimseye okuma zevki vermez ve okuma alışkanlığı kazandırmaz. Çocuk o sayfalarda dünyaya kendisi gibi bakan birilerinin olmasını ister. İşte o zaman yalnız olmadığını hisseder. Çocukları bu iyi histen mahrum etmemek için çaba harcamalıyız.

Kitaplarınızda adalet, özgürlük, çevre bilinci gibi evrensel temalar çok güçlü bir şekilde işleniyorsunuz. Gelecek projelerinizde genç okurlar için hangi temalara odaklanmayı planlıyorsunuz? Özellikle sizi etkileyen ve gelecekte kaleme almak istediğiniz hikâyeler var mı?
Her kitapta yeni bir konu bulup onun üzerinde çalışmayı seviyorum. Yazma sürecinde ben de kendimi öğrenci gibi hissediyorum. Son zamanlarda “liyakat” konusu kafamda geziniyor. Bu konuyla ilgili şaşırtıcı, fantastik, toplumcu gerçekçi bir roman yazma hayalim var. Umarım üstesinden gelebilirim.

Son olarak, Miyase Sertbarut ve eserlerini tanımlayan 5 kelime nedir?
Akıcı, şaşırtıcı, farklı, bizden, gerçekçi.