Yazarlar ve fotoğrafları
Köşe yazarlarının gençlik takıntısı var. Büyük medyadaki büyük yazarlardan kiminin foto yaşları ile gerçek yaşları arasındaki fark bazen yarım asrı bile aşıyor.
Çoğumuz fotoğrafları büroda foto muhabiri arkadaşlara çektirdik. Uzaktaki yazarlardan da formata uygun bir fotoğraf istendi. Hafızanızı zorlarsanız gözünüzün önüne gelir; Melih Pekdemir, genç görünme işini abartıp lise fotoğrafını göndermez mi! Mecburen bir süre o fotoğraf kullanıldı köşesinde. Tanıyanlar çok kızdırınca, üniversiteli bir fotoğraf gönderdi de köşede görünen yaşını biraz büyütebildik.
Adnan Bostancıoğlu da -ki Melih'in oğlu yaşındadır- köşe fotoğrafına takanlardan. Dikkat edin; onun fotoğrafı diğerlerinden farklıdır. Anlatanların yalancısıyım; "siz beni genç ve yakışıklı göstermezsiniz, ben stüdyoda çektireceğim" diye tutturmuş. Fotoğrafçısının adını söylesem şıp diye tanırsınız, her gün magazin basınında çıkıyor. Gönderdiği de yaka bağır açık bir resim, güya daha genç görünüyormuş.
Bir de, "Sakın benim resmimi koymayın" diyenler var. İtiraf edeyim; onlardan biriydim. Tabii gerekçem farklı. Zaten, fotoğrafımdan daha genç ve yakışıklı göründüğüm sır değil. Fotoğrafsız köşe konusunda şiddetle ısrar edenimiz Oğuz Abi (Müftüoğlu). "Abi, format bu. Her köşede bir fotoğraf var. Seninkini nasıl fotoğrafsız yaparız" deseler de, ikna olmuyor. Aslında haklı! Tam üç darbe görmüş; 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül'de arandığından, kanıt olmasın diye, ailesi evde ne kadar fotoğrafı varsa yakmış. Toprağa gömülen bir kısım evrak içindeki fotoğrafları da çürümüş. Yani, Melih gibi köşeye koydurabileceği bir lise, üniversite fotoğrafı yok. Bilgisayarda fotoğrafla oynamak mümkün ama, Oğuz Abi, işte en çok köşesinde gördüğünüz kadar gençleştirilebiliyor. Haliyle rahatsız; "Böyle görüneceksem hiç görünmeyeyim" diyor.
Fotoğrafsız köşenin de sakıncaları var ve bunu en iyi Aydan Çelik bilir. Önceleri köşesi fotoğrafsızdı. Okurlar kadın sanıp mesaj göndermeye başlayınca, derhal bir fotoğraf koydu. Yaş geçtikce, bu gençlik takıntısı da artıyor. Deman Abi mesela, o da yaşını başını almış abilerimizdendir, köşesine koyduğumuz onunla hiç ilgisi olmayan silüet yüzünden hepimize küsmüştü. Neymiş, onu çok yaşlı gösteriyormuş!
Yaştan yana sorunu olmayanlarımız ise fotoğrafları çıksın da nasıl çıkarsa çıksın havasındalar. Ömer Leventoğlu, (Allah için boylu poslu, yakışıklı çocuk) gayri-resmi sendika temsilcisi olmaktan da aldığı güçle, iki de bir beni sıkıştırıyor. "Abi, bu Birgün projesini bize böyle anlatmamıştınız. Hani bu gazetede muhabir önemli olacaktı? Muhabir önemliyse, neden yazarların fotoğrafı çıkıyor da bizimki çıkmıyor?" Ne yalan söyleyeyim, Ömer haklı. Ona karşı yüksek perdeden atsam da, söylediklerime kendim inanamıyorum. Fotoğraf konusunda kadınlar takıntılı sanılır ya, külliyen yalan. Dikkat edin, bizde sorun çıkaranlar hep erkek. Hakkını teslim etmem lazım, Yaşar Seyman, fotoğrafından bin kez genç ve güzel görünmesine karşın, bir kez bile "fotoğrafımı değiştirin" demedi.
Bana gelince... Vallahi bu konuda biz ailece rahatız. Geçenlerde annem bir stüdyoda fotoğraf çektirdi.. Nasıl genç ve güzel çıkmış bilemezsiniz! Alnının sağ yanındaki yumruk kadar ben bile yok olmuş. Herkesin o kadar beğendiği fotoğrafı bu "ben değilim" diye yırttı kadın! Köşedeki fotoğraf aslında, hiç umurumda değil. Beni tanıyan hanım okurlardan gelen "şu fotoğrafınızı değiştirin" baskısına hep direndim. Daha da direnirdim ama, geçen gün "Siz Menderes dönemini iyi hatırlarsınız" diyen iletiyi okuyunca havlu attım. Albümleri karıştırıp aşağıdaki fotoğrafımı buldum. Siz de uygun görürseniz, artık yukarıda da bunu kullanayım diyorum.