Google Play Store
App Store

Bundan yedi yıl önce BirGün’de yayımlanan ilk yazımda, tarım-gıda alanındaki çöküşü “soğan” ve “egzotik meyve” karşıtlığı üzerinden anlatmış, halkın sofrasındaki krizlerin şirketler lehine yapılan yapısal tercihlerden kaynaklandığını tartışmıştım: “Bugün vatandaşı soğanı tane ile alacak noktaya getiren, ‘Milli Tarım Projesi’ ile ortada yerli tohum bile bırakmayanlar, kendi sofralarını egzotik meyvelerle donatabilmektedir.”

Şarbon krizinden ithalata, yerli tohumdan JES karşıtı köylü direnişine uzanan örneklerle tabloyu ortaya koymuştum. Aradan geçen yedi yılda, ne yazık ki bu sorunların hiçbiri çözülmedi; aksine daha da derinleşti. Şimdi daha ağır bir bilanço ile karşı karşıyayız.

O gün de gıda krizinin merkezinde, halkın sağlıklı, güvenli ve erişilebilir gıdaya ulaşma hakkının sistematik olarak gasp edilmesi yatıyordu. Et ve Süt Kurumu’nun ithal hayvanlarında çıkan şarbon salgını, yalnızca bir sağlık skandalı değil; özelleştirmelerle zayıflatılan kamu kurumlarının, denetimsiz ithalat politikalarının ve üretici aleyhine kurulan piyasa düzeninin bir sonucuydu. Yerli üretici dışlanmış, tarım tamamen ithalata bağımlı hale getirilmiş, tohumdan yeme kadar her aşama şirketlerin denetimine bırakılmıştı.

∗∗∗

Kısa süre sonra Tanzim Satış Noktaları büyükşehirlerin merkezlerine kurulmaya başlanmıştı. Yaş sebze meyve taneyle alınıyordu. Artık soğan egzotik meyveyle değil, biberle yarışıyordu. İkisini de alabilmek için uzun kuyruklarda beklemek gerekiyordu. Yıllar içinde, ancak kuyruklarda uzun saatler beklenerek alınabilecekler listesi büyüdü de büyüdü. 2021’e geldiğimizde sıra ekmek kuyruklarına gelmişti. Her senenin bilançosu bir sonraki seneyi ağırlaştırmayı sürdürdü. Şekere, yağa kota kondu, şeker sonra karaborsaya düştü.

2018 civarıydı, iktidar önce patlıcanı, biberi raftan kaldırmayı denedi, olmadı. Soğan depoları bastı, olmadı. Aracıları ortadan kaldırmak için tanzim satışları kurdu, yine olmadı. Yasalar çıkardı, kanunlar yaptı, Tarım kredi marketleri açıldı, şirketler büyütüldü… Yine olmadı. Bilindik sermaye reçeteleri harfiyen uygulandı ama hiçbiri gıda enflasyonuna çare olmadı.

Gıda manşetlerde “rekor kırdı/kıracak” haberleriyle yer almayı sürdürüyor. Türkiye gıda enflasyonunda dünya liderliğini koruyor. En son merkez bankası başkanı da önümüzdeki dönem gıda fiyatlarında artış “müjdeledi”.

Bir zamanlar üretmek lükstü, şimdi üretmek zarar etmek halini alırken tüketmek lüks oluverdi. Öte yandan birileri memnun olacak ki, düzen bir türlü değişmediği gibi halk aleyhine gitmekten geri durdurulamıyor.

∗∗∗

Peki iktidarın bir politikası yok mu derseniz, elbette var ama yanlışta ısrar ediyor. Son politika belgesi örneği olarak IV. Tarım Orman Şûrası Sonuç Bildirgesi’ne bakabiliriz örneğin. Bildirge duyurulurken gıda güvenliğinin altı çizilmişti. Ancak içerikte farkındalık yaratma ve bilinçlendirme çalışmalarına sıkıştırılmış.

Tarım ihracatçısı bir ülkenin ilk kez sebze-meyve ithalatı yapabileceğine dair öngörülerin ortaya çıktığı bir döneminde, gıdaya erişim, sağlıklı ve yeterli beslenme hakkı, tüketici yoksulluğu gibi gıda güvenliğinin toplumsal boyutları unutulmuş.

Ağırlıklı olarak mevzuat önerileriyle dolu teknokratik, dijitalleşmeci/teknolojik modernizasyoncu ve sermaye dostu önerilerden oluşan bildiğimiz iktidar perspektifini korumuş. Üretim planlamasını dijital teknolojilerle entegre ederek verimliliği artırmayı, uluslararası rekabette güçlenmeyi, tarım-sanayi entegrasyonunu ve sermaye dostu yapıları geliştirmeyi hedeflemiş…

Demem o ki, yedi yıl önce soğan ve egzotik meyveyle sembolleşen bu hikaye, bugün sofradan eksilen her lokmada yeniden yazılıyor. Sofra ile raf arasındaki makasın açılmasının basit durum olmadığı berraklaşıyor. Artık meyvenin rafa ulaşmasının dahi risk altında olduğu konuşuluyor. Tohumdan rafa kadar her aşama piyasanın insafına terk edilmişken, krizin bedeli de ağırlaşıyor. Gıda krizi, yoksulluğun, adaletsizliğin, demokrasi eksikliğinin krizi halinde, bir iktidar krizi olarak derinleşiyor. Bu yüzden çözüm teknik önlemlerde değil, topyekün bir politik yön değişikliğinde.