Yazar olmanın sancıları
Maxim Biller, Türkçedeki üçüncü romanında okurların karşısına yazar kimlikli karakterlerle çıkarak kurgusal metin yaratımının inceliklerini ele alıyor. Kurgusal metnin ortaya çıkışında yaratıcılık ve yazarların kişisel yöntemleri ile ilgili görüşler ve eleştiriler anlatıcının yakın tanıklığı üzerinden aktarılıyor.
BERFİN BAHÇEKAPILI
“Şimdi bir sirk akrobatının aksine, gerçeklik hem trapezim hem de güvenlik ağımdı, ağın kopmasıysa umurumda bile değildi.”
Türkçede daha önce Bruno Schulz’un Zihninin İçinde (2022) ve Altı Bavul (2023) romanlarıyla Livera Yayınevi ve Almanca aslından çevirisini yapan Levent Tayla aracılığıyla tanıdığımız Maxim Biller bu kez Odesa Ana ile okurlarının huzurunda…
Biller’ın Türkçede yayımlanan ilk kitabı Bruno Schulz’un Zihninin İçinde, Polonyalı yazar Bruno Schulz’un Thomas Mann’a yazdığı kurmaca bir mektuptan yola çıkarak İkinci Dünya Savaşı dönemi ile ilgili öngörü ve kaygılarını; rüyaların gerçeklikle karıştığı olağanüstü bir kurguda ifade ediyor. German Book Prize’a aday gösterilen ve Türkçeye çevrilen ikinci romanı Altı Bavul’da ise okurlarını yine kendine özgü üslubuyla bu kez polisiye tadında bir yolculuğa çıkarıyor. Dedesi öldürülen anlatıcının, bu cinayetin failini bulma çabası altı farklı karakterin bakış açısından aktarılıyor. Her romanında okurlara bambaşka bir okuma deneyimi vaat eden Biller’ın üçüncü romanı Odesa Ana, iç içe geçmiş kurgusuyla katmanlı bir yapıya sahip.
Biller, Türkçedeki üçüncü romanında okurların karşısına yazar kimlikli karakterlerle çıkarak kurgusal metin yaratımının inceliklerini ele alıyor. Kurgusal metnin ortaya çıkışında yaratıcılık ve yazarların kişisel yöntemleri ile ilgili görüşler ve eleştiriler anlatıcının yakın tanıklığı üzerinden aktarılıyor. Edebi anlamda eleştirel bir üslup benimsenirken aynı zamanda edebiyatın daha teknik olan yayım sürecine; yıllarca yazdıklarını yayımlatma çabası ile yayınevi yayınevi gezen Martha karakterine de romanda yer veriliyor. Yayınevleri ile yazarların kurduğu iletişim de ele alınarak yazar olmanın beraberinde getirdiği sancılara da odaklanıyor.
Yazar bir anne ve oğlu Mişa arasındaki ilişkiye odaklanan romanda, çocukluğun masumiyeti ve yetişkinlik dönemi ile gelen varoluş sancısı işlenen diğer konular arasında. Mişa’nın annesine, büyükbabasının hediye ettiği pusula romanın temel unsurlarından biri haline geliyor. Pusula bir leit-motif olarak insanın kendini var etme sürecindeki sancıları ve yönünü kaybetmesini temsil ediyor. “Ve ansızın hayatta yolunu yitirdiğinde, yapman gereken tek şey bu pusulaya bakmak olacak ve her şey yoluna girecek.” Mişa da kendi “pusula”sını dolayısıyla yolunu bulmak adına gerçeğin peşine düşüyor. Gerçeğin ne olduğu tartışılırken gerçeğin önemli olup olmadığı fikri de öne çıkıyor ve anlatıcı “‘gerçek ya da gerçek olmayan’ ne demek?” sorusunu soran “şeytan gibi bir yazar”la okuru baş başa bırakıyor.
Odesa Ana’da okur, gerçekliğin ve kurgunun/anlatılan hikâyelerin ayırt edilemez iç içe geçmişliği nedeniyle belirsizliklerin netleşmediği bir coğrafya olan Odesa’dan Hamburg’a kadar uzanan tarihin tekrar yazımına tanıklık eder. Karakterlerin yaşanan olayları mekânlar üzerinden aktarmaları bellek ve mekân ilişkisinin doğurduğu farklı gerçekleri ya da duyguları yansıtıyor. Ana karakter Mişa, adeta tarihi roman yazarlığına soyunarak gerçekliği kendi deneyimleri ve duydukları üzerinden değerlendiriyor ve İkinci Dünya Savaşı ile soğuk savaş dönemine kendi ailesinin deneyimleri üzerinden ışık tutuyor. “Ve hakikati istiyordum, yalın hakikati, sadece yıllardır ailemin hikâyelerinden aklımda bölük pörçük bilgilere dayanarak yaptığım edebiyatı değil.” Mişa hikâyeler üzerinden ilerleyen edebiyattan yakınırken kendi gerçekliğini oluşturuyor ve “gerçekten çok güzel bir intikam” yaratarak okuru edebiyatın hayattaki rolü ile ilgili düşünmeye teşvik ediyor.
Ailenin her ferdi Mişa’nın gerçeklik arayışında birer kaynak görevi görüyor. Örneğin; Mişa’nın büyükbabası Nazi katliamından mucizevi şekilde kurtulurken, babası, yaşadıklarından dolayı aşırı Siyonist bakış açısına sahip bir karaktere, annesi ise deneyimlediği acıları ve ihanetleri yazar kimliğiyle aktaran bir karaktere dönüşüyor. Mişa’nın annesi Alyona, Yahudi bir ailede yaşıyor olmanın getirdiği acıların yanında kocası tarafından aldatılmanın psikolojisi ile de mücadele eden bir kadın ve annenin depresif ruh hali romanın pek çok yerinde görünür durumda. Alyona her ne kadar depresif bir karakter olarak ortaya çıksa da yazmanın ve okumanın sağaltıcı gücünü ortaya koyuyor. Yazma uğraşının Alyona’nın hayatına olan etkisi adeta Mişa’ya kalan bir miras niteliği taşıyor ve Mişa’nın da yazmaya yönelik bağlılığı bu sayede neredeyse görünür bir hal alıyor. Mişa bu bağlılığını şöyle ifade ediyor: “Yazmaya ne zaman ara versem, korkmamam için bir sonraki adımda ne olacağını bilmem gerekirdi.”
İkinci Dünya Savaşı, Nazi Katliamı, Siyonizm, Soğuk Savaş, Stalinist dönem gibi tarihin sancılarla dolu kısımlarının temele alındığı Odesa Ana tarihsel bir roman olmanın sınırlarını kendine özgü üslubu ve dili ile aşıyor. Hem tarihsel roman, hem deneme, hem edebi inceleme hem de otobiyografik bir roman olarak okunabilecek nitelikteki bu çarpıcı metin okurların karşısına zengin ve güçlü yapısıyla çıkıyor. Yazdığı her metinde olduğu gibi edebiyat severlere özgün bir deneyim vaat eden Maxim Biller okurlarını bekliyor.